Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Ne istediğini bilmek

Ne istediğini bilmek
 

Daha evlenmeden tutkularının esiri olmuş nice genç kız nice delikanlı vardır. Alışverişte, evde, bağda, bahçede, törenlerde, yolculuklarda, sokakta, okulda, sıralarda, dairede… İnsan kalbinin attığı aklınıza gelecek her yerde, akıldan yoksun duyguların başıboş gezdiğini görmüşümdür. Daha iyisine, güzeline, kolayına sahip olma güdüsü bir amaç hâline gelmiş, her işimizde öne, doymak bilmeyen aç gözlülüğümüzü koşmuşuzdur.

Evlilik çağındaki iki kişi konuşuyor. Erkek, karşısındakine hayatın anlamını çeşitli örneklerle anlatıyor. Kızımız dinliyor. Dinlemiş görünüyor. Konuşma bittikten sonra, kızımız: “Anlattıklarından hiçbir şey anlamadım! Hayal dünyasında yaşıyorsun?” diyerek empatisizlik yapıyor. Delikanlı, çaresiz, hiç sevmediği havadan sudan mevzularla kızla iletişim kurmaya çalışıyor. Birkaç gün sonra bir telefon geliyor: “ Düşündüm, olmaz, bir daha beni arama!” Demek ki kazın ayağı öyle değil!

David Hume, 18. yüzyılda ballandıra ballandıra, “Akıl, tutkuların kölesidir, efendim!” demiş. O, bunu söylerken felsefeyi şart koşmuş. Nerden bilsin, tutkuların 21. yüzyılda insanın başını derde sokacağını? Tahmin etseydi biraz da çaresini karalardı.

Bu vakada akıl işe karış mı karışmamış mı? Akıllı olan erkek mi, yoksa kız mı, karar sizin. Şu açık ki, kaybedecek olan biri var. Tutkularının himayesi altında yaşayan, karşısındakine söz hakkı vermeyip ön yargıları işe koşan, eylenceye, maddiyata önem veren, zora gelince sıkışacağını anlayan, laf üzerinde kayık yüzdüren, içi boş boya küpüne değer biçen kız veya erkek, zamanı gelince bulut olup uçup gidecek.

Belki de; gerçeğe ulaşmak isteyen, sevgi adıyla sarılılan ilişkinin altındaki içtenliği, sadakati inanç kisvesine sokmaya çalışan, karşısındakine önemli olduğunu hatırlatan denemeydi delikanlının davranışı.

Kızımızın felsefesi de bayağlık, sıradanlık üzerine kurulmuş olmalı ki, bilgece tavrın karşısında, kurtuluşu sıradanlık üzerinde gördü. Nice evliler bilirim, sıradanlıklı, içten anlaşmalı. Maalesef , yalanlarla çevrenmiş saltanat çanları çatur çutur etmeye başlamış, kafalarda dur durak bilmeyen şiddete yeşil ışık yakılmıştır. Ötesine gidip, çocuk sahibi olup da delişmen yaşantıya tuz biber eken beyincikler de türememiş değil.

Peki, çözümsüzlüğün nedeni ne? Daha ilk tanışmadan itibaren yanlış yapılan eylemler dizgisi neler olabilir? Siz düşüne durun. İster önceden belirlenmiş gözlerle dünyaya bakma deyin, ister bu gözlerde, ilişkileri koşullandıran bir başka kuvvet var, deyin. Ben cevabı vereyim:

Hume’nin misal teşkil eden hayatı bizi doğruya götürüyor. Hoşgörüden, nezaketten uzak ilişkiler bizi bu hâle getirdi. Bazıları “nezaketi” “erdemlilik” kavramı ile değiş tokuş yapar. Gerçi o dediğiniz ya da anlatmak istediğiniz “erdemlilik” Shakespeare’in fedaileri olan Romeo ile Juliet’te kaldı.

O devirlerdeki sevgi ile zamanenin sevgisi, tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış, söyleminde netlik kazanır.

Konuyu biraz daha çatallaştırmak babında şöyle bir çıkarıma da gidebilirim: Delikanlımız, geçmişini; geçmişten aldığı bilgi, yaşayış ilen kendini; kendinden hareketle içinde yaşadığı çevreyi içselleştirmiştir. Edinimlerini gönül imbiğinden geçirdikten sonra deneyim kisvesine dönüştürmüştür. Oysa kızımız böyle düşünmüyor. Nedeni ne ki?

Kendinden uzak bilinçsiz yaşamak. Bilinç, fark etmeyi gerekli kılar; aklı esas metot olarak kabul eder. Duygular, akıldan bir adım önde olduğu zaman, eylemlerimiz duygularımızın egemenliği altına girer. Başaramama korkusunun temel sebeplerinden biri de akıldan yoksun duygu, duygudan yoksun akıl değil midir?

Eğer Schopenhaure olsaydı, bu iki genç:

“Arzulara teslim oldukları sürece kalıcı mutluluğa ulaşamazlar!” derdi. Elimizi kolumuzu bağlayan arzular, bitmek bilmeyen hayallerin tohumudur. Arzular gördüklerimiz, yaşadıklarımız kadar bizi sarmalar, dediğini yaptırır. Bu durumda biri çoban oluyor. Dikkate şayan olursa, karmaşık bir denklem gibi görünen oluntunun aslında “ben”le başlayıp “ben”le bittiği görülecektir…

Evlenecek olanlara felsefe okuyun demiyorum. Düşünün! Zira düşüncelerdir doğruların kapısını aralayan. Anlam vermek, düşünmekle başlar. Düşünmekse zaman ayırmayı gerekli kılar. Zannımca kızın sorunu da buydu…

 
Toplam blog
: 35
: 799
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

Eğitmen ..