Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kağan Bahadır Küçükalcan

http://blog.milliyet.com.tr/kaganbahadir

10 Şubat '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kürt olayına bir bakış

Kürt olayına bir bakış
 

Tarihte pek az olgu, slogan ve düşünce sonsuza değin geçerliliğini koruyabilir. Ortaya sürülen tezler belli bir süre sonra değişime uğrar, zamanla da tarih çöplüğünde yarini alır.

Türkiye, Anadolu'ya yerleştiği günden beri Kürt gruba hiç bir zaman kesin bir yargıyla tanımlama yapamamıştır. Kimi zaman onların da bir Türk boyu olduğu iddia edilmiş, kimi zaman farsi bir etnik grup olduğu söylenmiştir.

Şurası herkesçe kabul olunur ki Kürtler, kendilerini hiç bir zaman Türk olarak görememişlerdir. Bundaki en önemli etken dil ve yapı farklılığıdır. Fakat yine herkesçe kabul olunması gereken bir düşünce vardır ki, o da Türk ulusunun artık Kürtlere "biz aynıyız" yaptırımını uygulamadığıdır.

"Ne Mutlu Türk'üm diyene" sözünü, "Kendine Türk'üm diyen herkes Türk sayılır" diyerek yorumlamaya çalışanlar, Türklüğü sanki bir dinmiş ve dini kabul sözcüğünü söylemek durumunda o dine katılınıyormuş gibi varsaydılar. Bunu yapanlar da kendine ulusalcı ve ülkücü ismini veren, aslında Atatürk'ün bu sözüyle ne demek istediğini anlayamamış olan kişilerdi. Bu tezin çürümesi ve tarih çöplüğünde yerini alması fazla uzun sürmedi. Bir Almanın, "Ne Mutlu Türk'üm diyene" demesi, onun artık Türk olduğu anlamına mı gelir? Ne kadar resmi işlemlerle Türk yurttaşlığına geçse dahi, ulusal benliğini unutmadığı sürece o bir Almandır. Ve;

Dilini

Soysal özelliklerini

Kültürünü unutmadığı sürece Türkiye yurttaşı bir Alman olarak yaşamını sonlandıracaktır.

Ulusal benliği silmek, yok etmek öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, Kürt gruplara karşı Türkleştirme siyaseti uygulamıştır ama, dilini ve kültürel özelliklerini unutmamakta direnen kürtler, Türklüğü ısrarla reddetmişlerdir.

1982 tarihli "Türkiye'de Yıkıcı ve Bölücü Akımlar" adlı kitapçıktaki Kürt tanımı aşağıda sunulduğu gibidir.

"Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz ve kış aylarında erimeyen karlar vardır. Bu karların üzeri, güneş açınca hafif eriyerek buzlaşır, camsı parlak ve sert bir tabaka ile kaplanır. Üst kısmı sert, altı yumuşak kardır.

Bu karın üzerinde yürüyünce, ayağın bastığı yer içeriye çöker ve Kart-Kürt diye bir ses çıkarır. İşte bu sese izafeten sıkışmış kara-yatkın kara Kürt kar veya Kürtün denmektedir. "

Bu tanım, doğaldır ki kabul görmemiştir. Yıllardan bu yana kürtlerin de Türk olduğunu ısrarla iddia eden MHP bile, "Kardeşliği yaşa ve yaşat" "Türk - Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir" sloganları ile belki de bilmeden, Türk ve Kürtün ayrı özelliklerde olduğunu itiraf eder oldular. "Her Kürt, PKKlı değildir" denerek, Kürt ve PKKlı ayrıştırması yoluna gidildi. Fakat bu tez de bir gün çürüyecekti.

"Onlar da Türk" söylemi artık, "Onlar da bizim kardeşimiz"e dönmüştü. "Kürtler Dağ Türkü'dür" yerine artık "Kürtler, Türklerin kardeşidir" söylemi kullanılmaya başlandı.

Bu arada "Ne mutlu Türk'üm diyene" tezi hala sürüyordu ve Kürtlere, "Türküm derseniz siz de Türk olursunuz" denmeye devam ediliyordu.

Fakat işin garip yanı, bu adamlar kendilerine ben Türküm de demiyorlardı. Bir nesile; okulda Andımız okunurken dudak kıpırdatmaları öğretildi. Kürt anneler, çocuklarının "Türküm" demesinden hoşnut olmuyorlardı ve Kürt kimliklerini kaybetmelerini istemiyorlardı. Evlerde Kürtçe öğretiliyor, sokakta Kürtçe konuşturuluyor ve çift dilli bir nesil yetiştiriliyordu.

Evet bir nesil böyle yetişti...

Bu arada Başbakan Erdoğan da nedense her söylevinde "Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla..." sözünü yineliyor; "Tek millet, tek bayrak" diyor; fakat bir türlü milletin adını dile getiremiyordu. Bu "Erdoğan milleti"nin adı neydi? Türk milleti diyemiyordu, Türkiyeli söylemi tutmamıştı... O halde bu topluma ne denmeliydi? Toplumu kucaklayacak ulus ismi olarak seçilen "Türk" adı, etnik kimlik oluvermişti.

Olaylar böyle gider iken, açılım adı altında Habur'dan PKKlıların "zafer kazanan kumandan" edasıyla gelmesi. Güneydoğuda binlerce kişinin bu adamları karşılaması, Türk - Kürt kardeşçileri'ne "Bunlar nasıl kardeş..." dedirtti. Ve "Türk - Kürt kardeştir" sloganı da tarih çöplüğündeki yenini aldı. Artık "Her Kürt PKKlı değildir1 söylemi de kalmamıştı. Her Kürt kişiye potansiyel PKKlı gözüyle bakılıyordu. PKKya karşı yapılan protesto gösterilerinde açıkça "Kürt" deniyordu. Kardeşlik söylemleri artık bitmişti...

Kart kurttan kardeşliğe, kardeşlikten potansiyel PKKlığa; Türkiye'deki Kürt sorununa Türk halkının bakış açısı böylelikle sona ermişti. Adı "açılım" olan bu süreç, aslında bir çok damarı kapatmaktan başka hiç bir işe yaramamıştı.

 
Toplam blog
: 75
: 2740
Kayıt tarihi
: 13.03.07
 
 

Kağan Bahadır Küçükalcan   Siyasi Tarih yazarı ve Türkçü düşünce adamı. 28 Aralık 1988'de Antalya..