Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '12

 
Kategori
Tenis
 

Nasıl anlatılır 6 saatlik Tenis finali

Nasıl anlatılır 6 saatlik Tenis finali
 

TENİS


Mustafa Denizli, dün gece bir spor programında ‘’çatapatlardan bomba yaptık’’ diye tarif ettiği akibeti meçhul futbolumuzun ilgisizliğine, sevimsizliğine ve heyecan vermeyen gidişatına Fransız kalanlardan biriyim artık. Bunu başaranlar, girilen labirentten çıkış yolunu nasıl bulurlar bilmiyorum ama  55 yıldır sporun içinde olan biri için bu günlerde ister basket olsun, ister voleybol veya tenis, sıkı bir müsabaka  insana çok daha fazla keyif veriyor, futbol gibi vefasız bir sevgilinin ihanetini bir nebze olsun unutuyorsunuz.

Avustralya Açık Tenis turnuvasının muhtemel finalistleri Sırp Djokoviç ve İspanyol Nadal idi ve de öyle oldu. Öyle de olunca müthiş bir final oynanacağı belli oldu. Oldu da, böyle bir final olacağını da herhalde kimse tahmin edemezdi. 

Dün Bank Asya liginde iki maç 7-2 sona ermişti ve bunların bahis oranı 1 e 440  vermiş. İddaa oyununda  tenis maçı var mıdır bilmiyorum ama maç suresi bahse girseydi herhalde maç süresinin 6 saat süreceğini pek tahmin eden olmazdı..

Eskiden Kırkpınar’da Kel Aliço’nun, Adalı Halil ile olan güreşleri  sürermiş bu kadar uzun süreler.. Onlar da zormuş elbet, yağlı yağlı, sıcak ve saatlerce güreş ama ağır.

Sabah kalktım, epey seyrettim. Ne Nadal, ne Djokoviç birbirlerine pek üstünlük sağlayamıyor. Oyun araları gazeteye göz gezdirdim. Hatta bir yandan yan gözle maça bakarken gazeteyi bitirdim. Devam.  Maç bütün zevkiyle devam ediyor ama hanım sitem etmeye başladı. Yahu bey diktin gözünü bir tenis maçına  saat kaç oldu?.Ekmek mi alınacak, su mu?. Birazdan karnın da acıkır, oturdun kaldın. Haklı ama gel de bırak maçı. Bırakamıyorsun ki?.

Hakem kronometre tutmuyor ki. futbol olsa, kandırması kolay.  10 dakika kaldı biraz sabret der geçersin. Nadal ile Djokovic maç yapmıyor sanki, birbirini pataklıyor kortta. Çaresiz kalktım gittim, market,  fırın ne gerekiyorsa aldım geldim. Aaa maç hala aynı devam. Hem de aynı tempoda. Kıran kırana.  Kamera bir Djokovicin eşini, bir Nadal’ın hocasını gösteriyor. Nadal’ın hocasının artık soğukkanlılığından eser yok. Djokovic’in eşi ise heyecandan ha düştü, ha düşecek. Renk beniz gitmiş. Bu arada Djokovic tişort değiştirmiş, ben fırına giderken siyahtı, şimdi beyaz olmuş. Başka neler değişti bilmiyorum ama sahada bu iki muhteşem sporcunun kazanma hırsı tam gaz devamdı.

Evet. Oynadıkları bu finalin sonunda güzel paralar alacaklar işin bu tarafı ayrı ama 35 derece sıcakta tam 6 saat  nasıl dayanabilirsiniz?. 6 saat sonunda o gözle takip edilemeyen servisleri nasıl atabilirsiniz?. Ve bunları yaparken, bir yandan sıcağa, bir yandan yorgunluğa dayanmaya çalışırken, oyun içinde rakibin zayıf tarafını keşfedecek durumu nasıl yakalar ve o topu oraya gönderebilirsiniz?. O taktiksel  analizleri nasıl yapabilirsiniz?.

Sonuç ne olursa olsun, kim kazanırsa kazansın, galip sayılır bu yolda mağlup. Sonucu 3-2 biten maçın ne yazık ki tek galibi olacaktı. Djokovic oldu. Nadal da olabilirdi.

Tenis tarihinde,  Açık turnuvalarının bu 6 saatlik maçı bir de rekormuş aynı zamanda.

Her iki sporcu da bu muhteşem maçla tenis tarihine altın harflerle yazılmıştır mutlaka. 35 derece sıcakta, 6 saat  hiçbir şey yapmadan ayakta durmaya çalışsak beceremeyiz. Onlar  kazanmak için inanılmaz bir mücadele örneği verdiler, bir resital sundular adeta.

Sporun güzelliğini doya doya yaşadılar tribünlere ve Tv lerdeki milyarlarca kişiye.

Bizim televizyonlarda  Rizespor-Adana maçı vardı.  Giresun-Akhisar maçı vardı.  Akşam spor  programlarında ise  federasyon başkanının istifa edip etmeyeceği  tartışılıyordu.  Konuşmalar uzayıp gidiyordu. Mesnetsiz çözümsüz.  Uzadıkça sıkıyordu.

Djokoviç, Nadal maçı ise uzadıkça, güzelleşiyor, uzadıkça heyecan veriyor, sporun gerçeğini seyretmenin keyfine varıyor, işte spor bu diyordunuz.

Bu muhteşem güzellikler sona erince de ne yazık ki acı gerçekle baş başa kaldığınızı hatırlıyor, üzülüyorsunuz.

Sporun bunca güzelliği varken, biz neden hep çirkinlikleriyle uğraşıyoruz  ve neden buna mecbur bırakılıyoruz?... Çatapatları yok etmek varken, neden bomba haline getiriyoruz?...

Nüfusu İstanbul kadar olmayan ve halkının yaş ortalaması 37 olan Belarus'tan, Victoria Azarenka'nın Şarapova'yı nasıl perişan edip şampiyon olduğunu  bir düşünün, cevabı da bulmuş olursunuz.

 

 

 
Toplam blog
: 465
: 918
Kayıt tarihi
: 15.01.09
 
 

İstanbul doğumluyum.. İstanbul'un  tramvaylı döneminden bu şehirde yaşıyorum. Gençlik yıllarında ..