Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '10

 
Kategori
Güncel
 

Neyin siyaseti?! "Sözün bittiği yerdeyiz!"

Neyin siyaseti?! "Sözün bittiği yerdeyiz!"
 

Bize siyaset konuşmayın diyorlar.
İki ayda ellinin üzerinde şehit vermişiz. Neyin siyaseti ?!!
Bize siyasete bulaşmayın diyorlar.
Bir insanın canının, bir milletin geleceğinin siyaseti mi yapılır halkın içinde!
Allah aşkına susalım mı?
Susarsak soğukkanlı vatandaş, susmazsak istismarcı , siyasi ya da "galeyana gelmiş"lerden mi olacağız?
En aykırı, en yanlış, en hain cümlelerle kamuoyuna seslenip, sonra da bunun adına "basın özgürlüğü" diyenler varken bu ülkede; bizler, vatan, millet, rejim, bayrak sevdalıları mı susmalıyız?!
Bunları konuşmaktan işte bu denli korkanlar, asıl onlardır şehitler üzerinden ya da dönen bu kirli tezgâh kanalıyla siyaset yapanlar!

23.08.2009 tarihinde bir yazı yazmışım buraya "Açılım Sevdası" başlığıyla.
O zaman, yazımdaki sonuca ya da benim gibi düşünenlere tepkili olanlar vardı ama süreç malesef ki bizleri haklı çıkardı! Fakat tabii ki belirli bir kesimin haklı çıkmasından çok daha önemli şeyler var şuanki tabloda. Çünkü bu; bir devlet, bir millet, bir vatan konusu. Sonucun Türkiye'ye etkisine bakmalıyız ki işte bu nokta, tam bu nokta dilimi kitliyor; derin bir acı ve üzüntüden başka bir şey hissetmeme mani oluyor. Ama ben Cumhuriyet'i binbir zahmetle kuran değerli insanlara ve onların yüce emanetlerine karşı kendimi yaşım büyüdükçe, gözüm daha net gördükçe; daha çok sorumlu hissediyorum ve bu yüzden " farkında olduğumuzu" dilimin döndüğünce yazılarıma aktaracağım. Biliyorum düşük olasılık ama olur ya denk gelir, belki birileri daha günün birinde bu yazılarla "farkına" varmaya başlar bazı şeylerin...

Öncelikle şunu belirtmek isterim. Ben ne gençliğin verdiği heyecanla soluğu basmakalıp, içi boşaltılmış ifadelerle dolu ve şuanki ana sorunlarımızdan uzak, ütopik fikirlerle bezenmiş metinleri koro halinde okuyanlardanım; ne de bir diğer uçta, ırkçılıkla, etnik kimliklerle derdi olan, yolunu şaşırmış kişilerdenim. Bir kaç gün sonra onsekizime giriyorum ve daha çok genç olmama rağmen şu yaşıma kadar bambaşka görüşleri olan insanlarla defalarca yan yana geldim, dinledim, gözlemledim; gücüm yettiğince okumaya, anlamaya çalıştım. Ve tüm bunların neticesinde benim öğrendiğim, benim seçtiğim yol ülkemin ana meselelerinden, ana gündeminden, hedefinden uzak olmadı hiçbir zaman ve net olarak söylüyorum ki bundan sonra da olmayacak. Bir tane lider benimsedim ben kendime: Adı Mustafa Kemal'dir.

Bir tane vatan benimsedim: Adı Türkiye'dir. O vatanın ve üzerinde yaşayan bütün milletin layık olduğu hedefler, benim hedeflerimdir. Bütün çıkarlar, benim idealimdir. "Sınır namustur, vatan namustur " anlayışıyla hududu koruyan, toprağımızı savunan hiç tanımadığım o askerler benim gönülden desteklediğim kardeşlerim, abilerimdir. Ben ülke için, bayrak için, millet için dolayısıyla barış ve refah hâli için düşünürüm. Kendimi illa bir grubun, bir görüşün içine sokma tasam yoktur. Benimsediğim yol ulu önderin gösterdiği yoldur, yani gayet açık ve nettir. Bu konuyu faili meçhul (!) bir cinayete kurban gitmiş değerli bir insanın sözüyle bitireceğim : "Çünkü ben Türk' üm, ve başka Türkiye yok ! "

