Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '13

 
Kategori
Öykü
 

Kısa bir öykü: Güdü

Kısa bir öykü: Güdü
 

Olmamasını umarak...


 
"Aşkım?"
 
İşten yeni gelmişti. Tüm ışıklar kapalıydı. Evde kimse yokmuş gibi görünse de, birinin aldığı nefesin ağırlığını havada hissedebiliyordu. Biraz daha uğraşsa duyabilirdi hatta. Ama duymak istemiyordu. Çok korkuyordu böyle zamanlarda. Yeteri kadar korku filmiyle beslenmişti. 
 
"Aşkım dedim ya!" Korkusu sinire dönüştü. Sonra tekrar korkuya bıraktı yerini. "Çık artık hadi."
 
Geldiği tüm odaların ışığını açmıştı. Artık neredeyse emindi evde kimsenin olmadığına.
"Banyoda da değilsindir herhalde" dedi kendi kendine. Ceketini yatağının üzerine atıp boynundaki flarını çıkardı. Banyonun ışığını yakıp içeri girdi. Kimse yoktu. Yüzü bembeyaz olmuştu. Yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa gidip dolaptan bira aldı. Tam odasının kapısının önündeyken  korkudan havaya sıçradı.
 
"Allah seni bildiği gibi yapsın Eren!"
 
Nerden çıktığını bilmiyordu ama Eren, yatağına oturmuş onu bekliyordu. Elindeki şişeyi düşürmediği için dua etti. Bir de onun pisliğini temizlemeyi istemezdi. Büyük ihtimal Eren'e temizletirdi ya, neyse. 
 
"Guy Fawkes maskesini takıcaktım da çok ağır olur, öldürmeyeyim seni dedim bitanem."
"Allah razı olsun Eren! Gerçekten çok teşekkür ederim."
"Tamam ya neden bu kadar kızıyorsun" deyip Miray'a yaklaştı. Bir koluyla beline sarılıp diğeriyle yanağını okşadı. "Kıyabilir miyim ben hiç sana?"
 
"Kıydın ya!" deyip elinden kurtuldu. "Öyle hemen kurtulamazsın. Kızgınım hala."
 
"Peki..." Çantasından koca bir paket çikolata çıkarttı. "Bu da mı affettirmez beni?"
 
Dudağını ısırarak elinden kaptı çikolatayı. "Yedikten sonra düşünürüm. Ee, ne yaptın bugün bakalım?" Çikolata paketini çoktan açıp yemeye başlamıştı bile.
 
 
"Yorucuydu azcık aşkım. Senin?" 
 
Bu sorudan sonrası oldukça tahmin edilebilir. Bol bol dedikodu ve kızgınlık içeren yorucu bir iş günü daha.
 
"Dur! Kahve yapayım ikimize de o sırada konuşuruz." dedi Miray. 
 
Biri sadece, acı, koyu içiyordu kahvesini; diğeri ise sütle dans ettirilmiş, yumuşatılmış ve karmaşık... Sütle dans ettiğini düşünüyordu Miraz. Hatta kahve yaparken en sevdiği an o andı: sütün dipten yüzeye çıkmaya başladığı an. Keşif gibiydi onun için.
 
"Hadi akşam yemeğini de ben hazırlayayım o zaman"
 
Miray kulaklarına inanamıyordu. 
 
"Sen? Akşam yemeği?"
 
"Evet"
 
"Yumurta mı kıracaksın makarna mı yapacaksın?"
 
"Dalga geçin siz küçük hanım. Fakat pilav ve tavuk sote yapacağım"
 
"Hadi bakalım." Pek inanası gelmese de heyecan yapmıştı Miray. Sevdiği adam ona yemek hazırlayacaktı. En azından deneyecekti. Deneme yolu bile bir adımdı onun için. Eskiden hiçbir şeye yardım etmeyen adam birden kahveleri yapar, masayı kurar, temizliğe yardım eder, etrafı toparlar ve bazen kahvaltı hazırlar olmuştu. En güzel kısmı kahvaltı hazırlamasıydı. Miray bayılırdı kahvaltıya.
 
Kahvelerini içtikten sonra Eren mutfağa geçti. Miray da kitabını ve kumandayı alıp koltuğa yerleşti. Tam kitabını açıyordu ki Eren'in telefonu titredi. 
 
"A..." ağzından tek hece çıktığı anda geri yuttu. İçine neden bilmez bir kurt düşmüştü. Gururundan da ödün vermek istemiyordu. 'telefonumu karıştırıyor' damgasının nasıl yapıştığını iyi biliyordu çünkü. Yine de o bir kadındı ve bu içgüdüyü reddedemezdi. Koltuktan aceleyle kalkıp telefonu masadan aldı. Tekrar koltuğa oturup telefonu saklamaya çalışarak 'mesajlarım'a geldi. Tek bir tuştu belki de hayatına yön verecek olan. Sonuçlarından korkuyordu. Ya sadece bir güdü değilse ve doğruysa?! Ya aldatılıyorsa?! Bunu bilmek istediğinden emin değildi.
 
"Aşkım?" diye seslendi Eren. Kaşığın fayansta çıkardığı sesi duydu. Geliyordu. Son şansıydı. Çabuk karar vermeliydi. Parmağı sağ ve sol tuş arasında gidip geliyordu. Sol tuşa bastı.
 
...
 
Toplam blog
: 58
: 402
Kayıt tarihi
: 06.04.10
 
 

Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mezunuyum. ..