Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '18

 
Kategori
İlişkiler
 

Konuşan da Gözdür, Dinleyen de!

Konuşan da Gözdür, Dinleyen de!
 

Ben kimsenin çok iyi bir dinleyici olduğu için övüldüğünü, takdir edildiğini görmedim bizim memlekette...

Siz hiç rast geldiniz mi?

Birisi için  " Ayy, ne güzel bir dinleyicidir kendisi" denildiğini duydunuz mu? 

Ya da siz hiç bir arkadaşınızı ya da yakınınızı bu sebepten takdir edip, geri bildirim verdiniz mi?

İyi konuşanı alkışlamışlığımız çoktur ama. 

Konuşmayı da, dinlemekten daha çok severiz, hatta bazıları daha da bir  sever. 

Konuşarak ilgiyi üstüne çekmek, karşımızdaki insanı ya da kalabalıkları etkilemek, ikna etmek değerli bulunur çünkü....

Güzel ve etkili konuşmak bir sanat evet!

Ama dinlemek de bir sanat kardeşim. 

Bu sanatı da öğrenmeye, en azından nasıl oluyor diye  ilgilenmeye biraz niyet etsek...

Ben de bilmiyorsam beni de uyarsın yakınlarım bi zahmet. 

Çünkü çok sevimsiz ve rahatsız edici bir durum hakikaten.

Duymaktan bahsetmiyorum dinlemekten  bahsediyorum yalnız. ikisinin arasında dağlar kadar fark var. 

Duymak için kulak kafi ama dinlemek için  kulak yetersiz kalır. Kulağa gelen sesler, beyinde anlamlandırılırsa dinlemek oluyor. 

Sadece söyleneni değil, söylemeye çalışılanı duyarak değil, dinleyerek anlarız çünkü. 

Çünkü söylemeye çalıştıklarımız ama söyleyemediklerimiz, söylediklerimizden  her zaman çok daha değerli ve önemlidir.

Bunun için de kulaktan başka bir araca daha  ihtiyacımız var. 

Göz...

Aslında dinleyen kulak değil, gözdür.

Konuşan da gözdür çoğu zaman, dil değil...

Gözler, bana  her zaman  ruhun dış dünyaya kendisini gösterebilmesi ve başka ruhları da gözlemleyebilmesi için açılmış iki pencere olduğu  hissini verir. 

Ve gözlerin birbiriyle olan teması, aralarındaki dil, hiç ses, kelime olmadan da mesaj almak ve iletmek için bazen tek başına yeterli  olabilir. 

Dinlemeyi unutalı, hele de gözleri, birbirimizin gözlerinden  telefona, tablete kaydıralı çok oldu.

Zaman hızla ve  ekrandan akıyor artık.

Ve biz bu arada çok şey kaybettiğimizin, telafisi olmayacak biçimde kaybettiğimizin farkında bile değiliz. 

Anne babalar, öğretmenler dinlemedikleri ve görmedikleri için bir nesil kaybetti.

Eşler, sevgililer, belki de hayatlarını mutlu ve tatmin edici, dolu dolu bir ilişkiyle doldurabilme, sorunlarını çözebilme şansını kaybetti.

Evlatlar, ebeveynlerini, anne baba rollerinin  dışında " insan" olarak tanıma fırsatını kaybetti.

Patronlar, iş verenler, çalışanlarını ve onlardan öğrenecekleri sayesinde, yeni bir bakış açısı ve vizyon geliştirme olanağını kaybetti.

Ekrana baktığımız ama  kendi içimize bakmadığımız, kendimizi dinlemekten vazgeçtiğimiz için kendimizi kaybettik en sonunda da. 

"Laf göze anlatılır, duvara değil" diye bir söz vardır bizim ülkemizde.

Çoğumuz duvarız, en yakınlarımız için bile...

Eskiden de zaman kısıtlıydı ve hayat yine hızlıydı.

Ama anne babalarımızla göz göze bir iletişimimiz vardı evin içinde. 

Hata bizim kuşak ve daha öncesi çok  iyi bilir, özellikle anneler gözleriyle konuşur ve hatta bakışlarıyla terbiye ederlerdi çocuklarını...

