Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Salvador Dali ile başbaşa dört saat...

Salvador Dali ile başbaşa dört saat...
 

Belleğin Azmi ya da Eriyen Saatler...


"Adım Salvador Dali, yani modern resmin Kurtarıcı' sı (salvador) anlamına geliyor. Geleceğin resmine ulaşan yolu bulduğum inacındayım.

Modern sanatın kurtarıcısı olduğuma inanıyorum. Modern zamanların tüm devrimci deneyimlerini soylu bir biçimde ve güzellikle yüceltebilen, bütünleştirebilen ve mantığa yerleştirebilen bir tek ben varım

Diyordu Dali. Gerçekten de dünyanın aşılamayan en büyük sürrealist (gerçeküstü) ressamı ,en özgün, deliliğe varan dahi kişiliği ile dünya sanat tarihine damgasını vuruyordu..

Benim deliliğim ile gerçek deli arasındaki farkı biliyor musunuz ? Gerçek deli asla zafere ulaşamaz. Benim yaşamımda ise her çılgınlık yeni bir zaferdir. Başarı sağlayan çılgınlığı ötekinden ayırt etmek çok önemlidir.Tam bir başarı için azıcık çılgınlık her zaman lazımdır “ diye açıklar delilik ile dahilik arasındaki ince çizgiyi…

Dalí, 1500 ü aşkın resmin yanı sıra heykelcilik, fotoğrafçılık ve filmcilikle de ilgilenmiş, Amerikalı animasyoncu Walt Disney ile beraber yaptığı <ı>Destino adlı kısa çizgi film, 2003'te "en iyi kısa animasyon filmi" dalında Oscar adayı olmuştur.

Dalí hayatı boyunca, sanatıyla olduğu kadar eksantrik giyimi, davranışları ve sözleriyle de dikkat çekmiş, bu durum kimi zaman, onun sanatını takdir edenleri de etmeyenler kadar usandırmıştır. Bu davranışların getirdiği kötü şöhret, Dalí'nin geniş kesimlerce tanınmasını sağlamış ve eserlerine duyulan ilgiyi artırmıştır.

11 mayıs 1904'de İspanyanın Katolonya bölgesinde Pirenelere yakın bir dağ köyünde doğan Dali, 711 yılında İspanya'yı fethetmiş olan Mağribiler'in soyundan geldiğini iddia etmiş, "süslü ve cafcaflı olan her şeye, lüks hayata ve doğu kıyafetlerine olan düşkünlüğünü" de "Arap kökeni"ne bağlamıştır.

6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinin ölümünden tam dokuz ay on gün sonra dünyaya gelmişti Dali. 1973 de şöyle yazacaktı kaderini derinden etkileyen bu olay için:

Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu.. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.”

Ona koydukları isim; ölmüş kardeşinin ismiyle aynıydı: Salvador. Ressam bu kardeşine ikiz kadar benziyordu. İlk çocuklarının küçük yaşta ölmesini bir türlü kabullenemeyen Dalí çifti, küçük Dalí'nin yanında sık sık ölmüş ağabeyinden bahsediyor, ilk Salvador'un bir resmini yatak odalarının duvarında tutuyor, ve Dalí'yle beraber düzenli olarak ilk Salvador'un mezarını ziyaret ediyorlardı. Bu durum, Dalí'nin küçük yaşta kendi kimliği konusunda karışıklık yaşamasına sebep oldu. Sonradan, hiç tanımadığı ağabeyi hakkında "iki su damlası gibi birbirimize benziyorduk, fakat yansımalarımız farklıydı [...] O, herhalde benim fazla mutlak olarak tasarlanmış ilk versiyonumdu." diye yazacaktı.

