Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '13

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Merhaba İtalya (1): Padova ve Venedik

Merhaba İtalya (1): Padova ve Venedik
 

Rialto Köprüsü, Venedik


Siz sorun ben cevap vereyim. Venedik? -Gondollar. Verona? -Romeo ve Juliet. Padova? -Hekimoğlu Ali Paşa. Trieste? -James Joyce. Bir iki tane de film izleyelim de öyle gidelim bari İtalya'ya. İlk olarak başrollerini Johnny Depp ve Angelina Jolie'nin paylaştıkları The Tourist (Turist) filmini izliyoruz ailece. Filmde bu iki ünlü oyuncuya nefes kesici güzellikteki Venedik şehri eşlik ediyor. İkinci filmimiz Letters to Juliet (Aşk Mektupları). Bu filmde Amanda Seyfried, Vanessa Redgrave ve Franco Nero gibi sanatçılar Verona şehrini mesken tutmuşlar. Filmlerimizi izledik, okumalarımızı yaptık, sıra bu şehirleri çıplak gözle görmeye geldi. Haydi düşelim yola...

Tarih 27 Temmuz 2013. Eşim Füsun ve küçük kızımız Bensu'yla birlikte sabah erkenden İstanbul'dan Sloven havayolu şirketi Adria Airways'in tarifeli uçuşuyla Slovenya'nın başkenti Ljubljana'ya uçuyoruz. Ljubljana'ya inişimizin ardından önce havaalanından şehrin tren garına gidiyoruz ve tren garının hemen önünden kalkan bir minübüsle İtalya'nın Venedik şehrine gidiyoruz. Yalnız uyarayım bu minübüslere "Ben geldiiim!" diyerek binemiyorsunuz. Bu minibüsleri işleten firmayla internet üzerinden iletişim kurup rezervasyon yaptırmanız ve rezervasyonunuzun bir çıktısını alarak minübüse gitmeniz gerekiyor. Firmanın internet adresi şöyle: www.drd.si. Yolculuk ücretleri yetişkinler için Ljubljana-Venedik Mestre tek yön 25 €, 12 yaşından küçük çocuklar için 15 €. Minibüsler Ljubljana tren garının önünde platform 28'den sabah saat 8:15'de kalkıyor ve saat 11:30'da Venedik Mestre'ye ulaşıyorlar. Evet saat 11:30'da Venedik Mestre'de, Mestre tren garının önündeyiz. Hemen tren garına gidip garda bulunan otomatik bilet makinalarından üç adet bilet satın alma faslına geçiyoruz. Bu makinaları kullanmak çok kolay; gözünüz korkmasın. Zaten kimileri bu makinaların "foolproof" (insan hatalarını önleyecek şekilde tasarlanmış) olduğunu söylüyor. Bilet satın alırken hata yapmanız neredeyse imkansız. Makina soruyor: "Gideceğiniz şehir?" -Padova. "Kaç kişi gedeceksiniz?" -Üç kişi. "Ödemenizi nasıl yapacaksınız?" -Kredi kartıyla. "Borcunuz 7.25 €." İki dakikada biletimizi satın alıyoruz. Trenimize biniyor ve yaklaşık 20-25 dakikalık bir yolculuktan sonra saat 12'de Padova şehrine ullaşıyoruz.

Padova şehri coğrafi olarak Venedik ve Verona şehirlerine yakın konumda bulunduğu ve otel fiyatlarının bu iki şehirdeki fiyatlara oranla daha düşük olması nedeniyle Padova'da konaklamayı tercih ediyoruz. Padova'da iki gün süreyle Hotel Europa'da konaklıyoruz. Otelde iki gün konaklamamızın ardından, otel seçimimizin mükemmel olduğunu söyleyebilirim. Öncelikle otelin konumu merkezi: otel hem tren istasyonuna hem de şehrin tarihi merkezine oldukça yakın konumda bulunuyor. Otel çalışanları son derece ilgili ve güleryüzlü. Eşyalarımızı odamıza bırakıp bir süre dinlendikten sonra otel resepsiyonundan bir şehir haritası temin ediyor ve internetten araştırarak bulduğum Cucina Chef Chadi isimli bir restorana gidiyoruz. Padova'da karnınız acıkırsa Cucina Chef Chadi'nin kapısını çalın derim. Bir takeaway restoran olan Cucina Chef Chadi aslen Suriye'nin Halep şehrinden olan Şadi isimli bir şef tarafından işletiliyor. Şadi çok cana yakın bir kişi; Türk olduğumuzu öğrenince bize torpil geçip takeaway kaplarımızı bol kepçe dolduruyor. Cucina Chef Chadi'nin tavuğunu denemenizi tavsiye ederim; çok lüks bir restoranda dahi daha iyisini bulabileceğinizi sanmam. Şadi'den aldığımız yiyecekleri, Cumartesi öğleden sonra kepenklerini kapatmış bir mağazanın vitrini önünde oturarak afiyetle yiyoruz. İlgilenenler için bu takeaway restoranın web adresi www.cucinachefchadi.it. Restoran Via S. Francesco 214 adresinde bulunuyor ve 14:00-16:30 arası ve 20:00'den sonra kapalı.

