Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '16

 
Kategori
Siyaset
 

Zaman akıp geçerken...

Bir aralar Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın gündemi, “Türk Tipi Başkanlık” ve “Türk Tipi Anayasa” idi.

Parlamenter rejimin miadını doldurduğunu ifade etmişti, Sayın Erdoğan. Tabii ki geçmiş dönemlerde meclisin, siyasetin neden olduğu kaos ve darboğazları aşmada yetersiz olduğunu biliyoruz, en azından okuduklarımızdan meclisin, siyaseten tıkanıklık durumlarında siyasete yeni bir soluk veremediğini biliyoruz.

Yalnız, ülkemizin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ’nün iradesiyle de 1946 yılında “çok partili hayata” geçildiği unutulmamalıdır. Demokrasinin anlam kazanması, çoğulculuk veya çoğunluk anlayışının tahkim edilmesi, çokseslilik, farklılıkların temsili, demokratik parlamenter sistem sayesinde gerçekleşmiştir. Tabii ki, Türk Siyasal Tarihinde hiç istemediğimiz ve olmasını tasvip edemeyeceğimiz hadiseleri de parlamenter sistem içinde tecrübe ettik. Askerî darbelere maruz kaldık... Muhtıralar verildi... Siyasetçilerimiz, defalarca şapkalarını alıp gitmek durumunda bırakıldılar...

Ama ne ki, meclisli bir siyasal sistem sayesinde de hâlen siyasî varlığımızı sürdürmekte; ve birçok ülkeye nazaran uygar dünyayla etkileşim içindeyiz.

* * *

Gerçekten de Cumhurbaşkanını, diğer AK Parti idarecilerini ve ilgililerini anlamakta zorlanmaktayım. Türkiye’nin birinci meselesi, artık açık-seçik de olsa zımnen de olsa geçmişle hesaplaşmak olmamalıdır. Türkiye’nin sorunu, rejimden ziyade devletin tepesinde bulunanların, ne kadar ülke menfaatlerine ve hedeflerine uygun siyaset tayin edip izledikleridir.

Gerçekten de zor günlerden geçmekteyiz. Hemen hemen her gün ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgelerinden şehit haberleri gelmekte, gencecik insanlarımızı terör belasına kurban vermekteyiz. Türkiye’de iki faktör bizleri uzun vadede etkileyebilecek potansiyele sahip. Gerçekten de bu aralar pek gündemde olamasa da “işsizlik”, “istihdamda daralma”, Türkiye’nin ekonomik büyümesi ve kalkınması bakımlarımdan önemli bir potansiyele sahiptir.

* * *

Geçenlerde Türkiye İstatistik Kurumu, ülkemizin nüfus görünümünü açıkladı. 78 milyona dayanmış durumdayız. Ülkemiz, iktisatçılarında belirttiği gibi, “genç ve dinamik” bir nüfusa sahip. Bu gençlerin ülkelerinden umutlarının ve beklentilerinin kesilmemesi, en az “başkanlık rejimi” veya “Türk tipi anayasa” kadar önemli olsa gerek.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidar olma serüveninde belirlediği ilkeleri neydi? Şeffaflık, hesapverebilirlik, istikrar...

Yönetimde istikrar, ekonomik ve sosyal kalkınma, AK Parti’nin önem verdiği hususlardı. Ama, ne olduysa oldu ve ülkemiz, bir “terör girdabına” çekildi. Analar ağlamasın şiarıyla insanlara empoze edilen bir süreç, buzdolabına kaldırıldı. Türkiye’de sorunlara sadece siyaset ayağıyla bakıyoruz. Ekonomik büyümede olsun, dengeli kalkınmada olsun, istenilen düzeyler tutturulamamakta ve hedefler yeniden revize edilmekte.

Evet, işsizlik...

Türkiye’de işsizlik ve terör, bence aynı önem derecelerine göre değer görmeli ve ele alınmalıdır. İşgüzar yazar-çizerler tarafından 30 yıldır yaşadığımız “terör sorunu”, Kürt halkının bir sorunuymuş gibi ele alınmakta, toplumumuzun duyguları ajite edilerek ya da demagoji siyaseti güdülerek, cengaverlik taslanmakta. Okuduğum köşeyazarlarının, özellikle yandaş yazarların olayı değerlendirip yorumlamaları, daha çok PKK terör örgütü ve Kürt toplumu üzerinden yapılmakta. Türkiye’de PKK terör örgütüne destek veren Kürtlerin, ben çok fazla bir oranda olduğuna inanmıyorum.

* * *

Türkiye’deki sorun, ellerine silah alarak siyaset yaptıklarını zanneden bir örgütün, terör örgütünün etkisiz hâle getirilmesi sorunudur. Bencileyin, ülkemiz; terör sorununu ve işsizlik sorununu, aynı önem derecesinde ele almalı ve bu sorunların halli meyanında sonuca yönelik politikalar icraata koymalıdır. İşte, ülkemizin nüfusu 78 milyona ulaşmış durumda ve bu nüfusun “niteliği” de, niceliği kadar önemlidir. 1950’li yıllarla başlayan köyden kente göç serüveni köylülük ve kentlilik sürtüşmesini yaşamamıza neden olmuş, kırsal kesimden gelen geniş kitleler, kentlerde “arabesk kültürün” etkisi altına girerek, ve yine özellikle siyasetçilerimiz tarafından kullanılarak, ne geleneklerini koruyabilmişler, ne de geldikleri kent kültürüne adapte olabilmişlerdir.

Etrafımız kaynayan kazan misaliyken, sınırlarımızda terör örgütleri cirit atarken, nüfusumuzun niteliğinin niceliği kadar önem görmediği bir dönemde, teröre hemen hemen her gün şehit verirken, daha birçok farklı gündem maddeleriyle oyalanıp dururken...

Tek meselemiz, başkanlık rejiminin Türkiye’de nasıl uygulanacağı olmuş durumda...

Günlerimizi böyle geçirip gideceğiz.  

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..