Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

06 Aralık '08

 
Kategori
Blog
 

Kurban olsun size tüm koyunlar!

Kurban olsun size tüm koyunlar!
 

iç-dış


Bir süredir şiirler yazıyorum. Genelde şiir yazanlar içlerini “iç-dış” yaparlar; veya belki belli bir sayıya ulaşınca kitap haline getirme düşleri vardır yazdıklarını.

Benim nedenlerim biraz farklı, ki onu açıklamalıyım sanırım.

Genelde şiir dendiği vakit bir de, ağdalı ve ısrarla derinleşme çabası içinde olan bir tarla faresi gibi toprağı eşeleyen kelimeler anlaşılmakta, hatta karanlıkta hedefe tam isabet vuruşlar yapabilen anlatılar düşünülmekte. Haklıdırlar, lafım yok. Ancak benim derdim bunlar değil. Zaten çok seks çok çocuk anlamına da gelmiyor; limonu sıktıkça size sürekli limon suyu veremeyeceği gibi.

Daha çok limonun kabuklarıyla ilgiliyim diyebilirim. Olabildiğince basit, akılda birkaç kelimenin kalacağı kısa söylemler olabileceği gibi, bir bütünün içinde belki de bir çocuğun ağzından çıkan kelimeler olabilir.

Yani, bir romanda bir çocuk o satırları söyleyebilir.

Peki neden bu yazıyı yazma gereği duydum. Pek işim olmaz ama yazılarını severek okuduğum bir blog yazarının şiir diye, şiire “kelek” atmasıydı bunları yazmama sebep. O arkadaş için şiir o kadar ulaşılması kolay ve söyleniveren sıradan deyişlerdi ki, genelde seks filmleri oynatan bir sinemanın arka koltuklarına yazılmış sıradan döktürmelerdi.

İşte o yüzden iyi şairler yetişmiyor artık ülkemizde. Her şeyde olduğu gibi bir işi ciddiye almak işimize gelmiyor; çok aceleci kararlar veren şablonist bir beyin yapısı geliştiriyoruz. Cidden kötü bir durum!

Bu böyle.

***

Kurban bayramı diğer bayramlardan farklı bir yöne sahiptir. Kentleşen kadın için kurban bayramı artık bir angarya olmaya başlaması nedeniyle kesilen hayvanlara duyulan “hayvani koruma güdüsü” dışarıdaki fakir gözler için sahtece gelmekte. Neden mi? Bi’ bakalım.

Anadolu’da bu kurban bayramı geldiği vakit fakir evlerde çocuklar hareketlenmeye, neşelenmeye başlarlar. Komşulardan gelecek etler özenle saklanması için kavurmalar yapıldıktan sonra bolca yenebilecek çocuklar için et kalır. Hayvanın derisi ayrı iken işkembesi, ayakları, kellesi, hatta kulakları bile değerlendirilir. Bu iş için geçici ocaklar kurulur mahalle içlerinde. Öğleye doğru evlerde geçen yıldan kalan mangallar yakılır, barış dumanları yükselir havaya öbeklenerek. Beni hep etkilemiştir; tabii yoğun hoşgörü.

Fakirliğin dibe vurmuş halini çok azınız bilebilir. Örneğin üç gün üç çocuğuyla aç, sadece su içebilmiş “aç insanları” birebir görmekten söz ediyorum. Aç kalıp kimselere söylememekten, namustan, haysiyetten söz ediyorum. Tabii çok kolay mavi boncuklu bol paralı bir köşeci için; durdurun hayvanlara yapılan zulmü! diyebilmek oturduğu yerden. Siz hiç üç gün aç kaldınız mı? No mu?

E, o zaman yılda bir kez olsun et yiyebilecek insanları neden hor görüyorsunuz?

Nüfusun kaçta kaçı mı? En az yüzde yirmisi bu durumda. Nereden mi biliyorum, 17 yıldır acil polikliniklerde çalıştım ve en dipte yaşama savaşı veren insanları sürekli gördüm, görüyorum. Uzaklardan kalem yalamakla olmuyor bu işler: Ekmek bulamazlar ise pasta yesinler!

Kurban bayramına bir de bu gözle bakın.

***

Ee, tabi kestiği hayvanın üzerine binip sırat köprüsünü geçmeyi düşünenler var. Eh, o kadar olur. Adam hayatında bitini vermeden cennete gidemeyeceğine göre, bırakın bir hayvan kesip etlerini fakire fukaraya dağıtsın, ne var bunda ki ne…

Bunlar da böyle.

***

Milliyet Blog, yıllarca Milliyetin kesesinden yedi içti. Herkes yazdı çizdi ve önemsedi ürettiklerini. Düşünmüş etmişler, bunlardan nasıl yararlanabiliriz, ve bayram sonrası bazı yerlerde blogçuları kullanmaya karar vermişler. Zamanı da gelmişti hani.

Genelde sizin sevdiğiniz yazılar tam kafanızdakileri yazan insanların yazılarıdır. Hah, tam öyle işte; yazılmış, hoşunuza giden haberlere yorum yazacaksınız, “oh ne güzel olmuş” gibi… Hayırlı olsun camiamıza. (Bu arada aklıma geldi, “fitbolcular” daha konuşmayı öğrenmeden camia lafını öğrenirler)

***

Halbuki sevgili dostlar, eğer size yeni bir şeyler veren bir yazı okumuşsanız aslı-hürmetiniz ona olmalı, değil mi ama?

“Çok güzel anlatmışsınız, tam düşündüğüm ve yazamadığım gibi” olsa, baş üstüne.

Şeye de razıyım, hani derler ya, tam isabet söyledikleriniz!

Ama şöyle: yorumlarınızla yığıldığınız yazılarda genelde geyiksel, “çok güzel olmuş bayıldım valla,” ayaklarında takılmayı seviyorsunuz; iyi ya işte. Bayram sonu sizi Milliyet yeni yorumlarınız için ortamına çağırıyor. Öpüldünüz!

***

Herkesin bayramını en içten dileklerimle kutlarım, tabii tüm blogçuların da… (yahu kendimi neden hâlâ bir blogçu gibi göremiyorum? Yoksa bu “blog” kelimesi mi eksik kalan?)

Barışalım kaynaşalım.

Sağlıcakla kalın.

not: seçkim: bırakınız amerikanyalı abba müzikallerini; onlar para için. gerçeğine gelin: büyük ekran izleyip dinleyiniz; varsa kulaklık iyi olur:

http://www.dailymotion.com/relevance/search/abba/video/x2nz3_abba-the-winner-takes-it-all_music

ve güzel bir ses daha-devam-:

http://www.dailymotion.com/relevance/search/bee%2Bgees/video/x2rw5b_bee-gees-i-started-a-joke_music

not: iyi ve güzel az bulunur az insana hitap eder, bilgi açar kapısını. bilgi'yi yüzüne gözüne bulaştıranlar içinde boğulurlar.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..