Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '15

 
Kategori
Siyaset
 

Ne "barış" barış, ne "savaş" savaş, ne de "demokrasi" demokrasi

Ne "barış" barış, ne "savaş" savaş, ne de "demokrasi" demokrasi
 

renklinot.com


İşte bir oyundur oynanıp gidiyor. Yalnız bizde değil, bütün dünyada; hem kendi kendilerine yalan söylüyorlar hem de herkese… Millet ve insanlar birbirlerini kandırmak ve kazıklamak peşindeler.
 
Hepimiz barışı istiyoruz, değil mi? Amenna… İstemeyen ölsün.!  Ama gerçekten istemeyenler de var. Onların amaçları için savaş, kargaşalık, vurup kırma, insanlara eziyet etme… Ve sağda solda bomba patlatma çok daha geçerli araçlar. 
 
Siz bir sabır ediyorsunuz, iki sabır ediyorsunuz; ondan sonra üzerine varıp : “Sen savaş mı istiyorsun, al sana savaş…Bomba mı istiyorsun… Al sana bomba ..” diye kafasına bombaları atmaya başlayınca. Biraz nefes almak için, silah, mermi, gerekli donatımı elde etmek için…
 
“Biz barış istiyoruz…” diye bağırmaya başlıyorlar. 
 
“Peki, barış istiyorsunuz da, bu dağlarda kentlerde ölen 50 bin insanımız nasıl öldü?”  Diye sorduğumuz zaman bunun yanıtı yok.
 
Başları sıkıştı mı, “Biz barış istiyoruz…” diye yürüyüş düzenlemeler; elleriyle “V” Zafer işareti yapmalar. Genci ihtiyarı sokaklara dökülüp, bar bar bağırmalar. “Biz barış istiyoruz..” İnsanın artık böyle gösterileri görüp : “Hadi canım sizde…” diyeceği geliyor.
 
Onların da savaştıkları cephe bir değil. Bir de IŞİD’e karşı savaşıyorlar. Hem Suriye’de hem Irak’da, şimdi de Türkiye’de..
 
Türkiye de öyle…  Artık yalnız bir cephesi yok ki… IŞİD’çiler açık açık bize karşı cihad ilan ettiler. Eee .. sen de gidip, Suriye’de adamların üzerine uçaklarınla bomba atıp geliyorsun. Sen onu düşman görürsen, onlar da seni düşman görüp, seni her buldukları yerde gagalayacaklardır.
 
Ve bu savaşın sadece Suriye’de olması beklenemez. Her yerde… Çünkü, yasasını büyük Atatürk koymuş; “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır ve o satıh memleketin her yeridir..” 
 
Yani kısaca savaşa girdin mi, savaşı bir yerde, bir noktada tutamazsın. Her yerde savaşmak gerekir.
 
Yunanlılar Anadolu’ya girdiler de, Türk Kuvva-i Milliyeciler ne yaptılar… Her yerde, her dağda, her ovada onları gagaladılar. Canlarından bezdirdiler. Ama sonucu yine de düzenli ordu aldı. Çünkü Atatürk bunun böyle olacağını biliyordu.
 
Şimdi alanlara çıkıp bağırıyorlar: “Barış, barış, barış…” Barış istiyoruz. Herkes barış istiyor ama, bu alanlara çıkanlar çoğu kez alanlara teşvikle çıkartılanlar. Gerçek bir barıştan yana değiller. Alet ediliyorlar. 
 
Keşke, hep barış olsa, kimse kimseyi öldürmese… Ama hala dağlarda her gün 2-3 Türk genci şehit oluyor. Onlardan da öyle… Savaş devam ediyor. Çünkü aslında savaş onların işine geliyor.
 
Savaş sırasında yasa, düzen, otorite ortadan kalkıyor… O kentlerde yavaş yavaş denetimi kendileri ele geçirdiklerini sanıyorlar. Tabii bu da zahiri bir görüntü… İlk vuruşta dağılıyorlar. Sonra ne yapacaklarını şaşırıyorlar.
 
Barış aralıkları en çok onların işine geliyor, silah, mühimmat, mermi, donatım elde etmek için bu fırsatlardan yararlanıyorlar. Onun için işlerine geldiği zamanlarda, halkı sokaklara döküp, “Barış istiyouz… Barış!” diye bağırtıyorlar.
 
