Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '08

 
Kategori
Güncel
 

Kitap, cami, Atatürk ve tepki

Kitap, cami, Atatürk ve tepki
 

Doğruların doğru yerde buluşması umuduyla


Konu hassas… Konu; düşündüklerinizi, inandıklarınızı, doğrularınızı anlatma adına kelimelerin özenle seçilmesini, kullanılacak cümlelere dikkat edilmesini gerektiren bir konu… Aslında gümbür gümbür, sapasağlam, okkalı kelimelerle ele alınacak, yazılacak bir konu iken maalesef günümüzde bazı düşünceler, bazı zihniyetler, etrafına at gözlüğü ile bakan bazı aydın geçinenlerin bulunduğu bir ortamda sizin söylediğiniz bir doğru, yada kendi doğrunuz bir anda bir yanlış olarak lanse ediliveriyor. Siz de çarpıtılarak yanlış hale getirilen ve bir çığ gibi büyüyen o yanlışın altında kalıveriyorsunuz…

***

Dedik ya konu hassas… Bir düşünceniz, bir görüşünüz, fikriniz size “düşman” yakıştırması ile dönüveriyor. Hem de sorgusuz sualsiz, anlamadan dinlemeden, hatta söylenenleri anlama adına en küçük bir zahmet içine girmeden “düşman bu” yapıştırması çıkıveriyor ağızlardan. Tıpkı –platform bir tartışma platformu olsaydı- “Türkiye Okuyor” kampanyası için Bartın’da düzenlenen çalışma toplantısında AA Muhabiri Ömer Ak’ın başına gelecek olanlar gibi… Ama toplantı bir tartışma ortamına dönüşmemesi gereken, çok daha önemli bir konunun ele alındığı bir organizasyon idi.

***

Toplantının konusu “Türkiye Okuyor Kampanyası” Projesi… Bu kampanya kapsamında Bartın ilinde okuyan bir toplum yaratma adına yapılacak ve yapılabilecek çalışmaların ele alındığı bir toplantı. Hedef ortada; toplumun okur-yazar (Okuyan ve okuduğunu anlayarak yorumlayabilen) bir toplum olması. Yapılması gerekenler kampanyanın duyurulması ve insanları kitap okumaya teşvik etmek için atılacak birçok adım.

***

“Yüzde 75’inin kırsal kesimde yaşadığı Bartın ilinde daha çok insana nasıl ulaşılabilir, özellikle kırsal kesimde kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılabilir ve bunun sürekliliği nasıl sağlanabilir.” Toplantıda bununla ilgili yapılabilecek çalışmalar sıralandı, ilave olarak fikirler söylendi görüşler paylaşıldı. Herkeste iyi niyetli olarak projenin bir ucundan tutabilmenin gayreti vardı.

***

Birçok kişinin söz alarak fikirlerini dile getirdiği toplantıda Anadolu Ajansı (AA) Bartın Muhabiri Ömer Ak da söz aldı ve kampanyanın daha çok insana duyurulmasında ve kitap okumaya teşvik edilmesinde daha önceden hazırlanmış bir vaazla camilerde çağrılarda bulunulabileceği önerisinde bulundu. Yine camilerde kütüphane oluşturulabileceğini, böylelikle –taşımalı eğitim nedeniyle okulsuz, öğretmensiz kalan- ve –yüzde 75’i köylerde yaşayan vatandaşlara camiler aracılığı ile kitap ulaştırılabileceği önerisini dile getirdi. (Bartın ilinde 135 okula karşılık 700’ü aşkın cami olduğunu da ekleyelim)

***

Buraya kadar anlattıklarım doğrultusunda getirilen öneride bir yanlışlık, bir tehlike, bir olumsuzluk var mıdır? Yok mudur? Birilerine göre var. Çünkü camiler eğitim-öğretim yeri değilmiş. Bu kampanyada camilerin gereği neymiş. Okuma-okutma camiler ile olmazmış. Okullar varmış, kütüphaneler varmış… Ömer Ak’ın hemen ardından söz alan bu bilge, bu aydın düşüncenin bu sözlerle tepki göstermesi kampanyanın amacı ile örtüşen bir çıkış değildi. Bu “düşünce”nin çıkışı salonda uğultulara ve sessiz tepkilere neden oldu. Ben de içimde acı bir duygu, yüzümde acı bir tebessümle tepkinin sebebini anlamaya çalıştım, üzüldüm… Tepkinin sahibi Atatürkçü Düşünce Derneği Bartın Şube Başkanı Ali Kaya…

***

Atatürk ve Atatürkçü Düşünceye aşık, zamanının büyük bölümünü onu anlamaya ayıran, Nutuk’u 3. kez notlar alarak okuyan ve her okuduğunda o dehanın sabrına, cesaretine, ince zekasına, kararlılığına, düşüncelerine hayranlık duyan en önemlisi de bağımsız bir ulus yaratma adına attığı adımların büyüklüğünü –bir tedbir olarak- çoğu zaman saklama gayreti içinde olan ve attığı adımlarda “Bu kadar da olamaz” dedirten, onu anlamanın her şeyi anlamak olduğuna inanan ben; o dehanın düşüncesinin savunuculuğunu ve koruyuculuğunu yapan bir kişinin söylediklerine anlam veremedim, yada ben anlayamadım. Acaba Atatürk’ü, Atatürkçü Düşünceyi ben mi yanlış algılıyordum.