Sert ve otoriter bir baba, sevecen, anlayışlı, resim çalışmalarında kendisine destek veren bir anne. Teyzesi anneannesi, kızkardeşi ve annesi tarafından sürekli ilgi ve sevgi ile büyütülen evin tek erkek çocuğu….Şımarık ve kaprisli küçük Dali, yaşamının en büyük darbesini taparcasına sevdiği annesinin erken yaşta meme kanserinden ölümü ile alacak ve hayatındaki bu büyük sevgi boşluğunu daha sonraki yıllarda hayatının tek kadını olan GALA ile dolduracaktı...

Beni ölesiye sevindiren resimler yapıyorum , beni derin bir duyarlılıkla esinlendiren şeyleri ele alıyorum ve bunları dürüstçe resmediyorum.” Diye anlatır kendi sözleriyle sanat anlayışını . Ve Gala'dan sonra yaptığı tüm resimlerinde Gala tek kadın figürü ve esin kaynağıdır artık Dali için.

Evreni oluşturan görünmeyen noktalara dağılmış kadın, kendini yeniden toparlasa ve birleşmeyi başarsa, etrafa yayılmış milyarlarca parçasını yeniden bir araya getirebilse ve Ademden beri alnına yazılmış kara talihini bir gündüz düşünde yok edebilse......neler olurdu kainatta? Ahtı var kadının, Onu ÖZ’den yaratan, sonra da saklamak için binbir parçaya ayıran yaratıcısına, o mükemmel surata biçtiği hüzün için, o mükemmel şekle yüklediği ıstıraplar için ve sayıların sonsuzluğunda kaderini kara büyücü meleklere teslim ettiği için intikamını alacak! Belki bir gündüz düşünde belki yeni doğurduğu çocuğunun henüz öbür dünyanın anılarını taşıyan düşünde..... Bir gün tüm noktalar bir araya geldiğinde rüya bitecek ve kadın uyanacak…” sözleriyle yorumlar sanat tarihçileri (DAHİNİN AKIL LABİRENTİNDE İMKANSIZ KADIN ya da moleküllerine ayrılmış modeli Gala olan kadın başı figürünü)

Ailesinin dikkatini çekmek için yaptığı histeri krizleri, teatral hareketler alışılagelmiş şeylerdi.
Hasta çocuk; 10 yaşında yaptığı ilk oto-portresinin ismiydi. Bir süre sonra ilk resim kursuna başladı. Öğretmeni Juan Núñez iyi bir ressamdı; ondan karakalem çalışmayı öğrendi. Daha sonra Catalan (İspanyanın Kuzey doğusunda yaşayan Catalanca adında farklı bir dil konuşan insanlara verilen isim) empresyonist ve realistlerini tanıdı. Daha sonra Kübizm ve Juan Gris’i keşfetti.
20'li yılların başında Madrid San Fernando Akademisine başladı. Ancak anarşist hareketleri nedeniyle okuldan atıldı ve bir süre Girona’da tutuklu kaldı. (1923) Daha sonra tekrar okula kabul edilse bile 1926'da tamamen atıldı.

Bunu takip eden yıl Paris’te Picasso’yla tanıştı ve kübizm akımından etkilendi . 10 yıl sonra Londra’da Stefan Zweig onu Sigmund Freud’a tanıttı. 1923'te Madrid’de Luis Buñuel ve García Lorca ile tanıştı. Bu isimler Daliyi derinden etkileyen ve değişimine yol açan isimlerdi.

Dalí böylece değişti. Görünümüyle de. Başlangıçta ki uzun saçları; ağzından hiç düşmeyen piposu daha sonra kısacık biryantinli saçlı spor kıyafetli asık suratlı birine dönüştü. Günlük yaşamı; entelektüel bir söylemin ve lüks bir yaşamın çevresinde dönüyordu. Buñuel’le ‘Bir Endülüs Köpeği’ filmini sahneye konmasına yardımcı oldu. Ama. Buñuel.’i dinsizlikle suçlayarak ikinci bir filmden uzak durdu. Buna karşın García Lorca’yla çok yakın bir arkadaşlığı oldu. 1925-36 yılları arasında uyumlu bir dostlukları oldu.

