Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '15

 
Kategori
Deneme
 

Memleketimden insan manzaraları 8

Memleketimden insan manzaraları 8
 

ŞENAY  CAN  ÖĞRETMEN  VE …

“Ben, köylü kalmak kararında bir köylüyüm.                                                                                                      

Bu memleketin meselelerinin yalnız bu memleketin insanları tarafından halledileceğine inanıyorum.”                                                                                                                      

MAHMUT MAKAL         

 

                                              

Yıl 1969… Ağrı’da “Yedek Subay Teğmen” olarak askerlik görevimi yapıyorum. Mevsim kış… Bir aylık yıllık iznimi alıp Akseki’nin Gödene köyündeki annemi ve kardeşlerimi ziyaret ettikten sonra, iznimin kalan bir haftasını geçirmek üzere Ankara’ya geldim. Kızılay’daki Orduevi’ne yerleştim.

Tiyatroyu sevdiğim için hemen Opera, Üçüncü Tiyatro ve Küçük Sahne’den biletlerimi aldım.

Dört yıl önce, öğretmen olarak görev yaptığım Hasanoğlan gözümde tütüyordu: Öğrencilerim, Aksu’dan öğretmenlerim ve öğretmen dostlarım…

Bir sabah, bindiğim gibi trene, yarım saat sonra Hasanoğlan’daydım.  İki yıl, gecemi gündüzüme katıp coşkuyla görev yapmıştım bu okulda. Güzel anılar canlandı belleğimde.

Dersliklerin bulunduğu merkez binaya doğru yürüdüm. Kimseler yoktu meydanda. Dersteydi öğrenciler ve öğretmenler.

Zil çaldı biraz sonra. Sarıverdi çevremi kızlı - erkekli öğrenciler. Güzel, güzeldi de… Kimdi bunlar? Tanımakta zorluk çektim pek çoğunu. Üç yıl önce on üç, on dört yaşlarındaki kızlar şimdi on altı, on yedi yaşında “genç kız”, erkekler “delikanlı” olmuşlar. Üç yılda meğer ne kadar değişiyormuş gençler!

Ne güzel bir sohbete dalmışken, yeniden çaldı zil. “Aaa!.. Ne çabuk bitti teneffüs!” sözü döküldü dudaklarından. “Öğretmenim, bugün buradasınız, değil mi? Hemen gitmeyin lütfen.” diyerek istemeye istemeye gittiler sınıflarına.

Yaklaşık üç ay önce, yayınevine kadar gelip beni ziyaret etme inceliğinde bulunan Afyonlu öğrencim, Emekli ÖğretmenRaziye Aydemir Arslan, o günden söz ederken, “ ‘Ne güzel! Hepiniz alımlı birer genç kız, yakışıklı birer delikanlı olmuşsunuz’ dediğinizde, nasıl gururlanmıştık, bir bilseniz!” diye anlatmıştı.

Hemen dönmek gibi bir niyetim yoktu. Teneffüste, “Hoş geldin, değerli arkadaşım; mutlaka bana da uğra;  beklerim” diyen Müdür Yardımcısı Erol Gürakın’ı ziyaret ettim. Üç yıl önce, Kars’a sürgün gönderilirken, dostça uğurlayanlar arasında olan sevgili meslektaşım, beni dostça karşıladı yine. İçtenlikli sohbetini çay, kahve ikram ederek süsledi. Nasıl unuturum!

Teneffüs zili çalınca, izin isteyip öğretmenler odasına uğradım. Aksu’dan öğretmenlerim Ahmet Tuncer, Şenay Can, Rıfkı Can, Osman Aybastı ve Necmiye Aybastı öğretmenlerimin ellerini öptüm. Ayrıca Edebiyat Öğretmeni Meral Garan, Dicle’de iki yıl birlikte çalıştığım Sosyal Bilgiler Öğretmeni Mevlüt Aydın, Tarım Öğretmeni İhsan Aksu, Müzik Öğretmenleri Osman Işık, Müzeyyen Işık, Resim Öğretmeni Himmet Şahin ile dostça söyleşerek özlem giderdik.

