Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

Madem herkes masum, öyleyse suçlu kim? I

Madem herkes masum, öyleyse suçlu kim? I
 

Ergenekon


Kendimi Ergenekon karşıtlarının yerine koyuyorum. Ulusalcıları ve onlara paralel düşünenleri anlamaya çalışıyorum. Yani meşhur tabirle empati yapıyorum. Tepkilerini, Ergenekon İddianamesi'ni hukuki bulmamalarını anlayışla karşılamaya çalışıyorum.

Çünkü o taraftan bakıldığında ortada cinayet işleyen, elçiliklere saldıran, gazete bombalayan, insan kaçırıp infaz eden, toplumda korku ve infial yaratan bir örgüt görünmüyor. Aksine, vatanın bekası ve milletin birliği adına kalem oynatan, fikir üreten; dışarıda düşmanla, içeride terörle mücadele eden; hükümeti, mitinglerle, siyasi, hukuki taktiklerle ve muhtıralarla uyaran ve ona istikamet veren asil bir topluluk görünüyor.

Dikkat ettiyseniz, "iktidarı devirmek isteyen" demedim. Zira oradan bakıldığında bütün bu yapılanlar sadece, ülke bütünlüğünü korumak için demokratik hakların kullanılmasından ibarettir. Kısacası insanoğlu, böyle bir ihtimal her zaman olsa da, dünya görüşünü paylaştıklarının arasından çürüm işlemiş kimselerin çıkmasını kabullenemiyor. Onlar, işlenen Ergenekon konulu cinayetleri, tezgahları hep dincilere malediyorlar ama ne yazık ki, kazın ayağı öyle değil.

Geçmişte ben de gerek RP, gerekse AKP için açılan kapatma davalarında onlar gibi davrandım. Adı geçen partilere haksızlık yapıldığını düşündüm. Dindar toplumun bir üyesi olarak itiraz gerekçelerimi de ortaya koydum. Hala bu inancımı koruduğumu söyleyebilirim.

Zira ne bu partilere destek veren dinciler, ne de fikir suçlusu dindarlar kan dökmemiş, darbe hazırlığı yapmamış, ihtilale teşebbüs etmemiş, insan kaçırıp kafasına sıkmamıştır. Fakat 85 yıldır töhmet altında bırakılan, horlanan, dışlanan, küçümsenen ve köşeye sıkıştırılan hep bunlar olmuştur.

Bu topluluk, düzenlediği mitinglerde, "kahrolsun laiklik!" dememiş, araba yakmamış, dükkan yağmalamamıştır. Fakat birileri, işledikeri din ve şeriat imajlı cinayetlerin, sergiledikleri provokasyonların suçunu bu kesime yüklemeyi başarmışlardır. Yani kendi kitlelerini, "dindarların kötü insanlar" olduğuna inandırmışlardır.

Örnek mi istiyorsunuz? Şeyh-i Nakşî Ali Kalkancı Beyefendi!, Şeyh-i Aczimendî Müslüm Gündüz Efendi! ve ikisinin de yatağını ısıtan gözü yaşlı müride Fadime Şahin hanım!. Artık bunların çakma tarikatçılar olduğunu biliyoruz ama ne fayda! Atı alan Üsküdar'ı çoktan geçti. 28 Şubat geldi ve bir hükümeti götürdü.

Ayrıca Danıştay saldırısı, Sıvas katliamı, Hizbullah'ın domuz bağı cinayetleri ve aklınıza gelen, gelmeyen bir yığın faili meçhul. Bütün bunlarda parmaklar hep dindar kesime yöneltilmiştir ve hala da bu istikamettedir. Fakat gerçeklerin mutlaka ortaya çıkma gibi bir huyu olduğu söylenir. Son günlerde, bir yerlerden baş veren hakikate karşı nasıl direnildiğini açıkça görüyoruz. Farkında olmadan bu duruma destek çıkanlar da cabası! Bakalım bu defa ne olacak, göreceğiz.

Ülkemizdeki islami tarikatlar, kamuoyuna yansıtılmak istendiği gibi şiddete meyilli değillerdir. Müritler, şeyhlerinin dizi dibinde oturup nasihat dinlerler ve zikir yaparlar. Birbirlerine menkibeler anlatırlar. Bir de laik kesimi sert sözlerle eleştiren büyüklerini dinleyerek stres atarlar. Bu cesur kişiliklere hayranlık duyup alkış tutarlar. Tarikat mensuplarının ekseriyetini esnaf, işçi ve garibanlar teşkil eder.

Okumuş kişilerin başını çektiği cemaatler ise eğitimden üretime, bürokrasiden siyasete, ekonomiden ticarete kadar her konuyla alâkadar olmuşlardır. Bu alâka onların büyüklerinden aldıkları, "evladım okuyun, bir baltaya sap olun, çalışın, kazanın" nasihatına uygun düşmüştür. Bu yüzden okumuşlar çalışmışlar bilgileri, becerileri ve birikimleriyle her yerde görünmeye başlamışlardır. Gün gelmiş, "bu memlekette biz de varız!" diye devletin kapısına dayanmışlardır.

İşte ülkede kıyamet bundan sonra kopmuştur. Çünkü bu yeni gelenler, ehli keyf idarecilerin rutinini bozmuşlar, rahatlarını kaçırmışlar, en kötüsü de koltuklarına ortak olmuşlardır. Belki tarihimizde ilk kez millete, belediyeciliğin ne olduğunu (Kağıthane) bunlar göstermişlerdir. Bu başlangıç İstanbul'daki bir çok belediyenin kazanılmasıyla sonuçlanmış ve elde edilen başarı onları iktidara taşımıştır.

Tıpkı daha önceki hükümetlerin yaptığı gibi onlar da devlet kadrolarına memur ve işçi almışlardır. Takip edilen prosedürde yasalara, demokrasiye, hukuka, insan haklarına, sınav ve atama kriterlerine aykırı hiç bir durum olmadığı halde birileri, devlet kurumlarında, "F tipi bir yapılanma"dan söz etmeye başlamıştır. Karalanmaya çalışılan cemaatin kaç üyesinin yönetimde etkin makamlarda olduğu ise, kimsenin umrunda değildir. Çünkü buradaki maksat, "çamur at, tutmasa da izi kalsın"dan ibarettir.

Aslında, ima edilen cemaatin dünyada, Türkiye adına yaptıklarının milyonda birini bile beceremeyecek olanlar işte böyle, ancak slogan üretirler. Küçükler de büyüklerinin ürettği sloganları papağan gibi tekrarlayıp dururlar.Bunlara şöyle demek lazım."Kıskanma! Çalış, senin de olsun!"

İşin özeti, ülkemizde faaliyet gösteren (dine yakın görünen) siyasi partilerle, cemaat ve tarikatlardan hiçbiri cebir ve şiddet uygulayarak iktidari ele geçirme amacıyla örgütlenmemiştir. Bu konuda iddialıyım. Fakat amaçları içinde adam yetiştirerek siyasette, yargıda, üniversitede ve diğer kurumlarda söz sahibi olma vardır. Bu da herkesin en tabii hakkıdır.

Bu yüzden va'zlarda, konferans ve parti mitnglerinde sarfedilen sözleri, rejimi yıkmaya yönelik, "laiklik karşıtı eylemler" olarak niteleyen iddianameleri hiç inandırıcı bulmamışımdır. Bütün bu yazdıklarım, "dindarlar arasından kötü insan çıkmaz" şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu konuda kendim dahil kimseye kefil olamam.

Devamı var...

Resim: habervitrini.com

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..