Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '11

 
Kategori
Siyaset
 

Nasıl bir anayasa?

Nasıl bir anayasa?
 

Vatansız  bir kısım liberallerin sürekli ağızlarında geveledikleri “tarafsız” bir anayasa, aslında nasıl bir şeydir?

Vatansız liberaller, “tarafsızlık”tan “kimliksizliği” kast ediyorlar. Buna göre tarafsız bir  anayasa, içinde, hiçbir sosyolojik kimliğe atıfta bulunmayan bir anayasa olmalı.

Buna göre herhangi bir toplumsal kimliği anan anayasalar etnik kimliğe atıfta bulunmaktan dolayı tarafsız sayılamazlar.

Vatansız liberallerin anayasa tasarımcılarından Mustafa Erdoğan, “Anayasa Hukukuna Giriş” adlı kitabında anayasaların dibacelerinden bahsederken ne hikmetse çağdaş liberal demokrasilerdeki anayasa örneklerinin, kime yazıldıkları ile ilgili toplumsal kimlik atıflarını görmezden geliyor.

Şüphesiz  ideal bir anayasa toplumsal bir mutabakat metni olmalıdır. Toplumun her kesimin temel haklarını teminat altına alan bu metinler  kimlik sahibi toplumlar içinde oluşurlar.

Bir anayasa  kendi başına bir toplum yaratmaz, yaratamaz. Hiçbir toplum, adını anayasasından almaz. Anayasalar, toplumlarının kimliklerini taşırlar.

Anayasalar, kültürel ve tarihsel olarak bütünleşmiş ve soyut kurallar etrafında çok uzun zamandır beraber bulunan toplumların hukuk özlemlerinin nihaî ifadesidir.

Dolayısıyla anayasalar ile uluslaşma arasında tartışılmaz ve kopmaz bir ilişki vardır.

 Meselâ Amerikan bağımsızlık savaşı, edinilmiş kurallar çevresinde bir arada ayrımsız şekilde yaşamak arzusunu izhar eden ve uluslaşmak arzusunu taşıyan, bu arzunun çekirdeğini Amerika’ya ekmiş insanlarca yapılmıştır ve ABD Anayasası bu arzunun mahsulüdür.

Keza Fransız Anayasası, “kurallı hayatı”, keyfî otoriter hayata tercih eden ve bu konuyu bir ortak kimlik unsuru sayan insanların ürünüdür.

İngilizler  bir anayasaya sahip olmamakla beraber, varlığı ve hükmü tartışmasız bir örf ile hukuk ve siyaset sahalarını, sürekli tadil ederler.

Dünyanın en büyük işkencehanesi olmuş, enternasyonlist SSCB dahi sözde  bir mutabakat metni edinmek ihtiyacını duymuştur. Ve bu metni tek bir dille yazmıştır: Rusça!

İyisiyle kötüsüyle bir anayasa sahibi olan bütün ülkelerde, anayasanın bir ve yalnızca bir toplumsal kimliğe ait olması, toplumsal kimliklenme gereğinin ve gerçeğinin hukuku yönlendirmesi, hukukça tanınması anlamına gelmektedir.

Hukukun herkes için ve her zaman geçerli olması demek, “herkesin” kimliksiz, dilsiz ve nötr olması gerektiği anlamına gelmez.

Meselâ ifade hürriyeti ile ilgili ulusal hukuk kısıtlamalarının söz konusu olabileceğini söyleyen ve meselâ Almanya’da ezanın yasaklanmasını mazur gören Mustafa Erdoğan, aslında toplumsal kimlikten ve uluslaşmadan ayrı bir hukukî keşif sürecinin olamayacağını görememekte veya gizlemeye çalışmaktadır.

Demek ki anayasaların teşekkülü ile uluslaşma arasında kaçınılmaz, kopmaz ve tartışılmaz bir münasebet vardır. Hukuksal olarak ayrımsız bir toplumdan bahsedebilmemiz için öncelikle o toplumun  herkese ait tartışmasız bir ve yalnız bir adının veya “markasının” bulunması icap eder. Çünkü yazılacak mutabakat metninde kimin mutabakatının aranacağının cevabı ancak böyle verilebilir.

Eğer ulusal bir tartışmasız egemenlik alanınız yoksa, “rızaya” dayanan bir   hukuki üst mutabakat metni yaratmanız imkânsızdır.

Eğer anayasanız etnik kimliklere atıfta bulunuyorsa bu, ancak toplumunuzu bir bütün olarak görmediğiniz ve bütünlüğü meydana getiren soyut kuralları, örfü ve kültürü önemsemediğiniz ve bunların yaşaması için gerekli olan ulusla egemenliği de umursamadığınız anlamına gelir.

Uluslaşmış toplumlarda  etnik kimliklerin sayıldığı anayasalar yapamazsınız.

İçinde uluslaşmamış toplulukların anıldığı sözde anayasal metinler, ancak etnik çatışmaların yaşandığı, uluslaşmamış toplulukların nüfusça bir birine yakın olduğu harita devletlerinde, sözde halk idarelerinin keyfî tasarruflarını meşrulaştırma aracı olarak iş görürler.

İşte Türk Anayasası bu kabile devletçiklerinin sözde anayasalarından biri haline getirilmeye çalışılmaktadır. Ki bu metinler esasında, ancak sömürgeciler tarafından tasarlanmış ve ilgili kabile devletçiklerinin  sözde vatandaşlarının hiç birinin umurunda olmayan metinlerdir.

Türk adı anayasanın zorlamasıyla edinilmiş bir marka veya mutabakat markası değildir. Aksine, kendi, başına bir anayasa oluşturabilecek bir uluslaşmış toplumun tarihi ve tartışılmaz adıdır.

 Yeni anayasanın bu adı görmezden gelmesi, hukuk eliyle Türk yurdunun Afganistanlaştılması, Iraklaştırılması, Sudanlaştırılması anlamına gelecektir.

Tarafsız olmak Türk hukukunun  özelliğidir, Türksüzlük değil…

Ne mutlu Türküm diyene!

 
Toplam blog
: 153
: 503
Kayıt tarihi
: 11.02.11
 
 

Eczacıyım, memlekete meraklıyım.....