Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '07

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Küreselleşme, AB ve Türkiye (6)

Küreselleşme, AB ve Türkiye (6)
 

ABD ve AB de bu gelişmeler olurken, uzakdoğunun hızla büyüyen ekonomisi Çin'de, Merkez Bankası’nın geçtiğimiz hafta sonunda ulusal para birimi (Halkın Parası) Renminbi’yi sekiz yıldır dolara bağlı olduğu sabit pariteden çıkartarak dolar karşısında yüzde 2.1 oranında değerlendirmesi (revalüe etmesi) böyle bir ortamda gerçekleştirildi.

Çin yönetimi, renminbi’yi 6-7 uluslararası paradan oluşturulacak bir sepete yeniden bağlayarak sürünen bir esnek kur rejimine geçtiğini duyurdu. Böylece renminbi her gün yüzde 0.3’ü aşmayacak çok dar bir aralık içinde “dalgalanmaya” bırakılmakta ve söz konusu sınır da, merkez bankasının bir gün önceki ortalama kur düzeyini referans almaktadır. Çin yetkililerinin ifadelerine göre, halkın parası renminbi’nin tam olarak serbest dalgalanmaya bırakılması ise en az beş sene daha söz konusu değildir. Buna ek olarak Çin yönetimi, ulusal para ve finans piyasalarını uluslararası para spekülasyonunun yıkıcı saldırılarına karşı korumaya devam edeceğini ve sermaye kontrollerini sürdüreceğini açıklamaktadır.

Belirttigimiz üzere ABD ekonomisinde tasarruf yatırım dengesindeki bozukluk bütün şiddetiyle süregelmektedir. Amerikan ekonomisinde milli gelire oran olarak neredeyse sıfır düzeyinde sürdürülen tasarruf eğilimi ve kamu sektörünün yüksek bütçe açıklarından kaynaklanan dış açıklar, daha önce de söyledigimiz gibi ancak ABD dolarının uluslararası para piyasalarında hükümran para birimi olarak talep edilmesi sayesinde finanse edilebilmektedir. Çin, Japonya, Kore gibi Uzak Asya ülkeleri bir yandan kendi ulusal para birimlerini dolar karşısında daha fazla revalüe edilmesinin önüne geçmek, diğer yandan da Amerikan ekonomisinden kaynaklanması olası bir finansal şokun yıkıcı etkilerine karşı kendilerini korumak maksadıyla son derece yüksek boyutlarda dolar rezervi biriktirmeye devam etmektedir.

Çin yönetimi, elindeki 600 milyon doları aşkın dolar rezervine rağmen, uluslararası finansal sistemin işleyiş biçimlerine güvenmemekte ve ulusal para ve finans piyasasını sermaye hareketlerinin spekülasyonuna karşı ısrarla koruma altında tutmaktadır. Durgunluk ve işsizlik kıskacından kurtulamayan Fransa ve Almanya, bir yandan krizin faturasını Türkiye’nin ucuz işgücü fazlasına yıkmak isterken, diğer yandan da Türkiye’ye siyasi bir şantaj uygulamayı planlamaktadır.

Türkiye, ekonomik istikrar ve kalkınma stratejisini (? ) tamamen AB üyeliği müzakere sürecine ve IMF programının uygulanmasına endekslemiş durumdadır. “İki kurumsal çapa” diye anılan bu süreçte, Türkiye özgün büyüme ve kalkınma hedeflerini yitirmiş ve geleceğini bütünüyle yabancı sermaye yatırımları beklentisine indirgemiş görünümdedir. Görünen odur ki Türkiye’nin bütün yapması gereken “beklentileri olumlu idare etmek” ve önüne sunulan “ev ödevlerini” yerine getirmekten ibarettir.

Bu konuda IMF’ye sunulan 26 Nisan tarihli Niyet Mektubu’nun yaklaşımı son derece çarpıcıdır. Örneğin Mektubun 32 ve 33. paragrafları, “Türkiye’nin uzun dönemli büyüme stratejisini” tartışmaktadır. Burada “yatırım” sözcüğü sadece “yabancı sermayeyi teşvik ve özelleştirmeler” bağlamında yer almakta; “tasarruf” sözcüğü ise hiç telaffuz edilmemektedir. Türkiye’nin büyüme sürecinde ulusal tasarruf kavramı artık gündemden çıkartılmış gözükmektedir.

Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin müzakerelerin on-onbeş yıl sürmesi beklenmektedir. Bu süre içinde sürekli olarak “beklentilerin olumlu idaresi” ve “Bugün AB ve IMF için ne yaptın? ” soruları ile oyalanacak olan Türkiye’nin geleceği, ulusal ve uluslararası spekülatörlerin kaprislerine terkedilmiş durumdadır.

Bu dramatik seyrüseferin yol açacagı gelişmelere bir daha ki yazımızda devam edecek ve ünlü bir iktisatçı olan Miloviç'in söz konusu oluşan duruma ilişkin degerlendirmesini de sizlere sunacagım.

 
Toplam blog
: 88
: 1115
Kayıt tarihi
: 09.01.07
 
 

Ankara SBF'yi bitirdim. Öğrencilik yıllarında gazetecilik, sonrasında uzun yıllar özel sektörde ü..