Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '08

 
Kategori
Gelenekler
 

Kutsal ramazan ve paskalya yumurtaları

Kutsal ramazan ve paskalya yumurtaları
 

İnsan doğar; vatanını, ailesini, ten rengini, dinini, kendisi seçemez.

Dünyaya merhaba dediği andan itibaren, o insanın, doğduğu ülkenin vatandaşı ve mensubu olduğu için, oraya ait olan dini ve dili büyüdükçe öğrenmeye ve benimsemeye çalışır, rengi her ne olursa olsun.

Ben, Müslüman olan bir Türk ailesinde doğdum. Ülke ise Bulgaristan. Orada rejim itibariyle din hakkında konuşmak ve ibadet yasaktı, dolaysıyla genel olarak dinler hakkında bildiklerim pek azdı.

Ailemden de bir şey öğrenmediğim için… Türkiye geldikten sonra doğal olarak Müslümanlıkla ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Ezan sesini bile, ilk duyduğumda, acil alarm durum sirenleri sanmıştım…

Bu günlerde Müslümanlar için olan kutsal Ramazan ayının içindeyiz.

Ve ben Ramazan ayıyla ilgili bir şeyler yazmak istedim.

Ramazan ayı gelince ben hep Paskalya yumurtalarını hatırlıyorum.

İlk okul öğrencisi olmalıydım. Mevsimlerden bahar, güzel bir hafta sonu. Her zamanki gibi sabah kahvaltısından sonra dışarıya oynamaya çıkmıştım. Arkadaşlarım beni görünce heyecanla:

“Gül, Gül gelsene”, onlara yaklaşınca, hepsinin ellerinde boyanmış yumurtalar görmüştüm

“ Yumurtaların nerede?” hayretle sormuşlardı bana

Nasıl cevap vermem gerektiğini bilememiştim. Benim gerçekten neden yumurtalarım yoktu ki…

Arkadaşlarımın ellerinde rengarenk haşlanmış yumurtalar vardı. Kırmızı, Sarı, Mavi. Yeşil, Mor, Ebruli… Harika görünüyorlardı.

“Sana annen boyamadı mı yumurta, ama bugün Paskalya bayramı ! Bilmiyor musun?”

O zamanki devlet rejimi her ne kadar ateist uygulama dikte edilmiş olsa da, dini geleneklerini, gizli de olsa halk tarafından uygulanıyordu. Kiliselere gitmek elbette yasaktı.

Paskalya Bayramı olduğunu bilmiyordum.

Çocuklar eğleniyordu, kimileri yumurtaları kırıldığı için üzülüyordu, kimileri afiyetle yiyordu… Ben onlara, ellerim bom boş bakakalmıştım.

“ Sana da yumurta getirmemi ister misin. Evde daha çoook var!”, teklif etmişti bazıları.

Ben hızlı adımlarla oradan uzaklaşmıştım ve eve gitmiştim.

“Anne, bugün Paskalya olduğunu bilmiyor musun? Neden biz de yumurta boyamadık?”, göz yaşlarım içinde annemi sorgulamıştım.

Annem, canım annem izah etmeye çalışmıştı ve özetle:

“ Bu bizim Bayramımız değil, biz Müslüman’ız ve ben hiç yumurta boyamasını bilmiyorum.”

“ Ama ben Müslüman olmak istemiyorum ki, ben yumurta istiyorum, o kadar güzeller ki.., rengarenk… ben de istiyorum… Ne olursun anne, biz de boyayalım!”

Din konularını ve farklıkları idrak edecek yaşta değildim.

Tabiî ki annem benim ısrarlarımla baş edemeyeceğini bildiği için, komşulardan almış olduğu bilgiler doğrultusunda benim isteklerimi yerine getirmişti. Benim de çok çok güzel yumurtalarım olmuştu…

Şimdi düşündükçe, çok acı bir durum, insanların gelenekleri olmaması ne kadar kötü... Oysa gelenekler insanlara ortak değerleri aşılıyor.

Azınlık olmanın tarifsiz yalnızlığı, kaybedilmiş topraklarda, azınlık olmak, vatansız olmak çok kötü bir şey yaşamayan bilemez…

Kendime bir kimlik uydurmaya çalışmak, yama gibi, sakil ve komik. Hep bir numara fazla veya eksik olmuştu, hiç bir tarafa uyamayan kimlik…

Yıllar sonra, Türkiye’ye gelişimle, benim de bir kimliğim oldu. Ruhuma muhacirlik hiçbir zaman işlemedi. Muhacir olduğum bir gerçek, fakat bununla beni incitmeye çalışanlar asla başaramadılar, onlara sadece gülüyorum… içimden.

Ülkemi, dilimizi ve genelenlerimizi çok seviyorum. O yüzden MB sayfalarındayım, çok sevdiğim fakat eksik olduğum, Türkçemi geliştirmek, asıl amacım. Bir sanal kimlik oluşturmak değil. Düsturumu da unutmuyorum:” Kendim için yazıyorum.”

Ramazan ayı çok güzel ve anlamlı bir dini gelenek. İftar sofraları, sabırsızlıkla beklenen ezan sesi, aileyi bir araya zorunlu toplayan bir olay.

Hayatta inandığım bir gerçek var: Açlığa ve Soğuk’a karşı hiçbir felsefe geçerli değildir.

Yani, hayatta kalabilmenin temel ihtiyaçlardan biri yemek yemek. Açlık ne olduğunu... yaşamayan bilemez, demiştim, biraz önce. Gerçekten insan yaşamadan, bazı konular hakkında, yorum getirmesi imkansız.

Bugün Dünyamız korkunç tehdit altında, açlık ve susuzluk çok yakında kapımızı çalacak. Daha dün haberler, yine büyük buzul kütlesinin koptuğunu, aktarmışlardı. İşte bu anlamda Ramazan ayı, insanlara bazı değerlerin farkına varmasına yardımcı oluyor. Bir gün bile susuzluk ne demek olduğunu anca yaşayarak öğretmenin yolu…

Ramazan ayına bir de bu açıdan bakmaya denesek.

Yine gruplaşmalar tavan buluyor bu günlerde. Oruç tutanlar ve oruç tutmayanlar, adeta düşman kesilmişler birbirlerine.

Neden herkesi kendimize benzetmek istiyoruz ki? Neden birbirimize saygı duymuyoruz? Neden birbirimizi anlamaya çalışmıyoruz?

Bir tarafta oruç tutanlar, tutmayanlar için” Zıkkımın kökünü yesinler” diye çirkin ifadeler…

Diğer taraftan oruç tutmayanlar, tutanlar için: “Çağdışı, son derece aptal bir eylem”

Bu iki uç biri birini nasıl anlayabilir! Denge nasıl kurulabilir!

Halkın saf duygularından faydalanarak, Ülkemi karanlığa itmeye çalışanlar bir tarafta!

Milli benlik değerlerimizi ”aşağılık” belirtisi gibi görenler bir tarafta!

Bu gerginlikler, bizleri birbirimize düşman bir halk haline getirmek kimin işine yarayacak?

Oysa birbirimizi anlamaktan başka çaremiz yok.

Ve her konuda bizlere yol gösteren, Ulu Önderimiz Atatürk’ün sözlerini yinelemek istiyorum:

“Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar”

ve

“Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır. “

 
Toplam blog
: 144
: 1854
Kayıt tarihi
: 13.03.08
 
 

Doğduğum ve büyüdüğüm şehir Kırcali, Bulgaristan. Yıl 1964. Makina Mühendisiyim. Evli ve iki çocu..