Kadınlar pek ilgisini çekmiyordu. Onlar “sadece erotik fantezileri için gerekli”ydiler.

Dali’nin fikrini değiştiren olay 1926’da Gala’yla tanışmasıyla gerçekleşti. Gala; bir Rus avukatın kızı ve sürrealist şair Paul Eduard’ın eşiydi. Onu ilk defa Cadaquez’de Akdeniz’in Catalan kıyısında Hotel Miramar’ın karşı terasında gördüğünde eşiyle beraberdi. Ertesi gün saat 11'de plajda buluşmak üzere sözleştiler. Dali bu olayı tamamen sembolik bir biçimde hazırlamaya karar verdi.

Soyundu. Elbiselerini, göğüs uçlarını, kıllarını, göbek deliğini ve esmerleşen tenini gösterecek şekilde kesti, katladı. Boynuna inci bir kolye, kulağına bir kırmızı bir sardunya taktı. Traş olurken yaralanmasından esinlenerek kendi kanını süründü. Bunu balık kuyruğu, keçi gübresi ve yağla karıştırdı. Ama pencereden Gala’yı, özellikle de çıplak bronzlaşmış sırtını görünce, bu ölümcül ritüele son vererek üzerindeki partallığı ve bu vebalı tutkuyu soyunmaya karar verdi.

Birkaç ay sonra tamamen aşık olarak birlikte yaşamaya başlayacaklardı. Ve o andan itibaren Gala; Dali için bir aşık, bir arkadaş, esin perisi ve resimlerinin değişmeyen modeli , danışman ve herşeyin ilersinde varlığının yöneticisi olacaktır. Port Lligat’de hayatlarının evlerini kurdular.

İlk önce İspanya İç Savaşı’ndan daha sonra Dünya Savaşından kaçmak için tüm dünyayı gezdiler. Dali şöyle açıklar düşüncesini:

Her zaman anarşist ve aynı zamanda da monarşisttim. Her zaman burjuvaziye karşıydım ve hala da öyleyim. Gerçek kültürel devrim monarşist prensiplerin restoresiyle mümkündür.’


Ama 1934'te beş yıllık aktif bir işbirliğinden sonra artık eski sürrealist arkadaşlarından ayrılmış ve küçük burjuvaya dönüşmekle suçlanır olmuştu. Çünkü politikadan kaçıyordu:


Beni ne marksizm ne politika bir parça bile ilgilendirmiyordu. Politika bir kansere benziyordu.


Newyork’a yerleşti, ama arada sırada geri dönüyordu. Örneğin faşistler arkadaşı Garcia Lorca’yı öldürdükten ya da Nazilerin istilasından sonra...Ancak, Kuzey Amerikalılar tarafından aranılan, sevilen, iyi ücret ödenen biriydi.

1966'da Newyork modern sanatlar müzesinde 1966'de ona bir retrospektif adadılar. Beuborg’daki bir diğer sergi için 1979'a kadar beklemesi gerekti. 3 sene sonra 10 Haziran 1982'de Dalí'nin çok sevdiği karısı, menajeri, modeli ve ilham perisi Gala hayatını kaybetti

Gala'nın ölümünden sonra yaşama isteğini kaybeden Dalí, karısının öldüğü ve gömüldüğü Púbol Kalesi'ne yerleşti ve münzevi bir hayat sürmeye başladı. O zamandan sonra nerdeyse resim yapmayı bıraktı. Dali , Gala’nın mezarının olduğu Pubol’e yerleşti ve son eserlerini verdi.

Bütün akımları tanıyıp; olası bütün etkilerden geçtikten; tüm çılgınlığıyla o devasa eseri ‘Babil Kulesi’ni oluşturduktan sonra; Salvador Dali sanatı boyunca uzayıp giden bir ipi farketti. Bu ip görünmez bir şekilde daha Breton’la bile değilken gerçekleştirdiği ilk sürrealist eseriyle, gerçek anlamdaki sürrealist eserlerini birbirine bağlıyordu.

