Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mektup...

Mektup...
 

Saçma sapan insanlara aşık olduğumuz dönemler vardır. Sonrasında bakıp bakıp "yahu ben bunun nesine..." diye başlayan cümleler kurup suçu erosa atıp sıyrılmayı tercih edebiliriz. Yani bu durumun sadece bana değil genel insan tabiyatına uygun olduğunu düşünüyorum. Umarım yanılmıyorum.

Okulda bir kıza aşık olmuştum. "Yahu ben bunun nesine..." işte onlardan. Fakat pek ilgi göremedim. Daha doğrusu hiç göremedim ama yılışıklığa devam ettim. Sonra okullar kapanınca buna telefon ettim. Dedim ki "bana "seni sevmiyorum" der misin?" (amma psikoymuşum yahu) ben ısrar ediyorum, o kaçıyor falan. Dedim ki benim bundan emin olmam lazım. Sürekli seni düşünüyorum, kafamı toplayamıyorum. Baktı kız karşısında rahatsız bir kişilik var ve bir gaflete düşüp de diyiverdi "seni sevmiyorum" diye...

...ve ben aniden bir ciddileştim. Sanki dünyanın en büyük kazığını yemişim de bütün hayallerim yıkılmış gibi. Mağlup ve gururlu bir aşık gibi "iyi tatiller" dedim. Kapattım telefonu. Kendimi çok iyi hissetmiştim.

Ertesi sene sevgili olduk. Çok gerek varmış gibi. Bir de sigara içiyormuş, ben bunu da sonradan öğrendim, tiksindim biraz. Neyse benim yanımda içmedi falan. Sonra yine okullar kapanırken ben bundan ayrılmak istiyorum ama ayrılamıyorum. Bir mektup yazdım. Ne yazdığımı hatırlamıyorum ama çok büyük bir ihtimalle "sorun sen değilsin, benim" manasında bir şeyler olmalı. Mektubu son anda eline tutuşturdum ve topukladım. O güzel bir şeyler yazdığımı düşünmüş olmalıydı sanırım. Ah!

Cep telefonları da yok o zamanlar. Bir süre kafam rahat etti. Sonra beni aradı tatilden. Tutturdu "seni sevmiyorum" diyecekmişim.

Deli mi ne?

Demedim. Neden deseydim ki?

***

O mektup asla gelmez...

***

Manolya apartmanı 11 no'ya mektup var mı diye sorardım her seferinde. Sadece ben değil, tüm diğer çocuklar da kendilerine mektup gelip gelmediğini sorardı. Mektup var mı yok mu, buydu bütün derdimiz. Varsa nereden gelmiş, kimden gelmiş, içinde ne yazıyor hiç umurumuzda değildi. Nasıl olsa kimse bize yazmıyordu. Daha aşık olmamıştık hiçbirimiz çünkü. Mektup göndermemiştik daha. Cevap beklemenin ne demek olduğunu bilmiyorduk.

***

O mektup asla gelmez...

***

Pek sevgili insan kaynakları kişileri,

Bir iyi niyet gösterisi yaptınız ve beni işe aldınız. Size saygım ve sevgim sonsuz. Fena da günlerimiz olmadı bu kısa dönem içinde. Fakat bugünkü toplantıdan sonra ben artık devam edemeyeceğimi anladım. 15 kişilik bir toplantı gurubunun 14'ü türkken ve bir tane fransız her konuşmayı anlayacak diye hepimizin kendi aramızda ingilizce konuşması çok komiğime gitti.

"no no nooo" ve "yes yes yessss" ler havada uçuşurken, herkesin IQ'su (doğal olarak) bu denli aşağılara düşmüşken benim gülmeden o toplantıyı takip etmeme imkan yok çünkü. Kısa kollu beyaz gömlek giymiş ve kravat takmış adama takılıyor gözüm. "İngilizce mi konuşacağız" diyor "yes darling" diyorum ben içimden. "Kısa kollu gömlekle kravat bir arada gitmiyor, bundan bir sonraki safhada palyonço gibi oluyor insan aman dikkat" demek istiyorum bir de.

Sonra film kopuyor herkesi bir şeylere benzetmeye başlıyorum. Bir kadını paraşüte benzetiyorum mesela ve kel ve sivri kafalı bir adamı da köpek balığınına... Paraşüt, köpekbalığı ve az sonra palyonço olacağım diyen adam birbirleriyle ingilizce konuşuyorlar. Hepsi de türk. O sırada çaycı geliyor. Güzel Türkçemizin renki şivelerinden biriyle "çay alıığmıydınız" diyor. Oysa ben "would you like to have a cup of tea" demesini bekliyordum.

Kaybediyorum kendimi, gülüyorum, gülüyorum....

Terk ediyorum toplantıyı. Bu mektubu size bırakıp ayrılıyorum şimdi. Kusuruma bakmayın. Rahatsız bir kişiyim ben.

K.

***

O mektup asla gelmez...

***

Sevgili düş işleri bakanı, bu size ilk ve son mektubum. Çok yoğun olduğunuzu tahmin edebiliyorum ve aynı mektubu tekrar tekrar gönderip sizi sıkmak istemiyorum.

Benim Alaçatı'ya taşınmam gerekiyor artık. Gerçekten işe yarar birisi gibi hissetmek için mekan değiştirmeye ihtiyacım olduğuna inanıyorum, yoksa bir kaçış değil bu aslında. Başlangıç için biraz paraya ihtiyacım var. Ne kadar olduğunu yazmaya utanıyorum ama geri ödeyeceğim yemin ederim.

Küçük bir bağ evine ve yine küçük sayılabilecek bir bağa ihtiyacım var. Butik bir şarap evi yapmayı düşünüyorum orasını. Bu işlerden anlayan arkadaşlarım var. Onlarla beraber çalışacağız. Sadece orada üretilen şarabı değil, Türkiye'nin dört bir tarafında üretilen, raflarda bulunması kolay olmayan ev yapımı şaraplar sunmak istiyorum insanlara. Küçük bir caz grubu kurup, şarap içilen esnada bahçenin bir kenarında takılmak istiyorum bir de. Fiyatlar kazık olmayacak, insanlar verdiklerinden fazlasını alacak. Eve kafalarında yeni düşler için ilhamla dönecekler.

Nasıl fikir? romeo da çok selam söylüyor. "Bakan Bey bize bir güzellik yapsın" diyor. Onun derdi de daha fazla yemek ve daha fazla yüzmek, biliyosunuz bunu. Tekrar düşündüm de, benim derdim de onunkinden farklı değilmiş.

Ellerinizden öperim, saygılar

K.

***

O mektup asla gelmez...

***

Postacıları severim. Yandan askılı şişkin çantalarını takımış, sıcağa ya da o soğuğa aldırış etmeden attıkları telaşlı ve paytak adımlarını izlerim. Yetişsinler gidecekeleri yerlere geç kalmasınlar isterim. Hemen hepsi bıyıklıdır ve bıyık yakışır onlara. Gördüğüm tek bıyıksız postacı Kemal Sunal'dı. Adem miydi adı ne? Çok güzel filmdi. Bir de il postino vardı. il postino ahhh! Perdeden geçip sarılmak istemiştim ona.

Postacıları severim. Kapımı çalıp iyi haber getirme ihtimallerini severim. Beklediğim haber gelirse şükretmeyi, gelmezse bir dahaki sefere demeyi severim.

***

Sevgili Kerem abi,

İnsanın kendisine abi demesi ne kadar doğru bilemiyorum. Sonuçta ben şu anda 19 yaşındayken sen bunu okuduğuna göre 29 olmuş olmalısın. İki ayrı kişi olduğumuzu varsayarsak eğer abi dememde bir sakınca yok sanırım. Aksi takdirde bir kişilik bölünmesinden bahsetmek gerekirki bunu ikimizde istemeyiz.

Umarım yaşıyorsundur. Ölmüş olmanı ikimizde istemeyiz değil mi? Özellikle de ben. Çünkü eğer sen öldüysen kurtulmuşsundur ve fakat ben önümdeki 10 yıl içinde tahtalı köye gitmek istemiyorum. Umarım özenli davrandın kendimize. Ha bir de, hala bu kadar komiğiz umarım?

Okulu bitirmiş, askere gitmiş gelmiş, çalışıyor evlenmiş olmalıyız şimdiye kadar. Hatta babamızla aramızdaki yaş farkının 25 olduğunu düşünürsek, en az bir çocuğumuz olduğunu da öngörebilirim belki? Adı ne? Kız di mi?

Ne iş yapıyoruz? Müziğe devam edebildiğimizi sanmıyorum fakat bu demek değilki alıştığımızın aksine durağan bir hayatımız olacak. Ne iş yapıyor olacağımızı kestiremiyorum ama eminimki havalı bir iştir. Yani geziyoruzdur, tozuyoruzdur. İnsanlarla konuşuyoruzdur...Bir odaya kapanmış, bir masaya tünemiş olacağımızı hiç sanmıyorum.

Sonunda yıllardır hayalini kurduğumuz özgürlüğe kavuştuk mu? Tamam komik olmak istemiyorum daha fazla. Düzeltiyorum cümlemi;

Yıllardır hayalini kurduğumuz özgürlüğe kavuşmak nasıl bir duygu?

Bu 10 senenin biran önce geçmesini diliyorum. Uyuyacağım biraz sonra ve uyandığımda 29 olsam!

Kerem

-

Kerem Efendi,

Biraz önce 10 yıl önceki halimden bir mektup aldım. O mektubu yazdığımı bile unutmuşum. Belki sen de bunu yazdığını unutursun. 39 olmak nasıl merak etmiyorum inan. 19 versiyonu beni allak bullak etti, ben de sana aynısını yapmak istemiyorum. Bilmeni isterim ki senden bir beklentim yok. Umarım fazla kilo almadın. Yani en azından bu kadarını başarabilmiş olmamızı diliyorum.

