- Kategori
- Şiir
Masalımsı
bütün tren rayları hep bulanık akar
hep havzasında yeşerir gözü yaşlı bir yığın insan
kokusuz ve sessiz açar tüm mendiller
hıçkırığından tanırsın sırça yüreği
nereye yakışır bu
bi şiirden başka
maval ya...
ne giderler ne kalırlar
bir ahir zaman
uzamış kalmış
su su diye incecik boyunları
bi yanında kalıncık kızılırmak
bi yanı üzgüni yeşil
ne olduysa oldu
bana benzeyen bütün gözlere
döndü devran
çarketti felek
hiç bi abartısı yok bu temmuz o temmuz değil
alnımı dayadım güneşe
bi elim toprak
bi elim çamur
ve yumuşak yüreğime batırdım
hilal boynuzları
bozkır işledim
yiten biter kalan sağlar sizindir
madem ki yanık topraklardan doğar
çifte kavrulmuş türküler
nere gitmiş sözüm benim
çekip gitmiş diyorlar teker bile yön bulmaz yollardan
tozundan dumanından görmediniz
na şurada izi diyor
ört üstüne ferace
sakla diyor günah günah
gülüyor diken diken
denizsiz dalga
yoksulun kıyısında
buna cinnet neylesin
cinnet dedikleri bi acayip yer
her kula nasip olmayan dilemediğince horanta
zayıf ince belli
ceylan gözlü
et yemez şarap içmez
kuzu ehli
güdülüp kattan kata
kıra kıra dizlerini
imanımız bir bizim
amelimiz hakka karşı
dedim
uydurdular önümüzde nazır olan imama
sert bi söz esti
acıttı insan gönüm benim
gibi toprak başına
gibi dert döşüne
bakakaldık su diye
incecik boynumuzlan
kuruduk zaman içinde
gel zaman
yaprakta çürüdü güneşin hışırtısı
derken çekip gitti
bitmeden ağustosun cırcır böcekleri
geldiklerinde bahardı
sandılar
bitmez tükenmez şarkıları vardı
bitti notaa
kaldı gam
şimdi bu akşamüstü bi başına
tastamam
belki de çok üzüm yediler
belki de günlendirdiler şırasını içlerinde
karanlıkta saklandılar
ay çıkınca verdiler kendilerini ateşe
yandılar çıra gibi
yandılar orman orman
tee ötelerden göründü
közleri
şimdi uzayıp giden bi tren penceresinde
binlerce yıl geriye gidiyorum
daha döğmemişler demiri
zonguldak yalan
taşı taşa sürtüp
ateş yakıyorum
islim geliyor arkamdan
haraç mezat bi keski bulmuşum
oyuyorum dağları denizleri
içim diye duvarlara
sonsuz bi uğultu bırakıyorum
kabuklarına
bi gözümü pınarlara bırakıyorum
dilimi kuşlara
ellerimi
ellerimi sallıyorum rüzgara
rüzgarı dağbaşına
niye sormazlar ki bu yağmur nereden gelir
nasıl güler bi incir ıslanınca çise çise
he can
sandılar hep vardı taşları yara yara
yatağını bulan dereler
ya martılar
bilmezler
hep benden sonra çığlık çığlığa kanatlar