Ders zili çalınca, Şenay Can (1) öğretmenim, “Erkan, biraz sonra başlayacak dersime davet ediyorum seni. Gelir misin?” demesin mi?

Körün istediği bir göz, Tanrı vermiş iki göz… Nasıl hayır derim buna!

Memnuniyetimi söylüyorum. Gülerek, “Biliyordum, memnun olacağını. Onun için davet ettim zaten.” deyip giriveriyor koluma. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra öğretmen olacak 5. sınıfların Eğitim Psikolojisi ders

Konu neydi, bilemeyeceğim de şimdi… Şenay Öğretmen’imin yaptığı, hiç de akıllıca bir iş değildi ama! Üç yıl önce, M.Ê. Bakanı Orhan Dengizin, “Zararlı fikirlerinden dolayıSovyetler Birliği sınırındaki Kars’ın Arpaçay ilçesine sürdüğü, “solcu ve sosyalist” olduğunu kendisinin de itiraf ettiği bir öğretmeni, dersine davet etmek, koluna girerek sınıfına alıp gitmek doğru muydu? Üstelik bu öğretmeni şikâyet ederek sürülmesine sebep olanlar, okulda ve Bakanlıkta hâlâ etkin olarak görev yaparlarken…

Ve dahi, “Be adam, üç yıl önce sürdürmüştük seni bu okuldan. Ne işin var hâlâ burada?” dercesine, görüp de görmezlikten gelerek uzaktan uzağa bakıp kaçarlarken… Ancak, hakkını yemek istemem; “köküne kadar milliyetçi” Tarih Öğretmeni Osman Saygı, görür görmez koşarak gelip sarılarak şapur şupur öptü yanaklarımdan. (Demek ki, her solcu aynı olmadığı gibi, her milliyetçi de aynı değil!..)

Gelelim, Şenay Öğretmen’imin dersine… Kızlı erkekli beş kişilik bir küme vardı; sınıfın önünde. Biz geçip arka sıralara oturunca, başladılar konuyu sunmaya. Biri bırakıp biri alıyor; sınıfa sorular soruyorlar; tartışıyorlardı durmadan. Teneffüse çıkmadan, iki ders saati, öyle zevkli geçti ki!..

Son dersin bitimine on beş dakika kala, küme sözcüsü, “Sevgili arkadaşlarım; çalışmamızı sunduk size. Bizden bu kadar… Söz şimdi sizin… Eleştirilerinizi bekliyorum” diyor. Söz alanlar, görüşlerini dile getirip kıyasıya eleştiriyorlar. Ve Şenay Öğretmen de genel bir değerlendirme yaptıktan sonra, “Son söz, sevgili Erkan Öğretmeninizin” deyip topu bana atıveriyor.

Bu olmaz işte, sevgili Can Öğretmen’im; bu olmaz işte! Büyük bir hata yaparak dersinize davet ettiniz; bu neyse ne de, böylesine “sakıncalı bir öğretmene” sınıfınızda söz hakkı vermek de ne oluyor? Aksu’da üç yıl öğretmeni olduğunuz bu genci o zaman yeterince tanıyamamış olabilirsiniz; bunu bir mazeret olarak kabul edelim de, iki yıl Hasanoğlan’da birlikte görev yaparken de mi tanıyamadınız? Şu kalan beş dakikada, kısa bir süre sonra öğretmen olacak öğrencilerinizin kafasını “zararlı fikirlerle” doldurursa, ne olacak? Böyle bir sorumsuzluğu nasıl yapar; böyle bir tehlikeyi nasıl göze alırsınız siz?

Siz ki, çoluk çocuk sahibi, tecrübeli bir öğretmensiniz. Doğrusu ya, böyle bir hatayı hiç yakıştıramadım size! (O sırada M.E. Bakanı olan İlhami Ertem’in Bakanlık Müfettişi olsaydım ben, öyle sorular sorardım ki, bu haddini bilmez Şenay Can Öğretmen’e, feleğini şaşırtırdım!)

