Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '19

 
Kategori
Deneme
 

Kitap Fuarından İzlenimler

Bu yıl 12’ncisi düzenlenen ve  ilk defa katıldığım Çukurova Kitap Fuarı’nda edindiğim izlenimlerim gerçekten çok farklı oldu. Bu ilk defa bir fuara katıldığımdan ve bu katıldığım ilk fuarında çok büyük olmasından kaynaklansa gerek. İçeriye girdiğim zaman; kitap kokusu, fırından yeni çıkmış taze ekmek kokusu gibi her yere yayılıyordu. Kendimi kitap cennetine girmiş hissettim iliklerime kadar. Daha önce bu kadar kitap, değil bir arada görmek, düşünmemiştim bile. Bir an küçüklükten beri en büyük hayallerimden biri olan kendime ait –her alanla ilgili kitapların olduğu- kütüphane tasavvuru aklıma geldi. Karşılaştırdım; bu  fuar bambaşkaydı, o ana kadar benim -hayalimdeki- kütüphane gözümde çok  küçülmüştü. Kim bilir belki de, hayallere güncelleme yapmamıştım, ondandı.  İlerledikçe huzur buluyordum. Bu fuarın içindeki kitapların hepsinin bana ait olduğunu düşünüp kendimi kaybetmiştim. Onu da al, hatta bak karşıda şu da var, onu almışken şunu almazsan olmaz, tamam şu ortadakini alayım son olsun derken karttan gelen bakiyeniz yetersiz sesi beni kendime getirdi. Şimdilik yeterliydi, şimdi bunları okumak, anlamak, üzerinde düşünmek, gerekirse kelimesi kelimesine kitapların hepsi tahlil edilmeliydi.

Fuar alanındaki kalabalık daha önce duyduğum “Türkiye’de kitap okuma oranları düşük, kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada, okuma alışkanlığında dünyada 86. sıradayız” gibi TÜİK verileri aklıma geldi. Bu kalabalık bile TÜİK’in bahsettiği orandan fazlaydı. Ne olacaktı şimdi.? Zihnimdeki bilgi darbe yemişti. Bu dengesizliği dengeye kavuşturmam gerekiyordu. Ya TÜİK yanlış hesapladı(oranlar yanlıştı) ya da bu kalabalık sahte bir kalabalıktı. Daha çok 2. şık üzerinde durdum ve gerçekten de o 2. şık gerçek çıktı. Çünkü imza sırasında beklerken bir çok tanıdığım ve tanımadığım kişiyle konuşma imkanı buldum, çok gözlem yaptım. Bu gözlemlere yapılmış bazı araştırma sonuçlarını ekleyince 2.şık daha bariz öndeydi. Edindiğim bilgilere göre, fuarda 300 yayınevi vardı ve kalabalıklar hep bir yerlerde yığılmıştı. Fazla bir popülaritesi olmayanlar harcanmıştı, bir popülarite uğruna. Çünkü sosyal medyaya resim atılacaktı, tanınmayan bir kişiyle çekilecek bir foto egoyu tatmin edemezdi ki haklı olarak. Yaşı ilerlemiş, bir köşede kitaplarını sermiş olan yazarlar, hiç ziyaret edilmiyordu. Bu yazarlarımızın masalarının önüne sosyal deney amaçlı 10 15 kişi yığılsa o yazar o güne kadar kazanmadığı popülerliği orada  kazanabilirdi diye düşünüyorum, bilmem ne kadar katılırsınız? Halbuki kitap aşkını sonuna kadar yaşayan kişi yeni yaşantılara açık olmalı, keşiflere çıkmalıydı. Günlük hayatta 4 5 cümleyi bir araya getiremeyecek olan bazı yazarlarımızın(!) –bazı fenomenler kast ediliyor burada- stantlarının önü tıklım tıklım doluydu. Çünkü bunlar tanınıyor, bunlarla sosyal medyaya atılacak bir resim, onların kitaplarını alıp imzalatmak, egoyu zevkin doruklarına çıkarıyordu. Kitap yazmak bu kadar basit bir iş olmamalıydı, en azından öyle biliyordum. Kitap emek isteyen bir işti, bu kadar basite alınmamalıydı. Ama rağbet varsa yapacak bir şey yoktu, yayınevi arz-talep dengesini gözetmeliydi. Düşüncelerimi bir yana bırakıp, düşündükleri ve yaptıkları şeye hoşgörüyle yaklaşıyorum.

Fuara imza amacıyla gelen yazarların hepsi güler yüzlüydü, adeta laf atsan susacak kadar iyi insanlardı. Acaba göründükleri gibiler miydi yoksa “bugün fuar mutlu olmam gerek” diye kendilerini mi koşullamışlardı? Nedense aklıma takılmıştı. Her 2 tip yazarında bulunabileceğini -bunun da doğal olduğunu- düşünüp aklımdaki soruyu açıklığa kavuşturdum.

Sonuç: Kitap fuarları gerçekten kitapların gücüne inananlar için -eskilerin deyişiyle- bulunmaz velinimettir. Kişi, bu fuarlar sayesinde daha okunacak çok kitap olduğunu, eskisinden daha çok okuması gerektiğini canlı canlı tecrübe ederek anlıyor. Orada; kitap sevgisini çok iyi bilen olan kitapseverleri görerek şevke geliyorsun. Çünkü orada kitap sevgisi, anne babası tarafından daha küçükken aşılanmış olan çocukların kitap merakını görüyorsun, yaşı ilerlemesine rağmen hala kitap okumaktan vazgeçmemiş olanları görüyorsun. Bu sana güç katıyor. En büyük temennim; toplumumuzun her kesiminin okuduğu günleri görebilmek. Kutsal kitabının ilk emrinin “OKU” olduğu topluma da bu yakışır diye düşünüyorum. Ülkemiz daha güzel yerlerde olmayı hak ediyor, bu ülkenin insanı daha iyisini hak ediyor. O günlerin yakın olduğunu görebiliyorum. Yeter ki kitap okuma seferberliği için herkes elini taşın altına koysun. Yeter ki azıcık sabır ve gayret.. Vesselam..

 

 
Toplam blog
: 5
: 518
Kayıt tarihi
: 20.09.17
 
 

      ÇUKUROVA ÜNİVERSİTE İLAHİYAT FAKÜLTESİ DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ ..