Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '08

 
Kategori
Güncel
 

Ne olduk dememeli, ne olacağız demeli. Galiba!

Ne olduk dememeli, ne olacağız demeli. Galiba!
 

Yıldızlara ulaşmak isterim bazen huzuru bulmak için. Ya da dünyanın en ıssız yerine kaçmak isterim. Ama ikisinin de korkaklık olduğunu ve de imkânsız olduğunu bildiğimden güler geçerim kendime.

Evde huzuru yakalasanız, dışarıda kaybediyorsunuz. Bazense tam tersi.

2008 Huzursuzluklarda bir önceki yılla yarışacak gibi hızlı giriş yaptı.

Huzurun olmadığı bir ortamdan ne beklenebilir ki? Her şey tepetaklak.

Gencecik yürekler bir daha atmamak üzere duruyor.Çaresizce ağlamak ya da bir of ! Çekmenin dışında ne yapabiliyoruz? Hiç. Koskocaman bir hiç.

Konuşuluyor, yazılıyor. Yazılıyor, konuşuluyor.

Eeee...

Sonuç?

Farkındasınız hepiniz aslında çözümsüzlüklerin çözülemeyişinin, ama sanki bağlanmışız. Susuyoruz. Ve ölüyoruz.

Bir kaza, bir patlama, bir deprem, bir, bir...

Yatağında ölene rastlanmıyor artık.

Alıştık mı? Alıştırıldık mı?

Yaşamıyoruz, yaşatılmıyoruz.

Küreselleşmenin demokrasi, insan hakları gibi konuların yükselmesindeki payı nekadar yüksekse, alt kimlik, etnik köken ayrışmasındaki dalgalanmayı sağlama payı da bir o kadar yüksek.

Belki cahil diyeceksiniz ama bana göre küreselleşmenin açılımı sömürgecilik.

İnsanları ürkütmemenin yolunu bulmuşlar işte. Dünyadaki en büyük silah entrika ve toplumsal yozlaşmayı bir millete yayabilmek. Ondan sonrası çorap söküğü ve o karışıklıktan batan geminin malları hesabı. Bizim milletimizin üstünde hep denendi ve denenmeye de devam edilecek. Yenilen güreşçi güreşe doymaz malum.

Diğer milletlerde daha ilk etapta havlu atmalarına gelince demek ki onlar millet kavramını özümseyemediklerinden pes ediyorlar. Bu milletin cidden özünde farklılık var. Yoksa bukadar kalleşliğe, bıçak sırtı yaşamaya...

Devletin bu millete yapacağı en önemli hizmet bir olduğunu devamlı hatırlatması. Bir bütün bütünlüğü bozulmadığı sürece güçtür ve vardır. Tek elden ses çıkmaz. Toplumsal dejenerasyondan kurtulmalı ve ben değil biz olduğumuzda var olacağımızı anlamalıyız, hemde hiç vakit kaybetmeden.

Gençlerin ağzında bile geçmiş özleminin olmasının sebebi de bu ben merkeziyetçiliğin aşılanması sinsice.

Böl parçala ama nasıl olursa hiç fark etmez. Her yol mubah zihniyetindekilere ancak biz canız birimiz açken hepimiz açız, birimiz ağlarken hepimiz ağlarız tavırları şamar olur. Bin bir yüzlere...

Her şey bir kenara da son günlerde çocuklar için o can alıcı, içimi sızlatan ilanları görmek çok üzücü. Bu çocuklar eğer organ nâkili olmazsa daha yaşamın baharında solacak çiçek gibiler. İngiltere bile organ nâkili için izin olayını kaldırma kararını aldı. Bizim din büyüklerimizde organ nâkili için onay verdi. İllaki kötü bir olayın başımıza mı gelmesi gerekiyor?

Daha vahim olan organ nâkili için insanların bağış yapmaması yüzünden organ mafyalarının elinde insanımız helede çocuklar ölüp gidiyor. Etik olarak baktığımda kendimi katil gibi hissedip ürperiyorum.

Bir yandan hayata tutunmak için çırpınan bir canı kurtaracaksınız, diğer yandansa insan etinden beslenenlere fırsat doğurmayacaksınız.

Allah’ım bundan büyük sevap var mı?

Ben her zaman yüce yaratanın bize verdiği sınırın ötesine asla geçemeyeceğimize inanırım. Eğer Yaratan istemeseydi bilim asla organ nakliyle bir insana yaşam şansı veremezdi.

Ben bu konuda daha duyarlılık bekliyorum özelliklede din adamlarımızdan.

Dinimiz o kadar mantık dini ki;

Yaşamla ölüm arasında pamuk ipliğine bağlıyken...

Yaratanın mucizesiyle bir başkasının organıyla nefes almak.

Yaratan istemese olur mu?

 
Toplam blog
: 334
: 456
Kayıt tarihi
: 26.07.07
 
 

Yaşama değer veren bakış açısıyla biraz antika sayılabilecek düşüncelere sahip bir insanım. Geçmişte..