Yani her şey yalan: “Barış da yalan, savaş da…” Ne gerçek barış, tam barış; ne savaş tam savaş…
 
Çünkü bir bakıyorsun. Adam geceleyin dağda silahı çekmiş seninle savaşıyor. Gündüzleyin kente inmiş, bakkal çıraklığı yapıyor. Hani karşında düzenli bir ordu. Doğru dürüst bir ordu yok.. Çete savaşı yapıyorlar, gerilla savaşı yapıyorlar. Bunlarla düzenli bir orduyla savaşıldığı gibi savaşılmaz. Çünkü onların savaşı kalleşçe bir savaş. Bunu ordu biliyor ama baştakiler bilmiyor.
 
Elbette tümden savaşı unutmalıyız.. Bu sınırlar içinde ve bütün Orta-Doğu da barış içinde, kardeşçesine yaşamalıyız. Buna kimin itirazı var. 
 
Bunu istemeyenlerin!
 
Kim onlar: Yabancı güçlerin özendirdiği iç düşmanlar; silah kaçakçıları, bu illerde gözü olanlar; esrar-eroin kaçakçıları… Bütün illegal işlerin peşinde para kazanmak isteyenler… Bunlar insanları, “Özgür bir devlet istiyoruz…” diye kışkırtıyorlar ve bu güzelim yurdu bölmek istiyorlar.
 
Aslında hepimiz bu ülke içinde çok rahat yaşayabiliriz. Ama buna şiddetle karşı olanlar var ve bunlar gerçek yüzlerini göstermiyorlar. Gizli gizli şiddetle silahlanıyorlar.
 
Diğer yanda bir de “Demokrasi oyunu” oynayanlar var ki, onların da gerçek yüzleri demokrasiden yana değil. Demokrasi isteyenler insanların ve basının özgürlüğüne ve konuşma özgürlüğüne çok önem verirler. Durmadan, gizli yasaklar her yerde yer alıyor; gizli açık tutuklamalar her yerde vuku buluyor. Ve biz seyrediyoruz.
 
Gerçek bir Demokrasinin olduğu yerde başta “Güçlü bir Önder” bulunmaz. Büyük Millet Meclisi asıl gücü kendinde toplar. Tabii aslında gerçek bir Demokrasi de her zaman, Yasama, Yürütme ve Yargı birbirini denetler ve destekler bir biçimde görünür ve birbirinden bağımsız hareket eder ve her şeyden önce bu erklerin varlığı apaçık görülebilir. 
 
Yoksa “TEK ERK” bu erkleri ezip, gücü kendi elinde toplayıp, memleketi kendi istediği gibi yönetmek arzusuna kapılırsa, bir yerde, yarı yoldan döner. Ki Türk halkı birilerine bu konuda kırmızı kartını göstermiştir. Ama yine de anlamayan çok, şu medyadaki yasaklamalara, korkutmalara bakın…
 
Diğer yandan Demokrasinin olduğu bir ülkede, partiler ülkeyi yönetmek için vardır. Bunun için birbirleriyle yarış ederler. Yoksa ülke zor durumdayken “Ben sorumluluk almıyorum..” demek, bir bakıma bu ülkeye ihanettir.
 
Hadi tek parti, tek başına seçildiği zaman, onun rahatlığını bir derece anlamak mümkündür. Ama tek parti tek başına seçilememişse; ülkede bir koalisyona ihtiyaç varsa; mutlaka partilerden biri ya da ikisi gerçekten yönetimde bulunmayı ister ve hükümet kurmaya katılır. 
 
Sorumluluktan kaçmak olmaz. Sorumluluktan kaçan parti parti değildir.
 
Tabii, koalisyon ortaklarının güçlerini ve haklarını teslim etmeyen en güçlü parti de gerçek görevini yapmıyor, demektir.
 
Madem ki millet size oy veriyor. Bu ülkeyi yönetmeye talipsiniz, demektir.. Öyleyse yönetin! Meydandan kaçmak demek, ne demek!
 
Kavramların içini boşaltıyoruz. “Barış” barış değil, “Savaş” savaş değil; “Demokrasi” demokrasi değil…
 
Bir yalanlar oyunu oynuyoruz ki… Hiç sormayın gitsin!
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..