Freud’un içten ve ve fanatik olarak tanımladığı, Dali’nin gözleri; hep büyüleyici bir dünyayı keşfediyordu. Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala’dan ayrılmadı, kendine duyduğu ihtiyaçtan daha fazla bir ihtiyaçla ona bağlıydı.

“Beni ölesiye sevindiren resimler yapıyorum, beni derin bir duyarlılıkla esinlendiren şeyleri ele alıyorum ve bunları dürüstçe resmediyorum.”

“Gerçek bir ressam en sıradan şeyler karşısında en sıra dışı fikirleri üretebilen kişidir “ der ve

En meşhur eseri olan Belleğin Azmi' ni yapar, 1931 yılında... Yumuşak Saatler ya da Eriyen Saatler olarak da bilinen eserde, geniş bir kumsal manzarası önünde eriyen cep saatleri resmedilmiştir.(Blog başlığındaki resim) Eser genel olarak, katı ve değişmez zaman kavramına karşı bir protesto olarak yorumlanır. Ancak Dalí sonradan bu resmin ilhamını, sıcak Ağustos güneşi altında erimekte olan bir Camambert peynirinden aldığını yazacaktır (!)

Kusurların kutsal bir yanı olmuştur hep. Asla onları düzeltmeye kalkışmayın Hatta tam tersini yapın. Onları usa vurun, iyice anlayın. Ancak o zaman onları yüceltebilirsiniz.”

Pubol Şatosundaki yangından kurtulduktan sonra; 23 Şubat 1989'da Figueras hastanesinde, 84 yaşında öldü. Cesedi ilaçlandı; ve Figueras’daki müzesine hakim olan dev kubbenin altına gömüldü.

Ve Dali İstanbul’da...

Dali, 33 yağlıboya, 113 çizim, 123 grafik, 12 litografi çalışması , Destino adlı çizgi filmi ve çok sayıda fotoğraf ile Türkiye’nin gördüğü en büyük ve en pahalı sanat projesi olarak, İstanbul -Emirgan’da Sakıp Sabancı müzesinde konuk şimdilerde…

4 saat yetmiyor onunla baş başa kalmaya. Hayret, şaşkınlık ve hayranlıklar içinde bir başka boyuta yol alıyorum saatler boyu. Evrensel ve muhalif düşünceleri, saplantıları, gerçeküstü dünyası , düşlerini bir cebime, en büyük aşkı Gala’yı da öbür cebime tıka pasa doldurup ayrılıyorum müzeden.

Boğazın karşı yanında sahiplerini yitirmış yalılar yanıyor ışıl ışıl... Ilık ve ıslak bir lodos yalıyor yüzümü. Telaşlı balıkçı tekneleri ve kocaman gemiler salınıyor nazlı nazlı Boğazın akıntılı sularda. Atkısına sıkı sıkı sarılmış bir adam, şansına son anda vuran pul pul istavritleri çekiyor denizden ve oltasını topluyor. Evinin yolunu tutacak birazdan.

Dali’ nin düşlerinin gizemli dünyası ile Boğaz’ın o masalsı, büyülü atmosferi nasıl da yakışmışlar birbirine…


En fazla 24 saat sonra bozkırlarıma döneceğim yeniden. Yol arkadaşım Sema'nın sıcacık koltuğuna biraz daha sokulup, bir düşten uyanıyorum. Hüzün aniden inen akşam gibi iniveriyor ruhumun dehlizlerine...


Ve

"Sistemli olarak kargaşa yaratmak gerekir; yaratıcılık böyle özgürleşir.Yaşamı yaratan çelişkidir " diye fısıldıyor kulağıma Dali...




Kaynak: http://www.daliistanbulda.com/
http://tr.wikipedia.org/wiki/Salvador_Dal%C3%AD
http://www.toplumdusmani.net/kimdir/salvador-dali/


 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..