Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '16

 
Kategori
Öykü
 

Kısa bir öyküdür hayat

Kısa bir öyküdür hayat
 

yorgunkalemim


Hayatımızın en önemli, en güzel ve de en kıymetini bilmediğimiz yıllarıdır “Okul yılları” . İçinde gençlik, belirsizlik, heyecan, kırık dökük aşklar, temeli atılan dostluklar vardır. Bir bakarsın bir kâğıt parçası için yıllarımı harcadım sanırsın, bir bakarsın içi geride kalmış anılarla dolu hazine sandığının kapağını açarsın.

Yaşarken nasıl zor yıllardı o yıllar. Genç yaşta büyük bir şehirde yalnız, hayata karşı mücadele etmek, korkular, sıla hasreti, aile özlemi, çocukluğunu yaşayamamak, nasıl da akıp gitti yıllar… Arkadaşlarla küsmeler, gizli kaçamak gezmeler, tesadüf arkadaşlıklar aşka dönüşen tesadüfler, kötü geçen günler, bir sonraki güne umutsuz merhabalar, iş bulma endişesi, kolay değildi hayatın hızına ayak uydurmak… Bunlar kimi zaman kâbuslarım, kimi zaman da dileklerim oldu...

Sonunda ne oldu? Hepsi geçti gitti yılların. Haftanın altı günü çalışarak geçti. Pazar günleri şehri tanımak için tıklım tıkış bir otobüs koridorunda. Sevinç, hüzün, kırgınlık, aşk, özlem, hasret, bekleyiş, dileyiş… Akla gelen her duyguyu buruk ve yalnız yaşadım. Zaman içinde arkadaşlarım oldu... Mustafa, Haluk, Turgut, Nafiz, Apo, Eyüp, Aziz… Yarım düzine de Ahmet vardı. Lakaplarıyla çağrılırdı. Tanus Ahmet, Anten Ahmet, Kıro Ahmet, Bakkal Ahmet, Sarı Ahmet ve ben Tır Ahmet’ti lakabımız… Gurubumuzun tek prensesi vardı Sedef Ankara konservatuvar da okuyor, kemanıyla ahenk ve renk katıyordu bizlere…

Hayat mücadelesi bu işte ayrıldık, sağa sola dağıldık. Bir zaman tünelinde benzer şeyler yaşadık. İş güç sahibi olduk, evlendik, ayrıldık, evlenmedik, çoluk çocuğa karıştık, yaş aldık, kilo aldık, kimimiz aynı kaldık.

Yıllar, yıllar geçti. Birisi akıl etti. Toplanın arkadaşlar dedi. Bir iki görüşenler yanlarına yeni arkadaşlar eklediler. Yıllar sonra bazılarıyla bulduk birbirimizi. Hemen birbirini hatırlayanlar, Hafızalarında kalan anıları anlatmaya başladı. Birbirimize uzaktık. Araya giren 20-30 seneyi bir kalemde sildik, kaldığımız yerden devam dedik. Grubun adı “Aylaklar”, her ayın ilk haftası buluşalım diye birbirimize söz verdik.

Bugünde o günlerden biri idi. Şiirlerim de dediğim gibi. Huzurun rengi ilkbahar da gelmişti… Geçen toplantıda bir sonrası için Eyüp vapuruna niyet etmiştik. Üsküdar’dan, Eminönü’n den bindik, son iskelede bizi bekleyen son kişi ile birleştik. İstikamet Eyüp Piyer Loti arası teleferik istasyonu. Yolum Buralara ya Ramazan da ya da Cuma günleri düşerdi. Güzel havada sıradan bir haftanın sıradan bir gününde nasıl özel bir ana dönüştü o yollar? Sanki okulu kırdık, sanki biraz evvel yatakları topladığımız, kahvaltı bulaşıklarını makineye tıktığımız, çocukları okula uğurladığımız bir ev bırakmadık arkada.

“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” Haliç’in gri renkli suları, üstünde adacıkları, İrili ufaklı tekneler, iki yakayı birbirine bağlayan eski yeni köprüler, uzaklarda kırmızı çatılı evler, Tarihi eserler, daha da uzaklarda gökdelenler, yanı başımızda renk, renk bahar müjdecisi çiçekler, olmazsa olmaz Japon turistler… Mezarların üstünde laleler açmış, sıra, sıra, renk, renk, altında yatanlar da bahardan haberdar sanki.

İki masayı birleştirdik. Çay ve gözleme söyledik. Sohbeti derinleştirdik. Artık karşı karşıya değiliz, rekabet yok aramızda. Yan yanayız. Ortak yaşadıklarımızla. Onlarda bazı sabahlar benim gibi annelerine telefon etmek için uyanırlarmış, sonra akıllarına gelirmiş öldüğü. Hatta ben her gün özlüyorum ‘‘Annemi’’ “O gün o kadar çok özlemişim ki burnumun direği sızladı”. Eminim masadaki herkes o an aynı şeyleri hissetti. Bu yaşlarda suskunluğunda cümleleri var. Söylenmeyen ama söylenmiş etkisi yaratan cümleler ‘’Elini öpüp boynuna sarılabilsem ‘’Annem’’…

Yavaş, yavaş meydana yürüdük. Gülerek, söyleyerek, fotoğraf karelerine girmek için poz vererek. Birisi yönünün Taksim’e çevirdi. Kalanlar Eminönü’ne yol aldı. İki kişide orada veda etti. Üç kişi Tahtakale, Mahmut paşa sokaklarında… Her yer renkli, her yer hareketli, cıvıl, cıvıl. Oralara indim mi mutlaka su satan arkadaşa bir merhaba derim. Her seferinde de kayıp olur, zar zor bulurum. Geleneği bozmadım. Arkadaşlar peşimde ben önde dolana, dolana sonunda “İşte burası” diyebildim.

Günün dokuz saati dışarıda gezmek için geçti.. Dizlerim ağrıdı, kollarım yoruldu, trafik çoktu, Vücut yorgunluğunda yatar uzanırsın, bir iki bardak çay içersin geçer gider. Yeter ki gönül yorgunluğu olmasın, hayata bakan penceremizde sis, bulut bulunmasın. Renkler ve o renklerin sebepleri hayatımızda olmasa hayat nasıl hızlı geçer ki

Yorgun Kalemim

 
Toplam blog
: 464
: 208
Kayıt tarihi
: 02.11.16
 
 

Merhaba Sevgili Okurlarım; Kendimden bahsetmek istiyorum. 1954 yılında Karamanın Esentepe köyünde..