Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '08

 
Kategori
Sinema
 

Mükemmel Bir Gün (mü) ?

Mükemmel Bir Gün (mü) ?
 

İlk kez 1997’de Hamam ‘la tanıyıp hayran olmuştum Ferzan Özpetek’e. Ardından Harem Suare, Cahil Periler, Karşı Pencere, Bir Ömür Yetmez filmleri geldi. Hepsinde biraz daha çok sevdim ve tutkunu oldum onun sinemasının

Ve kasım ortalarında vizyona giren” Mükemmel Bir Gün “ filmine de koşa koşa gittim tabii ki. Ama…

Evli ve iki çocuk sahibi olan Emma ile Antonio, bir yıl önce ayrılmışlardır. Antonio, beraber yaşamış oldukları evde artık tek başına oturmaktadır. Emma ise, çocuklarını da alarak annesinin yanına yerleşmiştir. Bir akşam, Antonio’nun dairesinden silah sesleri duyulur. Komşular tarafından çağırılan polisler kapıyı kırarak daireye girmeye hazırlanırken...

"Mükemmel Bir Gün", hızlı bir akışla, bu anı önceleyen 24 saatte gelişen olayları ve her adımlarında gözetlenen bir grup insanın basit fakat “biricik” yaşamlarını ele alıyor.

İki erkek, statüleri, yaşam biçimleri farklı, ama tutkuları, yıkıcılıkları, sevgisizlikleri, çocuklarına ilgisizlikleri aynı. Biri bakan, diğeri O’nun koruması. Kesişen yaşamları, benzerlikleri ve farklılıklarının altındaki aynılıkları çok güzel işlenmiş, insanın içini acıtan sahnelerle…

Emma, kocasını terk edip, iki çocuğuyla annesinin evine sığınmış otuzlu yaşlarda bir kadın. Düşük sınıftan, bayağı bir görüntüsü olduğu için, herkes onu ahlaksız biri zannediyor. Tenine oturan dar eteğiyle, diplerinden koyu rengin göründüğü bakımsız boyalı saçlarıyla filmin ilk bölümlerinde izleyici de onu nasıl görmesi gerektiğini bilemiyor. Kocası dizginleyemediği kıskançlık nedeninde haklı mı, ailesini yıkıp, çocuklarına zor bir hayat sunma nedeni özellikle gizemli bir şekilde kapalı kalıyor. (Yönetmenin penceresinden elbette ) Çünkü benim penceremden hiç bir kadın görüntüsü nedeniyle aşağılanmayı, dışlanmayı ve şiddeti asla haketmez ! Emma rolundeki İsabella Ferrari, sarışınlarda kolay raslanmayacak ölçüde etkileyici ve dolu dolu bakışlara sahip ve çok iyi bir oyuncu.

Emma ne denli bayağı ve seksi görünüyorsa, filmdeki diğer kadın karakter Maja da tam tersine, mesafeli ve klasik görünüyor. Emma annesinin tek odalı evinde kanepede yatan oğluna sarılarak uyurken, Maja üç kişilik küçücük ailesi için çok büyük bir malikânede yaşıyor ve çok odalı evinde kocasıyla aynı odayı paylaşmıyor. Emma’nın oğlu uykusunu sarmalayan korkular yüzünden altını ıslatırken, Maja’nın kızı korkmasın diye aydınlatılmış bir odada, yanında dadısıyla yatıyor. Film bir sahneden diğerine geçtikçe, aradaki zıtlıklar izleyicinin zihninde netleşiyor.


Yönetmenin yedinci filmi olan "Mükemmel Bir Gün"' de belirgin bir tarz değişikliği ya da bir arayış var. Daha karanlık bir yapıt ve ilk kez gay teması yok.…

Bundan önceki filmlerinde aşkın hep yumuşak yada daha az sert olan hallerini izlemiştik. Fakat Mükemmel Bir Günde durum biraz farklı; aşkın üstüne eklenen zaman ve koşullar aşkı hastalıklı tutumlara, neredeyse saplantılara dönüştürmüş. Yıkıcı, yıpratıcı bir tutku izliyoruz.