Arkadaşlar bir yerde buluştuklarında, birbirlerinin gözüne bakarak konuşur, dertleşir, gözleriyle gülerler, birbirlerini gözlerinden anlarlardı.

Delikanlı, sevdiği kızın gözlerine bakmak, göz göze gelebilmek için fırsat kollarlardı.

Teknoloji, gözümüzü açtı, dünyayı önümüze getirdi derken, duygusal anlamda da bir perde indirdi bana göre....

Hem kulağa, hem de göze...

İnsan tanımak dinlemekle olur.

Kendimizi tanımak da kendimizi dinlemekle ve görmekle...

Tanıklık ancak gözle olabilir çünkü. Konuşan insanın o anki ruh halıne tanıklık etmektir gözüne bakarak dinlemek.

İnsanın kendisini ve başkalarını  dinlemeye zamanı ve kendisini de can kulağı ve gönül gözüyle dinleyecek en az bir yakını olmalı.

Her an ve her ortamda müsait olamayabiliriz.

Ama birisi size " Konuşmak istiyorum" dediğinde, ya da konuşmaya ihtiyacı olduğunu hissettiğiniz de o an vakit ayıramasanız da, üstünden çok geçmeden vakit yaratın derim.

Aslında insanın son tahlilde bütün üzüntüsü ve pişmanlığı, söyleyemediklerinde ve/ veya dinleyemediklerinde yatıyor. Acı ama gerçek!

Dinlerken karşıdaki insanda açık arayan, gardını alan, daha sonra kullanmak için biriktirenler de aslında dinlemiyor, dinler görünüyor bu da böyle biline...

Çünkü  iyi dinleyici,  karşısındaki insanın söylediklerinden ve hatta bazen  söylemediklerinden aslında ne hissettiğini, düşündüğünü ön yargısız biçimde anlamlandırmaya çalışana denir.

Dikkati karşısında olana denir, kendinde ya da başka yerlerde olana değil. 

Kendisiyle konuşmayan insan başkasına çok konuşur, bunun da altını çizmek isterim.

Çok konuşan yalnızca kendisiyle, kendi mesleleriyle doludur ve sürekli kendini ispat derdindedir.

Baskın olma derdindedir. 

O bilir, o anlatır...

Böylesinin, başka birinden öğrenme ve anlama fırsatı yoktur, aslına bakarsanız niyeti de...

Çok konuşan çok hata yapar aynı zamanda. 

Bu sebeple etrafımda beni gözüyle dinleyen ve lafı da gözüme anlatan insanlara daha fazla yer veriyorum. 

Eline mikrofonu alıp 24 saat tv de konuşanları, kimseyi dinlemeden bildiğini okuyanları  dinlemiyorum mesela.

Her konuda fikri olanları, her ortamda sazı eline alanları da dinlemiyorum.

Hep kendini, hep kendinden anlatan " Ya bu arada sen nasılsın ? " demeyi aklına bile getirmeyenleri dinlemiyorum.

Göz neredeyse, akıl da oradadır.

Ben konuşurken " Bir dakika mesgulüm, sonra dinleyeceğim " demeden,  gözü  başka yerde olanlarla da ne konuşuyor, ne de dinliyorum. 

Kusura bakmasınlar.

Sadece insanların değil, hayvanların gözleri de öyle çok şey anlatıyor ki.  Zaten dilleri yok,  daha doğrusu var olan kendi aralarındaki dillerini de biz anlamıyoruz ama gözlerimizle konuşabiliyoruz.

Yolda, sokakta gördüğünüz ya da evinizde beslediğiniz, kedi, köpeğe bakın. 

Gözlerinize bakar hemen ve anlar sizi. 

Hatta  bizim gibi gözüne perde inmediği için  gittikçe insanoğlundan daha derin bakıyor ve anlıyor diye bile düşünmeye başladım.

Fotoğrafını çekerken benimle gözleriyle konuşan ve gözleriyle dinleyen üstteki  kedi de şahidimdir! 

Erken bir temenni de bulunayım yeni yıl için. 

İlla konuşacağım demekten vazgeçemesek de, en azından  konuştuğumuz kadar da dinlediğimiz can cana ve göz göze bir yıl olsun!

Lütfen....

 

 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..