Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '15

 
Kategori
İnançlar
 

Kur'an ve Işid

Kur'an ve Işid
 

İdeolojiyi, “İnsanlara istikamet veren birer harita” (Ş.Mardin) olarak değerlendirdiğimizde toplum içerisinde dolaşımda olan birçok ideolojiden bahsedebiliriz.

Geleneksel yapısını batı tipi devrimlerle dönüştürememiş olan İslam toplumları, din ve gelenek sarmalıyla bireyin yaşamı üzerinde sıkı bir ideolojik baskı oluşturur. Batı toplumlarındaki gibi özgün düşünürler ve bağımsız düşünebilen bireylerin ortaya çıkmasını engelleyen bu ilahi iklim çıkacak ayrık otlarını da etkisizleştirmenin güçlü mekanizmalarıyla hükümranlığını sürdürür. Bu mekanizma kendini bazen dinden farklı-hatta bilim- olduğunu iddia etse de son tahlilde meşruiyetini Tanrısal bir söylemden alır. Bu baskıcı iklime egemen ideoloji dersek, bireysel varoluşun önündeki en büyük engeli de tanımlamış oluruz.  

Batıda Hıristiyanlığın bilimle ilk büyük çatışması Copernicus’un “güneş merkezli evren” teorisinden sonra olmuştur. Katolik Kilisesi tüm evrenin ve de güneşin insan için yaratıldığı düşüncesinde bir erozyon yaratacağı gerekçesiyle dünyanın – dolayısıyla insanın- merkezden atılmasını Tanrıya karşı bir isyan olarak algıladı. Ve bu düşünceyle güneşin dünya etrafında döndüğü iddiasına saplanıp kaldı. O gün bilimin yanında duranlar acı çekti fakat daha sonra irtifa kaybeden Hıristiyanlık oldu.  

Rönesans, Reform ve Aydınlanma çağından sonra ilahi kanunlarla ilgilenen kilise: “Öldükten sonra ne olacağız?” gibi bilimin ilgilenmediği konulara yönelerek dünyevi konularda insanları etkileme gücünü iyice kaybetti. Kısaca batı, bireyin kendi ayakları üzerinde, kendi kaderini belirleme çabası olarak bütün keşiflerin ve uygarlığın yaratıcısı olmayı böyle başardı.

İçinde yaşadığımız İslam toplumları ise ne bir Copernicus çıkarabildiler ne de dini dogmaları özgürce tartışabildiler. Özgürlüğün olmadığı topraklarda ise bilimsel hiçbir buluş ortaya çıkmadığı gibi batıda ortaya çıkan seküler düzen de kurulamadı.

Oysa 7. YY da çöldeki bedevinin anlam kalıplarıyla düşünen bir kitabın, günümüzü açıkladığı iddiası İslam toplumlarının bir türlü çözemedikleri geriliği yeterince açıklamaktadır. İŞİD gibi Müslümanlığın kutsal kitabında yazılı olan emirlere tam olarak uyduğunu iddia eden İslami hareketler 21.YY da 7. YY da ki gibi yaşamanın örneklerini sergilerken aşağıda alıntı yapacağımız bu kutsal kitabın metnine bağlı kalmanın ne sonuçlar doğuracağını somut olarak göstermektedir.

 “Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı.”Nisa24

“Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı?” Nahl 75

“ Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde…” Rum 28

“Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altındaki cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini Peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsusu olmak üzere (helal kıldık). Şüphesiz biz hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeler hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz…” Ahzab 50

“Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin altında bulunan cariyeler hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunların yerine başka hanımlar alman sana helal değildir…” Ahzab 52

“Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam(köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir?...” Zümer 29

“Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık.” Zuhruf 32

“Irzlarını koruyanlar- ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz; bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların kendileridir-“ Mearic 29,30,31

“Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler…” Bakara 228

“…Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile- biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun)…” Bakara 282

“Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız, beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler)ile yetinin. Bu adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” Nisa 3

“Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder.” Nisa

“Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi(kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse hafifçe) dövün…” Nisa 34

“Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın…” Nisa 129

“…Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.” Nisa 176

Yukarıda alıntı yaptığımız cümleler Müslümanların kutsal kitabından alınmıştır.21.YY da din adamlarının hiç üzerinde durmadığı bir takım toplumsal kurallardan ve mülkiyet ilişkilerinden söz eder. Yukarıda bahsedilen konular günümüz insanının büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edilemez ve yaşamında karşılığı olmayan ilişki biçimleridir çünkü. Yukarıdaki alıntıların ışığı altında aşağıdaki kuralları çıkardığımızda bunun 21. YY insanının kazanımlarıyla hiçbir yerde çakışmadığını görürüz.

 1- Çok kadınla evlilik doğal bir kural olarak sunuluyor. Bu doğal olarak kadın erkek eşitliğinin mümkün olamayacağının ve erkeğin üstünlüğünün Tanrı emri olduğunu da vurguluyor.

 2- Köle ve cariyelerin (kadın köle) varlığından ve alınıp satılan bir mal olduğundan söz ediliyor.

 3- Toplumda eşitsizliğin bir Tanrı emri olduğundan söz ediliyor.

 4- Erkeğe eğer isterse 4 kadınla aynı anda çok eşli bir hayat sunarken, yetmiyor aynı erkeğe sahip olduğu cariyeleri de cinsel olarak kullanabileceği ve sayı olarak da bir sınırlama yapmadan bu hakkı kullanabileceklerini söylüyor.

 5- Cariyeliğin, bir ganimet olarak Tanrının ihsanı olduğunu söylüyor.

 6- Köle ile hür bir insanın eşit olamayacağı bilinen bir gerçek iken bu durumu sonlandırmak yerine pekiştirici ifadelerle meşrulaştırıyor.

 6- Başkasıyla evli kadınlarla cinsellik yasaklanıyor, fakat evli cariyeler bunun dışında tutuluyor.

 7- Hala, teyze, amca ve dayı çocuklarıyla evlenmenin helal olduğu vurgulanıyor.

8- Peygambere güzellikleri hoşuna gitse dahi yeni bir evlilik yasaklanıyor, fakat cariyeler bunun dışında tutuluyor.(Bu ayet indiğinde 8 ila 12 eşin varlığı rivayet ediliyor.)

9- Kölelerin, bir kişinin malı olabileceği gibi çok kişinin de ortak malı olabileceğini anlatıyor, fakat tek bir sahibin ortaklıktan daha iyi olacağını vurguluyor. (Ortak bir mal ile bir kişiye ait bir mal bir olur mu?)

10- Kadınların başkaldırmalarından şüphelenirse kocaları tarafından dövülmelerinden söz ediyor.

11- Kadınların mahkemede tanık olarak bir erkek bulunamazsa zorunlu tanıklıklarında bir erkek yerine iki kadın tanıklık yapabileceğini, miras bırakırken de erkek kardeşinin yarı hissesine malik olacağına karar veriyor. (Kadın erkeğin tam yarısı kadar hakka sahip oluyor.)

12- Yetim kadınlarla evlenilebileceğini söylerken yetişkinler için yetim terimi kullanılamayacağı nedeniyle, küçük yaştaki kız çocukları ile nikâh yapmanın doğal olduğunu söylüyor.

Kendine sunulan Kutsal kitabı aklının süzgecinden geçirecek bir Müslüman coğrafyası umuduyla.

 
Toplam blog
: 29
: 1638
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1958 Erzurum doğumluyum. İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü mezunuyum. İstanbul'da yaşıyorum. ..