Her zamankinden fazla bir gerilim var. Filmden kopmak mümkün değil.

Yine Sezen Aksu ve yine Serra Yılmaz. Kısacık yer almış olsalar da, bu iki isim Özpetek’in uğuru olmuş artık.

İlk kez gay teması kulllanmayan Özpetek, "Benim gibi gay'lerle ilgili çok film üretmek ve bir ikon haline gelmek insanı tüketir. Ama ben filmlerimde gay'liği değil, duyguları anlatıyorum ve duyguların cinsiyet kimliği yoktur" diyor Reha Erus’ a verdiği röportajda...

Bir roman sinemaya uyarlandığında hemen tartışma başlar: roman mı, film mi daha iyi diye. İnsanlar sinema ile edebiyat arasında bir seçim yapmak zorunda hissederler kendilerini. Oysa ikisi de türünün iyi örneği olabilir. Özellikle yönetmen romanı yeniden anlatmaya kalkışmak yerine, romanın duyarlılıklarını anlatmayı tercih ettiyse. Ferzan Özpetek ilk kez roman uyarlaması denediği yedinci filminde, Melania G. Mazzucco’nun Mükemmel Bir Gün romanından küçük değişiklikler yaparak, ana temayı vermeyi seçmiş. Romanın dilini beyaz perdede taklit etmek yerine, kendi dilini, kendi öyküsünü anlatan bir film çıkmış ortaya.

Bu filmde geçen yirmi dört saat, hiçbir açıdan mükemmel olmadığı gibi tersine bulaşan herkes için de lanetli bir yirmi dört saat.

Filmde Ferzan Özpetek'in her şeyi göstermeden anlatması , bazılarına göre dezavantaj olabilir, konu havada kalmış gibi görünebilir ama ben sevdim... Pek çok şey bizim duygularımıza bırakılmış. Acaba bunun altından ne çıkacak; ne, nereye bağlanacak diye düşünürken , birdenbire filmin kendine özgü finali sayesinde karakterlerin öyküleri film bittikten sonra da kafamızda sürüyor.

Bu tamamlanmamışlık, bitmemişlik duygusu, karakterlerin yaşam öykülerinin filmden önce varolduğunu ve filmden sonra da varolacağını düşündürerek onları, yaşamlarına sinema penceresinden 100 dakika boyunca şöyle bir göz attığımız gerçek birer kişilik haline getirmiş. Ferzan Özpetekin sinemaya çok yakışan hissiyata dayalı anlatımı, filmde tutturduğu akıcı tempo, çok basit görsel ve işitsel yöntemlerle elde ettiği etki yer yer insanın tüylerini ürpertecek kadar heyecan verici.

Ancak bunlara karşın film, Özpetek'in en zayıf halkası bana göre. Çünkü diğer filmlerinde hissedilen doygunluk hissi yok. Film, karanlık ve karamsar , diğerlerine göre.

Son olarak, Özpetek'in Reha Erus'a verdiği röportajdan alıntı ile bitirmek istiyorum

"Annenizin "Mükemmel Bir Gün" için "Evladım bu filmi çevirme" dediği doğru mu?"

- Aslında ben Türkiye'de Türk oyuncularla bir film çevirmeyi kafama takmıştım ki, bu öneri geldi. Senaryoyu okuyunca değişim zamanımı bu filmle yapmaya karar verdim. Anneme anlattım. Annem de "Televizyonu her açtığımda böyle trajik konularla karşılaşıyorum. Aile içi şiddet, kadınların çilesi. Hor görülmesi. Hemen kanal değiştiriyorum. Bu konu sana göre değil" dedi. Belki ilk kez annemi dinlemedim çünkü konu bana göre çok anlamlı ve günceldi."

Diye yanıtlamış yönetmen ama ben Özpetek' in annesine katılıyorum.

Aile içi şiddet ve kadının çilesi meselesi, öyle Türkiyeli bir konu ki; keşke Türkiye'de ve Türk oyuncularla çevrilmiş olsaydı bu film ve Livaneli'nin " Mutluluk " filmi gibi, umut olsaydı içinde...

 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..