Çok komik bir şey söyleyeceğim. Eskinden öyleymişiz de,

Hayatta başarılar!

K.

***

O mektup asla gelmez...

***

Kereemm, dedi. Döndüm baktım. O evde oturan birisinin bana sesleniyor olmaması gerekirdi. Tanışıklığımız yoktu, zaten mahalleye de yeni taşınmıştık. Giriş katında oturuyorlardı, pencere kenarındaydı. Gittim yanına, "efendim" dedim. "Bir dakika" dedi. İçeri girdi. Elinde bir mektupla döndü pencereye. Bana uzattı mektubu.

Almadım. "Ben bunu alamam" dedim. "Niyeee" dedi. Daha doğal olamazdı.

Bu durumlarda mektupları almak gerekir, bilirim. Daha önce bu şekilde verdiğim bir mektubun buruşturulup suratıma fırlatılmışlığı var. Sana yazılmış bir şeyi okumamak nasıl kırıcı olur, bilirim. Fakat alamazdım o mektubu. Alamadım da.

***

O mektup asla gelmez...

***

Bir çocuk vardı. Öyle kendince sessiz sedasız bir çocuk. Otobüs durağında beklerdi hep. Okul çıkışlarında karşılaşırdık sürekli ama ben hiç üstüme alınmazdım. Adını bile hatırlamıyorum. Lisede en saçma ama güzel zamanlarımdaydım. Aklı olanın bana aşık olmaması gerekliydi o derece yani. Ama bu saftirik kalktı geldi bana aşık oldu. Bilemedi tabi. Akılsız diye düşündüm bende zaten. Ama yine de hoşuma gitti. İstemem yan cebime koy durumları. Salak da olsa, silik de olsa, sana aşık ya önemli olan bu değil miydi o zamanlar... Bir gün yine aynı otobüs durağı karşılaşması yaşandı. Sonra kayboldu bu ortalıktan. Nereye gitti demeye kalmadan bir arkadaşı geldi elinde bir mektupla. O yollamış (adı neydi yahu). Sadece okumanı rica ediyor dedi. Aldım attım cebime ortalıkta okumayayım diye. Sonra otobüse bindik. Daha kalkmasına vakit vardı.Yanımda arkadaşla açtık okumaya başladık. Okudukça katıla katıla gülüyorduk. Gözümden yaş geldiğini çok iyi hatırlıyorum. Komik olan neydi mektupta diye sorsan hiçbirşey. Aslında komik olan bizdik. Ama üzerimize alınmıyorduk. Bir ara gülmekten fırsat bulup ta kafamı kaldırıp camdan baktığımda onunla göz göze geldim. O bakışı hala hatırlarım ve unutacağımı da hiç sanmıyorum. Sadece baktı bana... Bana bir ömür yetecek kadar, ağırlığını bir ömür hissedeceğim kadar büyük, ağır baktı. Ve döndü gitti. Şaşkın bir vaziyette aman giderse gitsin dedim demesine de içimden de birşey gitti onunla beraber. Bir daha da görmedim o çocuğu biliyor musun...

Yukarıda bahsi geçen, günlerce uğraşıp yazdığı mektuba gülünen kişi benim. Gülen kız birilerine bu hikayeyi anlatmış mıdır, üzgün müdür bilemiyorum. Tek bildiğim bu olay her aklıma geldiğinde kalbimin mıncıklanıyormuşcasına sıkıştığı. Küçüktük, fazla bir beklentim yoktu. Ama böyle bir şeyi hiç beklemiyordum...

***

O mektup asla gelmez...

***

Carla,

Bu sana üçüncü mektubum. Öncekiler eline ulaştı mı bilmiyorum. Adresini kendin yazıp verdiğine göre, bilhassa yanlış yazmadığın taktirde mektuplarım sana ulaşıyor olmalı.

Lütfen bana bir mektup gönder. Hatta mektubu geçtim, sadece bir zarf gönder. İçinde mektup olmasına gerek yok. Üzerinde Carla Fraboni, Rimini yazsın yeter. Ben anlarım. Hatta zaten biliyorum da. Asla birlikte olamayacığımızı biliyorum, yüzlerce kilometre uzakta yaşadığımızı, bu mesafeyi bir kere bile katedecek paramız olmadığını da. Senin eski sevgiline döndüğünü, onun beni sevmediğini de biliyorum. Kim bilir belki de mektuplarımı da o saklıyor. Evet evet, kesin o saklıyordur. Yoksa bir mektubu esirgemezsin sen benden.

Ama bu sefer öyle olmasın lütfen. Eline geçsin bu mektup. Bir boş zarf istiyorum senden, başka bir şey değil.

Sevgiler.

Kerem.

***

Ne demiştik;

O MEKTUP ASLA GELMEZ!

K.

not; Carla kimdir? İşte : http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=20138
esas not; Özlem, yaptığın katkı ve dostluğun için sonsuz teşekkürler. bunu tekrar yapmamız dileğiyle.
 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..