***

Evet, Camiler, okula gitme çağı gelmiş çocukların A’yı, B’yi, C’yi öğrenecekleri yer camiler değildir. Zaten bu devletin okulları var. Bu eğitim ve öğretimin yeri de okullardır. Kaldı ki projede “Çocuklara okumayı öğretelim” diye bir hedefte yok. Projenin amacı belli. Bir kitap okuma alışkanlığı kazandırmada, okuyan bir toplum oluşturma sadece okuma değil, okuduklarını yorumlayabilen, düşünebilen bir toplum yaratma projesi ile karşı karşıyayız. (Projede ABC’nin öğretileceği kişiler de erişkin kişilerdir) Burada insanlara kitap okuma alışkanlığı kazandırılmasında camilerin de kullanılmasında ya da insanlara vaaz ile çağrıda bulunulmasında nasıl bir sakınca olabilir. Atatürkçü bir düşünceye göre bunda bir sakınca olacağına inanmadığım gibi fayda da görürüm. Ama bu camilerden istifade edilmesi konusu Atatürkçü bir “düşünce”ye göre sakıncalı olabiliyor. Sakınca var mıdır? Yok mudur? Bu soruyu Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi eylemleri ve söylemleri ile cevaplamak çok daha yerinde olacaktır.

***

Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta TBMM’nin açılışı için bütün ülkeye yayınladığı genelgesini okumadan “O günün duygularına ve anlayışlarına uymak zorunda bulunduğumu gösteren bir belge olarak” diyor ve genelgesini okuyor. Genelgeyi bilenler bilir ancak bir cümle almakta yarar görüyorum.
Nutuk- TBMM TOPLANIYOR: …bütün vatan topraklarının kurtuluşu için girişilen Millî Mücadele'nin önemini ve kutsallığını, milletin her bir ferdinin, kendi vekillerinden meydanâ gelmiş olan bu Büyük Millet Meclisi'nin vereceği vatani görevleri yapmaya mecbur olduğunu anlatan vaazlar verilecektir. Daha sonra, Halife ve Padişah'ımızın, din ve devletimizin vatan ve milletimizin kurtuluşu, selâmeti ve istiklâli için dua edilecektir. Bu dinî ve vatanî merasim yapıldıktan ve camilerden çıkıldıktan sonra, Osmanlı vilâyetlerinin her tarafında, hükûmet konağına gelinerek Meclis'in açılmasından dolayı resmî tebrikler yapılacaktır. Her tarafta cuma namazından önce uygun şekilde Mevlid-i Şerîf okunacaktır. Bu tebliğin hemen yayınlanarak her tarafa ulaştırılabilmesi için her vasıtaya başvurulacak, sür'atle en ücra köylere, en küçük askerî birliklere, memleketin bütün teşkilât ve kuruluşlarına ulaştırılması sağlanacaktır. Ayrıca, büyük levhalar halinde her tarafa asılacak ve mümkün olan yerlerde bastırılıp çoğaltılarak parasız dağıtılacaktır…

***

Atatürk, meclisin toplanabilmesi ve açılabilmesi için açılış gününü Cuma’ya denk getirmek de, bütün mebuslarla Cuma namazı kılınmasında, hatm-i şerif okutulmasında, hutbede milli mücadelenin önemi ile meclisin görevlerini anlatılmasında bir sakınca görmemişti. Çünkü amaç milli mücadelenin, yurt ve milletin kurtuluşu, esenliği ve bağımsızlığının önemini anlatmaktı. Ve Atatürk bunun için camilerde vaazlar verilmesi emrini veriyordu. Yine Atatürk bu genelgesini en hızlı şekilde, en sapa köylere, en küçük askeri birliklere ülkenin bütün örgütlerine ulaştırılmasını emrediyordu.

***

Diyeceksiniz ki; o zamanın şartları onu gerektiriyordu. Çareyi İngilizlere sığınmakta bulan padişaha ve halifeye bağlı millet vardı.

Diyeceksiniz ki; o zaman yurdun kurtuluşu, bağımsızlığı ve milletin kendi kendini idare etmesinin temelleri atılıyordu.

Diyeceksiniz ki; ülke kuşatılmıştı. Batı’nın işgali vardı.

Bende size derim ki, bugünkü durum o günlerden farklı mı?

***

Bugün millet İngiliz yanlısı padişah ve halifeye bağlı değil ama batıya bağlı hale geliyor, geldiriliyor. Üstelik bu bağlılık bir bağımlılığa dönüşmüş durumda.

