Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '13

 
Kategori
Şiir
 

Masalımsı

bütün tren rayları hep bulanık akar

hep havzasında yeşerir gözü yaşlı bir yığın insan
kokusuz ve sessiz açar tüm mendiller
hıçkırığından tanırsın sırça yüreği
 
nereye yakışır bu
bi şiirden başka
 
maval ya...
 
ne giderler ne kalırlar
bir ahir zaman
uzamış kalmış
su su diye incecik boyunları
 
bi yanında kalıncık kızılırmak
bi yanı üzgüni yeşil
ne olduysa oldu
bana benzeyen bütün gözlere
döndü devran 
çarketti felek
 
hiç bi abartısı yok bu temmuz o temmuz değil
 
alnımı dayadım güneşe
bi elim toprak
bi elim çamur
ve yumuşak yüreğime batırdım
hilal boynuzları
bozkır işledim
yiten biter kalan sağlar sizindir
 
madem ki yanık topraklardan doğar
çifte kavrulmuş türküler
nere gitmiş sözüm benim
 
çekip gitmiş diyorlar teker bile yön bulmaz yollardan
tozundan dumanından görmediniz
na şurada izi diyor
ört üstüne ferace 
sakla diyor günah günah
gülüyor diken diken
denizsiz dalga
yoksulun kıyısında
buna cinnet neylesin
 
cinnet dedikleri bi acayip yer
her kula nasip olmayan dilemediğince horanta
zayıf ince belli
ceylan gözlü
et yemez şarap içmez
kuzu ehli
güdülüp kattan kata
kıra kıra dizlerini
imanımız bir bizim 
amelimiz hakka karşı
 
dedim 
uydurdular önümüzde nazır olan imama
 
sert bi söz esti
acıttı insan gönüm benim
 
gibi toprak başına
gibi dert döşüne
bakakaldık su diye
incecik boynumuzlan
kuruduk zaman içinde
 
gel zaman
 
yaprakta çürüdü güneşin hışırtısı
derken çekip gitti
bitmeden ağustosun cırcır böcekleri
 
geldiklerinde bahardı
sandılar
bitmez tükenmez şarkıları vardı
bitti notaa
kaldı gam
 
şimdi bu akşamüstü bi başına 
tastamam
 
belki de çok üzüm yediler
belki de günlendirdiler şırasını içlerinde
karanlıkta saklandılar 
ay çıkınca verdiler kendilerini ateşe
yandılar çıra gibi
yandılar orman orman
tee ötelerden göründü 
közleri
 
şimdi uzayıp giden bi tren penceresinde
binlerce yıl geriye gidiyorum
daha döğmemişler demiri
zonguldak yalan
taşı taşa sürtüp
ateş yakıyorum
islim geliyor arkamdan
 
haraç mezat bi keski bulmuşum
oyuyorum dağları denizleri
içim diye duvarlara
 
sonsuz bi uğultu bırakıyorum
kabuklarına
 
bi gözümü pınarlara bırakıyorum
dilimi kuşlara
ellerimi
ellerimi sallıyorum rüzgara
rüzgarı dağbaşına
 
niye sormazlar ki bu yağmur nereden gelir
nasıl güler bi incir ıslanınca çise çise
he can
sandılar hep vardı taşları yara yara
yatağını bulan dereler
 
ya martılar
bilmezler
hep benden sonra çığlık çığlığa kanatlar
 
Toplam blog
: 281
: 324
Kayıt tarihi
: 30.04.09
 
 

1967doğumluyum. Lise mezunuyum. Okumayı ve yazmayı hep sevdim. Kelebek kanadı kırılganlığında bir ha..