Gel gelelim şuanki gündem; başta da söylediğim gibi konuşmaya , yazmaya kilit vurduracak kadar acıtıyor içimizi. Ölen canlar ve onların aileleri için aslında bu konuşmalar ve benzerleri, tek bir sözcükte karşılık buluyor : "boş" . Ama daha da acı olan şey artık durumun vehameti, artık dost-düşman, artık "çözüm" apaçık ortadayken; adeta Türkiye'yi bitirme planına imza atmışçasına çözümün zıddına giden, benlik duygularını yitirmiş insanların, zayıf ve hatta yıkık siyasetleriyle yönetiliyor olmamız. Evet, demokrasi. Evet, halkın iradesiyle kuruldu var olan düzen. AMA görevini etik ve ahlaki değerlere uygun yapmak, işini düzgün yapmak bence bir insanlık süzgecidir. Beni sizin için çalışmam, sizi temsil etmem ve size hizmet etmem için alıp başınıza çıkardınız diye yavaş yavaş ayağımla başınızı ezersem görev haddimi aşmış ve aynı zamanda da insanlığımı göstermiş olurum. Dolayısıyla oradayken hiç unutmamak gerek ki, herkesten büyük ve adil bir Hakk var bu dünyada. Bir vatanın, yetmiş beş milyon insanın sorumluluğu var o görevde.

Dolayısıyla bu ülke işleri için tasarlanmış bir anayasa da var ki gün gelir (bakmışsınız) herkes susar; o konuşur, o yargılar ..!

Çözümün sadece askeri kanalla yapılamayacağı ortada. Bunun yanında TSK ve dahilindeki tüm askeri personel görevini canla başla yerine getiriyor, bundan şüphemiz yok. Ancak işin bütün uzmanları söylüyor ki terörle mücadele güçlü bir siyasi yönetim ve anlayışı da gerektiriyor. Yap-boz değil ki bu sadece içi dolmayan açılımlarla, kürsülerden cengaver edasıyla bağırarak ve icraatta da bir o kadar ürkek ve niteliksiz davranarak halledesiniz ! Siyasi alanda zayıflığımız sadece "demokratik açılım" da ya da terörle mücadelede değil üstelik!

Komşularla ilişkiler ve yürütülen siyasette de ne yazık ki acınılası haldeyiz.

Tabii ki barış ve sorunsuz ilişkiler hepimizin isteğidir ancak güçlü bir siyasi anlayış, bizimle arasında sorun çıkmasını göze almış olanlara, menfaatlerini ve çizgilerini aleyhimize olacak şekilde sürekli vurgulayanlara karşı; aşırı hayalperest ve iyimser düşünceleri bir kenara bırakıp gerçeği ve tehditleri görmeyi; önlemini almayı, uygun biçimde karşılığını vermeyi gerektirir. Zira ilişkilerdeki çizgileri iyi çizmek, terörle mücadelemiz açısından da son
derece önemli (yıllardır terörün büyümesine yardım eden Barzani'ye hala işbirliği teklif etmekten bıkmayan siyasilerimizin var olması sorunsalı.)

Şu gerçekten benim için akıl kurcalayıcı bir sorudur :

"Komşularla sıfır sorun !" diye yola çıkarken ve Atatürk'ün o güzel sözünü de (Yurtta sulh, cihanda sulh! ) bu işe bulaştırırken; terör örgütünün en kanlı eylemlerini yaptığı 90'lı yıllarda o hain saldırılardan sonra kucağını örgüte açan İran'a (o yıllarda hainlerin geri kaçarken sürekli İran sınırından içeri girdiklerini bizzat orada görev yapmış emekli Albay Erdal SArızeybek hep anlatır); yıllardır terör örgütüne kamp, silah vs desteğini veren Irak' a ve kuzeyde yönetimini
tanıdığımız ve her defasında afedersiniz kazığını yediğimiz Barzani'ye (Kuzey Irak' taki kamplar, örgütün mühimmat desteği, kaçakçılık sorunu...); gerek son dönemdeki faaliyetleri, gerek anlaşma metnini iptal etmeleri, gerek yaptığınız boş açılımlardan birini (Ermeni açılımı) elleriyle size ve ne yazik ki aynı zamanda ülkemize yedirmeleri, dünya üzerinde yıllardır süren haksız propagandaları ile Ermenistan'a; hâlâ Hatay'ı sınırları içinde gösteren ve daha bugün "İsrail ile ilişkilerinizi düzeltin." diye şaşırtmayan bir U dönüşü yapan Suriye'ye; evet tüm bunlara hadlerini bildirmek şöyle dursun; elinizi uzatmaktan, bu basiretsizlikten ve bu korkaklığınızdan nasıl bu kadar gurur duyabildiniz?!

