Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Kültürel yapımızın başkalaşması

Dizilerin ve TV programlarının toplum yaşamı üzerinde özellikle gençler üzerindeki etkisi azımsanmayacak kadar büyüktür. Bilhassa ülkemizde, son 10 yıl içerisinde başlayan ve halen büyüyen etkisiyle devam eden dizilerin toplumumuz üzerindeki etkilerini görmemek ya da inkar etmek körlük olur sanırım. Her şey gibi biz yine kutsal Batı'nın(!) kültürünü bir de bu şekilde aldık ve büyük bir hevesle almaya da devam ediyoruz. Toplumumuzu ve dahası tüm Doğu'yu değiştirmeye kararlı olan "Batı", bu silahını gayet etkili bir şekilde kullanmışa benziyor. Yeni nesil yüz yüze iletişim konusunda oldukça şanssız. Daha 90'lı yıllarda şu tespitlerde bulunan Cogito dergisine bir göz atalım; İnsanlar tiyatro izlemek, kitap okumak, çevresindekilerle bir şeyler paylaşmak gibi ekranın oluşturduğu ortamdan çok farklı iletişim ortamlarını hiç denemeden unutmuşlardır. Televizyon dışındaki iletişim ortamlarıyla nerdeyse hiç tanışamamışlardır. Buna günümüzde interneti ve cep telefonlarını da eklemek mümkün sanırım; bunlar da en az bu konuda televizyon kadar etkili. Artık sokak çocukları yok, internet çocukları var. Sokakta öğrenmiyorlar sokakta oynamıyorlar (gerçi aç gözlülüğümüz yüzünden çocuklara top oynayacak, ip atlayacak, papatya toplayacak sosyal alanlar bırakmadık), aileleriyle iki dakika oturup bir şeyler paylaşmıyorlar; kimse kimseyi dinlemiyor, herkes herkese yazıyor; kelime olarak zengin fakat duygusal olarak fakir cümlelerle yazıyor birbirine; neticede ne insan ne de ilişkileri gelişebiliyor.

Neyse tekrar konumuza dönecek olursak, TV'deki dizi ve benzeri programların insanların zihinlerini bulandırarak, olmazları olur gibi göstererek, anormali normalleştirerek, kendi doğrularını(!) empoze etmeye çalışarak toplumumuzu inşa etme niyetinde olduğunu görüyoruz. Bu girişimin Başarısız olduğunu söylemek isterdim ama değil; gayet başarılılar. Nasıl mı? En saf ve en masum varlıklar olduklarını düşündüğümüz çocuklarımızı bir gün okullarında ya da arkadaş ortamlarında ziyaret edelim, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksanız. Sadece biz mi özgürleştik sanıyorsunuz, unuttunuz mu armut dibine düşerken katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine tükürdüğüm cinsine çeker.

* Toplumumuzdaki geleneksel isimlerin artık kullanılmasının geri kalmışlıkla eş değer tutulması; dizi karakterlerine baktığımızda fakir, beceriksiz, kötü anlamda ne varsa kendisine atfedilen karakterlere genel itibariyle toplumuzda atamızın dedemizin toplumda en yaygın kullandığı isimler verilmekte;

* Aile ilişkilerinin sarsılması, insanların zihninde "acaba" sorusunun oluşturulması; geleneksel toplumsal yapılarda uygulanan aile içi ilişkilerde anne, baba ve çocuklara verilen rollerin değiştirilmeye çalışılması; eşlerin birbirlerine ve çocukların anne-babalarına karşı saygı ve sevgisinin olumsuz örneklerle yok edilmesi; geleneksel aile yapımıza uymayan aile yapılarının türemesi (anne-baba ve küçük bir evcil hayvandan -çoğu kez köpekten- oluşan aile yapıları);

* Dizilerde, okullarda gösterilen eğitim ortamının (ki adına eğitim ortamı demeye bin şahit ister) şiddeti ve ahlaksızlığı körüklemesi -ahlaki çöküntü diyorum ben adına; çünkü liseli profiline hiç benzemeyen oyunculara ultra mini etekler ve okul üniformaları giydirilerek, ortalama 7 kilo sütten imal edilen sucukla birlikte tostu çok iyi giden ürünlere benzer profiller ortaya çıkarılarak, lise ya da üniversiteleri sadece aşk-meşk yuvası olarak gösterilerek ne amaçlanmak istenmektedir çok merak ediyorum doğrusu- işin eğitim boyutunu anlamaya benim kapasitem de yetmiyor olabilir.

* Gözlemlediğim en önemli olumsuzluklardan biri de sigara içmemenin, alkol kullanmamanın ve bilhassa fakirliğin bir utanç ve aşağılanma nedeni olarak gösterilmesi; her yerde zengin insanlar, lüks yaşamlar, güzel ve yakışıklı gençler, olaylar tamamen bu elit kesim üzerinde dönüyor... Sanki toplumda sadece zenginlerin yaşama hakkı varmış gibi.

* Küçük yaşta içki, sigara içmek; sevgiliye sahip olmak, cinsel bir takım ilişkilerde bulunmanın gurur meselesi olarak gösterilmesi;

* İnsanlara zarar verilmesinin, adaletin, kanun ve hukuk yoluyla değil de silah ve şiddet yoluyla çözüleceği gibi bazı mesajların empoze edilmeye çalışılması; yani iyi olarak gösterilen karakterlerin kötü karakterleri kendi usulleriyle ya da tam tersi durumlarda (çoğu kez şiddet kullanarak) çözmeye çalışması, bu sayede şiddete başvuran kişinin kahraman olarak gösterilip adaletin bu şekilde sağlanması gerektiği mesajıyla hukuksuzluğun yayılmasına sebep olunması;

* Hırsızlığın bile (komedi yoluyla gösterilerek) normal bir şeymiş gibi gösterilmesi, dolayısıyla hırsızların ya da suç işleyenlerin sempatik insanlar olarak gösterilerek toplumun suç ya da suçluya bakış açısının olumsuz bir şekilde değiştirilmesi;

"Ben böyle şeylerden etkilenmiyorum, izleyip geçiyorum, unutuyorum hemen, izlediklerim beni hiçbir türlü etkilemiyor, biz gülüp geçiyoruz öyle şeylere" diyorsanız, zaten yapımcıların da en büyük kozu bu; ne de olsa, düşündüğü gibi davranmayan, bir gün nasıl olsa davrandığı gibi düşünmeye başlayacaktır. (BEN PARAYA TAP(M)IYORUM adlı Kitabımdan bir bölüm. Mirkan BARAN)

 
Toplam blog
: 6
: 545
Kayıt tarihi
: 25.08.11
 
 

Güzel Anadolu’nun çeşitli coğrafyalarında uzun yıllar “Anadoluyu yaşayan” biri olarak , çeşitli v..