Karınlarımızı doyurduktan sonra Padova şehrini gezmeye başlıyoruz. Gökyüzünde güneş bir altın tepsi gibi parlıyor, hava çok sıcak. Kimi binaların balkonlarında sıra sıra dizilmiş saksılardaki rengarenk çiçekler dikkatimi çekiyor ara ara. Tarihi Padova evlerinin ahşap kapılarında bulunan benzersiz güzellikteki metal kapı kollarına bakmadan geçemiyorsunuz. St. Anthony (Aziz Antuan) Basilikası'nın önündeyiz; basilika restorasyon görüyor. Birkaç fotoğraf çekip yolumuza devam ediyoruz. Birbirinden güzel binalar görüyoruz ancak hava çok sıcak ve küçük kızımızı bu sıcak havada çok fazla yormak istemediğimiz için otelimize geri dönüp biraz dinleniyoruz. Aşkam üzeri, hava sıcaklığının etkisi azalmaya başlayınca Padova tren garına yürüyüp ilk trenle Venedik şehrine geçiyoruz. Venedik şehrinin merkezinde bulunan Santa Lucia tren garında trenden iniyoruz. Tren garından dışarı çıktıktan sonra Rio de Lista di Spagna caddesi boyunca yürümeye başlıyoruz. Bu caddenin bitiminde Campo San Geremia meydanına ulaşıyoruz. Venedik'te hemen hemen bütün cadde ve meydanlarla ilgili efsaneler bulunmakta. Anlatılan odur ki Campo San Geremia meydanı 17. yüzyılda boğa güreşlerine tanıklık edermiş. Eee boğa güreşleri için uygun bir mekan; ne de olsa İspanyol Büyükelçiliği'nin bitişiğinde. Bu meydandan çıktıktan sonra karşımıza bir kanal çıkıyor. Kanalın üzerinde bulunan köprüden karşıya geçip yola devam ediyoruz. Yalnız bir sorunumuz var. Haritamız yok. Ne yöne gideceğimizi bilmiyoruz. Zaten haritamız olsa da pek işe yarayacağını sanmıyorum zira Venedik karmakarışık bir yer. Her yerde kanallar var, sokaklar daracık. Bazı sokaklari o kadar dar ki neredeyse iki insan yan yana geçemeyecek. Örneğin Calletta Varisco isimli bir cadde(cik) yalnızca 53 cm. genişliğinde, Calle Stretta 65 cm., Calle Ca' Zusto ise 68 cm. genişliğindeymiş. Oh ne ala Mualla. Vatandaş nereden geçecek? Nerede yürüyecek? Şaka bir yana... Venedik'te en ünlü yer neresi? Rialto Köprüsü. Etrafımızda gördüğümüz esnaflara "Rialto Köprüsü nerede?" diye sora sora yolumuza devam ediyoruz. Esnaf yardımsever ancak dakika başı bir turistin kendilerine yol sormasından bunalmışlar. Bu yazıyı kaleme alırken gezimiz sırasında çektiğimiz fotoğraflara bakarak ve fotoğraflarda gördüğüm belli başlı binaların hangi sokak ve caddelerde bulunduklarını web'de arayarak hangi caddelerden yürüdüğümüzü bulmaya çalışıyorum. Fotoğraflara bakıyorum... Ön cephesinde Teatro Italia yazısı bulunan bir binanın önünden geçmişiz. Caddenin ismini buldum! Strada Nuova caddesi boyunca yürümüşüz. Yürüdüğümüz caddeler üzerinde çok sayıda işportacı tezgah açmış. İşportacıların çoğu İtalyan değil. Bir süre daha yürüdükten sonra yine bir köprüye geliyoruz. Köprüyü geçince hangi yöne gideceğiz? Etrafımızdaki binalardan birinin duvarında üzerinde 'Per Rialto' yazılı bir tabela var ve tabelada bir ok işareti. Ok işaretini takip edelim bakalım. Bir süre daha yürüyoruz. Sürekli Rialto Köprüsü'nün yerini soruyoruz gördüğümüz insanlara. İnsanlar bizi yönlendiriyor biz de onlara uyarak daracık sokaklardan, pasajlardan, köprülerden geçerek en nihayetinde Rialto Köprüsü'ne ulaşıyoruz.