Bunların adı ne zamandan beri "ihanet" değil de, "eziklik" değil de; "Türkiye için yeni bir sayfa açmak", " cihanda barışı yayma" oldu?! Kavramların karşılığını ya ben yanlış biliyorum ya da bu karanlık yolculukları sırasında yollarını kaybedenler yalanlarla tutunarak yollarını bulmaya çalışıyorlar.

Terörü besleyen ve Türkiye' yi hain Ortadoğu planlarının ortasına yerleştiren ABD ye ise hiç değinmiyorum, aksi takdirde yazıyı bitirememekten korkuyorum. ABD hükümetinin (devletin başına kim gelirse gelsin) senelerdir değişmeyen köklü bir politakısının olduğu açıkken ve bu politika içinde Türkiye
ile zaman zaman işbirliği içinde izlenimi verip , genel olarak maşa gibi kullanırken; daha bugün ABD dış işleri bakanının Ermeni sözde soykırım anıtının önünde saygı duruşunda durduğunu televizyonlarda izlemişken ; ABD için ne söylenebilir ki?! Bu gerçeklerin yanında beyaz saraydan çıkmayan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ABD başkanı ile en çok masaya oturan, Ortadoğu projesi rezaletinin eş başkanı olan bir başbakana sahipken ne
söylenebilir ki...

Her türlü olumsuzluğa rağmen, "Artık ana haber bülteni izlemeye korkuyorum, bıktık " diyenlerden değilim, hayır. Olacağımı da sanmıyorum. Çünkü, ne olursa olsun o izlememizin istenmediği (!) haberlerde Türk insanın metanetini, vatan sevgisini görebiliyorum. Çünkü, sokak röportajlarında gündem değiştirme manevralarıyla üzeri örtbas edilmiş bin türlü sorunumuzum karşısında (işsizlik, kriz, emekli maaşları, işçi hakları, tarım ve çiftçi sorunları,
haksız zamlar, ülkemizin, cumhuriyetimizin ilkelerine aykırı anayasa değişiklikleri, hakka hukuka aykırı bir şekilde uzatılan davalar ve yargı süreçleri, yalan dolan içerikli olduğuna sonuna kadar inandığımız kağıt parçaları, sahte belgeler vs..),
yine de yurdum insanın hayata bir şekilde, bir yerden tutunma çabasını, gülümsemeye gayret eden gözlerini görüyorum. Çünkü, hâlâ bir umut olduğuna dair inancımı ayakta tutmanın başka bir yolu yok.

Bugün artık (Org. Başbuğ'un da söylediği gibi) sözün bittiği yerdeyiz.
Bugün artık milletçe bir olmamız; üzerimize oynanan oyunları, tehlikeyi gerçekçi bir şekilde değerlendirip, önlemini almamız; almayanlara tepkimizi göstermemiz gereken gündür.

Hepimize düşen sorumluluklar var ve hiç olmadığımız kadar kararlı hareket etmeliyiz.

Tabiri caizse gözümüzü dört açmamız gereken bir sürecin içine çoktan girmiş bulunuyoruz.

Doğru yoldan sapmadığımız sürece, bu sorunları aşabileceğimize şüphe yok.
Allah tüm milletimizin yardımcı olsun, şehitlerimizin acılı ailelerine sabır versin.
Ölen vatan evlatlarının ruhları şâd olsun.

Ve bizler bu acıları umulur ki tekrar tekrar yaşamayalım...

Denizköpüğü.

 
Toplam blog
: 16
: 802
Kayıt tarihi
: 11.05.09
 
 

Merhabalar=) Ben Ebru. Lise Öğrencisiyim. Yazmayı hep sevdim ama okumak kadar değil, öğrenmek kadar..