Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Küçük bir kadındı sadece

Yağmuru seviyorum diye geçirdi içinden kadın. Evet, yağmuru seviyordu. Tanrı nın bir lütfudur doğaya. Olgunlaşır doğa, canlanır onunla. Olmazsa eksiktir bir parçası, nefes alması tabiatın, yaşaması, güzelleşmesi…Yağmurla var oluyor onunla dans etmesi adeta. Ayrılmaz bir parçasıydı hani. Yaşayamazdı o olmadan, nefes alamazdı. Sonra yağmur bir arınmaydı diye düşündü. Suyun kutsallığı, önemi. 

Başlı başına bir mucizeyken yağması, olmaması düşlenemez bile. Olmasaydı ne olurdu? Zihni buna korkunç cevaplarını veriyordu. Soru sormayı kesti o vakit. Peki ya insanlar? Neden sever yağmuru ya da birçoğu? Neden? Bir öğleden sonraı bastıran yağmur sonrası bunları düşünüyordu kadın. Yağmurun hayatıyla eş değer noktalarını. İkisi arasındaki tuhaf benzerliği. Çoğu zaman kendisiyle başbaşayken “şöyle güzel bir yağmur yağsa, ıslatsa her yeri, yüreğimi sonrası” hemde güneş tam tepede kendi güzelliğini sunmuşken insanlara…yağmuru arzulaması nedendi peki? Suyun akışkanlığını kendisiyle bağdatırdığı olurdu. Su değişkendi, akardı… gün aşırı yaşadığı pek çok farklı karekteri vardı. Hepsi farklı farklıydı. Bazen çok neşeli, hayat dolu, cıvıl cıvıl tek başınalık bulunmaz bir nimetken, bazen kalabalıklarda kaybedesi geliyordu kendini. Hiç geçmeyen bir hasretlik hakimdi ruhuna, bir hastalık gibi… özgür müydü ruhu? Bedeninin arkasına saklanamayacak kadar hemde. Yoksa tüm bu gelgitleri ruhuna yansıtması ondan anlayış beklememesi, kendince bir özgürlüktü onun için. Her şeyiyle ben buyum der gibi. Sonra zihnine yüklemesi pek çok düşünceyi. Biri biterken sanki anlaşmış gibi bir diğer düşüncenin hücum etmesi. Kuruyordu oyunlarını zihninde. Kiminden galip çıkıyordu kiminden yenik. Bu oyunu saatler boyu edurdu… tekrar düşündü… bıkmadan, asla vazgeçemeyeceği şeydi düşünmek. Nasıl vazgeçerdi ki? Özgürdü orada, kendisiyleydi, yalnızlığıydı, mahremi, onundu, her şeyiydi… 

- Susma! Dedi. - Neden susuyorsun? 

- Üzgünüm çünkü… Sahi ya neden üzgündü, neden kabarıyordu yüreği? Sus pus olması, köşesine çekilmesi. Neydi ki ona bunları yaşatan? Belki de korkularının üzerine gitmesi gerekiyordu. Hayır hayır bunu yapamazdı. Henüz o kadar cesur değildi. Kadındı fakat henüz olgunlaşmamış bir kadındı. Kendi kendine yeter bir kadın, yüreğini açmamıştı henüz insanlara, korkuyordu onlardan. Böylesi bir masumiyete alışık değildi dünya. Belki de ansızın bastıran yağmurdu bir öğleden sonrası düşünmesine sebep. Bir şiir düştü aklına, yine köşesinde mırıldandı onu dünyaya. Şiire, aşka ve ölüme inanıyorum diyor. İşte bu yüzden ölümsüzlüğe inanıyorum. Bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum. Ben varım; dünya var. Bir ırmak akıyor serçe parmağının ucundan, Yedi kere bu ırmak gökyüzünün mavisi. Yeniden ilk gerçek oluyor bu arılık, Bu benim son dileğim… Duygularını başkalarının deyişlerini aktararak ifade etmeyi severdi . Bir yaşanmışlığı vardı onların, kendi duyguları ile benzerlik gösteren ya da bir korkaktı o. Kayıptı kelimeleri, onları bulmak için uzunca bir yolculuğa çıkmıştı. Tarifsiz heyecanlar yaşatan kitap dünyasınaydı yolculuğu. Gülümsedi, nedensiz. Gülmek iyi bir şeydi. Yanaklarının gerilmesine sebep düşünce neydi peki? 

- Neden gülümsedin küçük kadın? 

- Yine nedensiz sanırım. Bir yağmur bile mutlu edebiliyor beni. Bir dostun can gülümsemesi, sonra bir çocuğun yine çocukça sesleri, bir kuşun uçması özgürce, güzel bir müzik, bir kitap mesela; en durgun zamanlarımı asileştiren herhangi bir kitaptır mutlu olmama sebep. Tanımak insanları, görmek güzeli, bakmak olayların iyi tarafına… bunlar mutlu olmama yetiyor. Umutsu olmak neden? Güzele açmak yürekleri, sevmeli sonra. İşte ondan hiçbir zaman vazgeçmemeli. 

- Sence var mıdır bu tek tarflılığın olabilirliği? Bihaber yaşamak kötünün varlığından ama var, bu gerçeği kabullenmek gerek. Öyle değil mi? Küçük kadın belli ki yaşamamıştı pek çok şeyi şu kısa yaşamı boyunca. Tanışmamıştı kötü olanla. Hem bu kötü olan neydi ki? Bir insan mıydı şöyle kocaman, devasa gözleri, ateşli bakışları, korkutan sesi.. neydi ki bu? Ama kötü olan düşüncelerdi şüphesiz, onlar da somut şeyler değildi hani. Şöyle deyiverirken buldu kendini: 

- Yaşamak güzel şey be kardeşim! Kötü düşünmek niye? Ama hayat kıracaktı yüreğini. Yabancısı olduğuyla tanıştıracaktı. O da biliyordu ya içten içe, kabullenememiyordu gerçeği. Küçük bir kadındı o. İçinde dünyanın türlü güzelliğini barındıran küçük bir kadındı sadece. İnsanları dinlemeyi sever, dertleriyle dertlenir, çözümler arar, gülmeyi severdi. Hayat yaşayacaklarını teker teker önüne çıkaracağı gün o şundan hiç vazgeçmeyecekti ve onun için çaba gösterecekti: o kocaman yüreğini korumaya çalışacak ve yine o yüreğinden sevgileri eksik etmeyecekti. Böyle böyle verecekti savaşını. “yaşamak, yani ağır bastığından” 

- Peki dediğin gibi olsun. 

- Yaşamak güzel, her şeyiyle hemde… dedi küçük kadın. Yağmur durmuştu. Hava kararmaya yakın… tüm günahlarından arınmış gibiydi dışarı. Nefes almıştı en güzelinden. o da diledi güzelbirsoluk almayı. Çıkardı başını penceresinden dışarı. Çekti içine derin derin. Soğuktu dışarısı. Temiz hava iyi gelmişti. Kapadı defterini, yarın ne olacağını bilemeden yürüdü bilimezliğin kollarına. Hayat küçük kadını ne ile olgunlaştıracaktı ki? Bekleyip görecekti… 

 
Toplam blog
: 16
: 643
Kayıt tarihi
: 23.06.10
 
 

Muş doğumlu, 20 yaşında daha çömez bir yazarım... Hem ben sadece yazarım... Öyle bir tutku ki yaz..