Rialto Köprüsü (Ponte di Rialto) Venedik'te Büyük Kanal üzerinde bulunan ihtişamlı bir köprü. Köprü Büyük Kanal'ın üzerinde bulunan dört köprüden en eski olanıdır. Bu köprü üzerinden Büyük Kanal'ı izlediğinizde eşsiz bir manzarayla karşılaşırsınız. Biz köprünün üzerine çıktığımızda Venedik'te gün batımı var. Güneş ufukta yavaş yavaş kaybolurken Büyük Kanal'da gondollar aheste aheste akıyorlar tıpkı sıvı yüzer kalemlerin içinde ağır ağır ilerleyen cisimler gibi. Büyük Kanal kenarında bulunan restoranların masalarında mumlar yanıyor. Rialto Köprüsü'nden inip hemen köprünün bitişiğindeki bir iskeleden köprünün fotoğraflarını çekiyoruz. Bu sırada genç bir adam fotoğraf makinesini bana uzatarak soruyor "Benim ve ailemin fotoğraflarını çeker misiniz? Biz de sizin fotoğraflarınızı çekeriz." "Neden olmasın." İnsanlar uzak bir ülkeden gelmiş olmalılar. Ben onların Rialto Köprüsü'nün önünde fotoğraflarını çekerken çok mutlular, neredeyse ağızları kulaklarına varıyor. Adam küçük çocuklarına "Haydi 'cheese' deyin!" diye talimat veriyor sürekli. Bu ailenin yaklaşık on tane fotoğrafını çekiyorum. Şimdi sıra bizde. Fotoğraf makinemi adamcağıza veriyorum ve o da bizim fotoğraflarımızı çekiyor. Güzel anılar bunlar. Biz Büyük Kanal'ın, Rialto Köprüsü'nün ve gondolların güzelliklerine dalıp gitmişken zaman hızla akıp geçiyor ve hava kararıyor. Artık Padova'ya geri dönme zamanı. 

Venedik şehrini tam olarak gezemeden Padova'ya geri dönmekzorunda kalıyoruz. "Daha San Marco Meydanı'nda güvercinlere yem verecektik? (Not: Venedik'te güvercinlere yem vermek yasak.)" diyorum eşime. Evet şehrin ünlü San Marco Meydanı'nı ne yazık ki göremiyoruz. Şimdi akşam karanlığında Santa Lucia tren garına geri dönmeliyiz. Dönüş yolunu bulmak geliş yolunu bulmaktan daha zor oluyor. Yolda karşılaştığımız Amerikalı bir genç bayana soruyoruz "Santa Lucia tren garına nasıl gideriz?" "İnanır mısınız iki yıldır Venedik'te yaşıyorum fakat yine de hemen her gün kayboluyorum bu şehirde. Haritama bakıp yardımcı olayım size." Genç kadın haritasını iyice inceleyip bize gideceğimiz yolu tarif ediyor. "Epey yolunuz var. Allah kolaylık versin!" demeyi ihmal etmiyor. Kadıncağızın yhol tarifine uyarak, takıldığımız yerde yolda gördüğümüz insanlara danışıp zor da olsa Santa Lucia tren garına ulaşmayı başarıyoruz. Tren garının önünde bulunan kanalın kenarına oturup Padova yönüne giden son trenin hareket saatini beklerken daha sonra İtalya'da yaşadığını öğrendiğimiz bir Türk gençle tanışıp uzun uzun sohbet ediyoruz. Tanıştığımız gence Venedik şehrini haritamız olmadan gezdiğimizden bahsedince hayretle "Nasıl yani? Venedik'i haritanız olmadan nasıl gezebildiniz? Kaybolmadınız mı?" diye soruyor. "Kaybolduk fakat çok karışık bir şehir burası. Haritamız olsa da kaybolurduk!" Türk gençle karşılıklı kahkaha atıyoruz çaresiz. Venedik gezimizin sonunda Padova'daki otelimize dönerek günü tamamlıyoruz. Bir sonraki gün Verona şehrini gezeceğiz.

 
Toplam blog
: 42
: 1065
Kayıt tarihi
: 13.11.12
 
 

1995 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi İngiliz Dili Eğitimi Bölümü'nde..