Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '09

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Mevlana'nın misafiri olmak

Mevlana'nın misafiri olmak
 

Zeynep Kocasinan, Sn. Esin Çelebi Bayru ile


Meditasyon son on yılda Türkiye’de oldukça sık duymaya başladığımız bir kelime.


Gerçekten geniş bir konu. Çok farklı ekoller, sistemler, yaklaşımlar var.


Yine de bir yandan öz’de basit.


Meditasyon bir nevi zihnimizi düşüncelerden arındırarak, daha farklı bir sakinliğe, dinginliğe girmek demek. Meditasyon olduğumuz an’ın derin ve huzurlu bir farkındalık hali, farkında olacağımız bir şeyin peşinde koşmadan.


Kimi metotlarda meditasyon nefesimizi gibi, bir kelime veya sese gibi bir şeye konsantre olarak diğer her şeyi geride bırakmak. Kimi ekollerde mutlak dinginliğe girerek içimizdeki ses ve en derindeki benliğimiz ile bağlantı kurmak. Kimi üstatlara göre meditasyon evrendeki tüm bilgi ile bağlandığımız, yaşamın kaynağı olan enerji ile bağlandığımız bir hal.


Meditasyon üzerine yazılmış onlarca kitap geçti elimden; Türk ve yabancı çok farklı hocalar ile karşılaştım, ancak Hz. Mevlana’nın eserlerini ve uygulamalarını “meditasyon” kelimesi ile adlandırmak hiç gelmemişti aklıma, ta ki böyle bir İngilizce kitap elime geçinceye kadar.



Mevlana Celaleddin Rumi benim için önemli bir varlık. Yıllardır okuduğum ve araştırdığım bir üstat. İtiraf edeyim ne kadar çok okursam yetmiyor. Yaşamı, eserleri ve inanışları ile ilgili ana kavramları, etkilerini, kendisinden geriye yazılı kalanları biliyorum. Peki ama O’nun hissettiği ‘Yaradan’ kavramını hissetmeye yaklaşabiliyor muyum? Bırakın yaşamayı öyle bir bağlılık ve teslimiyeti anlayabiliyor muyum? Özgürlük ve baskı arasındaki gidiş gelişlerini değerlendirebiliyor muyum?


Dil tabi ki öğrenme sürecimi yavaşlatıyor. Farsçayı bilmemek bir engel ama yapılan tercümelerin Türkçesini anlayabilmek de büyük gayret gerektiriyor. UNESCO’nun 2007 yılı Mevlana Yılı olarak belirlemesi nedeni ile özellikle Mesnevi’nin farklı yayınevlerinden yeni baskıları çıktı. Ben bir metinde zorlandığımda diğer farklı tercümelerde aynı metinlere bakarak anlamaya çalışıyorum. Kolay değil.


Mevlana’nın birçok eserini İngilizce olarak bulmak mümkün. Mevlana batı dünyasında daha çok ‘Rumi’ adı ile tanınıyor ve özellikle de büyük bir şair olarak. Amerika Birleşik Devletleri’nde ‘en çok okunan şair’ unvanına sahip. Enteresan değil mi?


Bizlerin ise Türkiye’de Mevlana’yı o kadar iyi tanımadığını düşünüyorum zaman zaman. O kadar biliniyor ki bilinmiyor. Sema törenlerini biliyoruz, 17.Aralık Şeb-i Aruz akşamlarında belki Konya’dan canlı yayınları seyrediyoruz. Ama sanki daha derinlerine girmekte zorlanıyoruz.


Fihi Ma Fih’i okumaya çalışıyorum. Birkaç yıldır, bu da kolay bir metin değil, benim için en azından.


Ve inanın bazı metinleri İngilizce kaynaklardan okuyorum ve daha rahat anlıyorum.


Mevlana’nın eserleri insan ruhunu tüm yönleri ile kimi zaman perdesiz sergiliyor. O, perdesiz bakabilme cesaretine kavuşmuş bir noktada, kendine, insana ve Yaradan’ına, inandığına ve parçası olduğunu bildiğine. Ve Sema belki de olabilecek en büyük teslim oluşu zihnin.


Mevlana dünyada gerçekten çok iyi tanınıyor, özellikle batı dünyasında. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki birçok dostumun Rumi’yi yıllardır okuduklarını keşfetmek beni hep mutlu eder. Daha üç ay önce öğrendim ki Amerikalı bir hocam yıllar önce okuyup araştırdıktan sonra Sufi olmaya karar veriyor ve uzun yıllar ruhsal çalışmalarında bu yönü takip ediyor.



Hz. Mevlana’nın benim gönlümdeki yeri çok ayrı. Geçtiğimiz Şubat ayında ODTÜ’deki bir çalıştay’ın son gününde konuşmacı olarak gelen Uluslararası Mevlana Vakfı İkinci Başkanı ve Hz. Mevlana’nın 22. kuşaktan torunu Sn. Esin Çelebi Bayru Hanımefendi’nin ‘Mevlana ve Mevlevilik’ üzerine yaptığı konuşmasının tercümanlığını yapma şansım oldu.


Hz. Mevlana’nın hayatı ve eserleri benim üzerinde çalıştığım bir konu olmasına rağmen çok heyecanlandığımı söylemek zorundayım. İngilizcem oldukça iyidir, ancak konuşmanın kimi yerlerinde Hz. Mevlana’nın eserlerinden dizelerinin anında tercümesi ile karşılaşınca inanın nasıl yaptığımı bende tam bilemiyorum.


Sn. Esin Çelebi Bayru, konuşmasına başlarken dedi ki: “Büyüklerimden şöyle bir söz öğrenmiş idim. Derlerdi ki Velilerden bahsedilen yerlere o Velilerin misafirleri gelir. Bugün burada Hz. Mevlana’dan bahsedeceğiz, demek ki hepimiz O’nun misafirleriyiz.” Ne güzel bir ifade ve düşünüş. Gerçekten de o gün çok huzurlu, dingin ve sevgi dolu bir enerji hâkimdi o salonda.


Sn. Esin Çelebi Hz. Mevlana’nın yaşamı ve eserleri ile ilgili çok kıymetli bilgiler paylaştı. Bunlara ek olarak önemli bir noktayı da hatırlattı. Bildiğiniz gibi 2007 yılı UNESCO tarafından “Mevlana Yılı” ilan edilmişti. Bilmediğimiz konu ise bunun bir proje olarak Uluslararası Mevlana Vakfı tarafından UNESCO’ya sunulduğu. Proje sunulmuş ve UNESCO tarafından beğenilerek kabul edilmiş ve “Mevlana Yılı” kavramı ortaya çıkmış. Sn. Esin Çelebi Hanımefendi bizlere belki de , ’biz kendi değerlerimizin arkasında durursak bu değerlerin kıymetini duyurmak şansımız’ olduğunu hatırlatmış oldu.


Ben Mevlana’nın dizelerinde, yaşamında, ruhunun geçirdiği serüvende kendime dair, ruhumun aradıklarına dair şeyler buluyorum. Ve ruhumun bazı parçalarını onun dizelerinde aramaya devam ediyorum.


Bir can var canında o canı ara,

Beden dağında ki gizli mücevheri ara,

Ey yürüyüp giden dost, bütün gücünle ara,

Aradığını dışarıda değil, kendi içinde ara.



 
Toplam blog
: 132
: 1125
Kayıt tarihi
: 04.11.07
 
 

Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'ni birincilikle bitirdi. Amerika Birleşik Devletleri'nde Cornell Üniv..