Sanmayın ki, herkes Şenay Can Öğretmen gibi tedbirsiz! Hayır, nice aklı başında, çok tedbirli öğretmenlerimiz de var! Kurusıkı atıp tuttuğumu sanmayın sakın. Sonradan, Can Öğretmen’imin de görev yaptığı Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Öğretmeni Dr. Şükrü Elçin (2) öyle biridir işte!

Neden mi?

Anlatayım da haklı mıyım, haksız mıyım; kararı siz verin:

İvriz Köy Enstitüsü mezunu Galip Candoğan, 1958 – 1959 öğretim yılında Gazi Eğitim’de öğrencidir. Mahmut Makal, üç yıl önce mezun olduğu bu okula uğrar bir gün. Arkadaşı Galip Candoğan’a, öğretmeninden izin alırsa, bir derslerini izlemek istediğini söyler.

Candoğan, Türkçe Öğretmeni Dr. Şükrü Elçine durumu anlatır ve izin alır. Makal, iki saat kadar dersi izledikten sonra, okuldan ayrılır. O gittikten sonra, Dr. Elçin; “Makal, yazdığı kitapta Türkiye’yi dünyaya kötü tanıttı.” diye konuşmaya başlayınca…

Sonrasını Galip Candoğan’dan dinleyelim:

“Öğretmenim, Makal’ın ders dinlemesine siz izin verdiniz. Kendisi buradayken neden bunları konuşmadınız? Bunların hiçbiri yalan değil. Ben Karaman’ın en büyük köyündenim, bugün bile bu olaylar yaşanmaktadır. Şubat tatilinde sizi köyüme davet ediyorum… Bunları birlikte görelim.” dedim.

Öğretmen benim bu şekilde kendisine cevap vereceğimi beklemediği için düşüncelerini başka şekilde anlatmaya çalışınca, ben kızdım, masaya bir yumruk atarak:

“Siz yalan söylüyorsunuz” dedim.

Öğretmen iyice perişan olmuştu. Arkamda oturan arkadaşlardan Necati Kalaycıoğlu ceketimden asılarak:

Otur lan yerine. İkmale kaldın, daha ileri gitme!” dedi.

Bunun üzerine öğretmenin yüzü ve davranışları anlaşılmaz bir duruma girdi. Dersten çıktı gitti.”

Bu öykünün sonu nasıl bitmiştir, merak ederseniz, cevabıCandoğan versin yine:

“1959 sene sonunda ek dersleri Türkçe olan Müzik, Beden Eğitimi ve öteki bölümlerden bir tek ben Türkçe’den bütünlemeye kaldım.” (3)  

Yaa!.. Herkes Şenay Can öğretmen gibi olamaz. Doktor da, Doçent de, Profesör de olsa…

Hüseyin Erkan

info@dilemyayinevi.com.tr

-----------------------------------------------------------------------------------------

(1)    Şenay Can öğretmenimle haberleşiriz hâlâ. Ankara’da yaşar. Her yaz, Kuşadası’ndaki yazlığına davet eder; eşimle birlikte. Henüz kısmet olmadı ama bir gün, özel olarak gidip ellerinden öpeceğim.

(2)    Dr. Şükrü Elçin: 1912’de Filorina’da (Yunanistan) doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirdi. 1949’da Doktor, 1962’de Doçent, daha sonra Profesör oldu. “Halk Edebiyatına Giriş” adlı eseriyle 1984 T. İş Bankası Halkbilim Büyük Ödülünü aldı.

(3)    Anımsı Acımsı (Mahmut Makal, Literatür Yayınları, 5. Basım, İst. 2015, Sa. 81 – 82)

ÖNENLİ NOT:  En geç 30 Mayıs’a kadar, yazılı ya da sözlü, olumlu - olumsuz hiçbir görüş bildirmeyen dostlarımı yazı göndererek bir daha asla rahatsız etmeyeceğimi üzülerek bildiririm. ( H. E )

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..