Bugün millet bir geceliği için 300 bin dolarların verildiği dizilere, bugün millet gece kulüplerinden üst üste sarhoş bir şekilde çıkanların söylediklerinin tartışıldığı magazin mahkemelerine, bugün millet duyguların sömürüldüğü, seçilmiş kobaylar ile milletin eğlendirildiği popstarlara, bugün millet üretmeden kazanma duygusunun aşılandığı “Var mısın Yok musun”lara, bugün millet spora değil ama hakem kararlarının tartışıldığı, milyon dolarlık transferlerin konuşulduğu spor programlarına bağlı. Üstelik bu, sade bir bağlılıktan öte bağımlılık. Tüm bunlar batı kültürüne, batının pompaladığı tüketim hayranlığına, tembelliğe, değerlerin yok oluşuna bağımlılık değil midir? Tüm bunlar bugün bir tehdit, bir tehlike değil midir? Bağımlılık dedik…. Bunun böyle olmadığını iddia eden varsa bugün –hiçbir şey vermeyen ama çok şey götüren- ekran başındaki “o insanların” TV’lerini kapatsın görsün. Bağlılık mı? Bağımlılık mı?

***

Bugün millet kendi kendini idare ediyor ama bu milleti topyekün idare edebilmenin mücadelesinin verildiği bir kültür işgali var.

Bugün ülke silahlı askerlerle kuşatılmış değil ama ortada görünmeyen bir düşman var.

Bugün ülkemiz ve milletimiz görünmeyen bir işgal ve düşmanla mücadele etmek zorunda.

Bu düşman, kendi benliğimizi, Türklüğümüzü, dilimizi, dinimizi, binlerce yıllık kültürümüzü ve Atatürk’e ve Atatürk’ün değerlerine bağlılığımızı unutturmaya çalışan batı kültüdür.

Bu işgale, bu düşmana “dur” diyebilmenin en büyük yolu da “okumaktan” geçer.

***

Şimdi sormak lazım… Bugünkü “okumamamızın getirdiği düşünce yoksulluğu” karşında “Toplumsal ve kültürel kalkınma sürecine ivme kazandırarak dünyadaki lider ülkeler arasıda yer alma” amacını taşıyan proje en az milli mücadele hatta ve hatta milli mücadeleden daha önemli değil mi?

***

Bu kampanyada camilerin yada din görevlilerinden destek alınmasında sakınca gören Sayın ADD Başkanı Ali Kaya, şuna emin olun ki, “Bir millet savaş alanlarında ne kadar zafer elde ederse etsin-, o zaferin sürekli sonuçlar vermesi ancak kültür ordusu ile mümkündür”, “Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve fazilette dünya birinciliğini tutmaktır”, “Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve zekayı geliştirmektir” “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen Atatürk, “Kitap okumasaydım bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım” diyen Atatürk, Cephane sandıklarıyla kitap taşıyan, o yorucu yıllarında bile kitap okumaktan kendini ayırmayan Atatürk, ülkenin bugünkü okur-yazarlık (Okuma-anlama) durumunu görseydi ilk başvuracağı yer vaaz ve hutbeler olur, “Bugün evinize giderken bir kitap alın, okuyun, okutturun” bildirisinde bulunurdu.

***

Konunun üzerinde neden bu kadar çok durdum? Küçük bir ifadeye neden bu kadar takıldım? Neden bu denli yazma ihtiyacı hissettim. Eğer bugün bu ülkede bir kamplaşma varsa, aynı topraklar üzerinde yaşayan özü-sözü bir insanlar birbirlerine husumet besliyorlarsa bunun alt yapısının hazırlanmasında sizin ve sizin gibilerin söylemleri vardır. Eğer bugün Atatürk’ü anlamayan ve kendisini onu anlatmaktan uzak hisseden bireyler var ve yetişmeye devam ediyorsa bunda bu tür söylemlerin katkısı çok büyüktür. Atatürk’ün düşüncesi, sizin yaptığınız gibi hassas bir konuda tepki vermek, karşı çıkmak değildir. Atatürk ve Atatürkçü Düşünce çok daha farklıdır. Atatürk’e ve Atatürkçü düşüncenin bekçisi ve savunuculuğu “Cami” tepkisi ile olmamalıdır. O dehanın düşüncelerini böyle anlatmayalım. Önce O’nu anlayalım, sonra düşüncesi ile hareket edelim ve o düşünceyi savunalım. Öyle yapalım ki, olaylara ve fikirlere tıpkı O’nun gibi geniş bir pencereden bakalım. Öyle yapalım ki, Atatürk’ü ve Atatürkçü düşünceyi doğru ifade edelim…

 
Toplam blog
: 6
: 1567
Kayıt tarihi
: 21.04.08
 
 

Gazeteciyim. Gazetecilik vazgeçilmezim. Hergün yenibir şeyler. Tabi her kesimden her yerden farklı i..