Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '14

 
Kategori
Felsefe
 

Nirvana diyeceğine Mevlana de…

Nirvana diyeceğine Mevlana de…
 

NİRVANA DİYECEĞİNE MEVLANA DE…


Son zamanlarda sıkça kullanılan bir kelimenin altını çizmek ve bu konuda toparladıklarımı sizlere dağıtmak istiyorum.

Nirvana…

Bir Nirvana’dır gidiyor. Bilen de bilmeyen de kullanıyor.

Nirvana nedir?

Kişilerin hayatlarından memnunlukları!

Tabi bu özetin, özeti. Elbette detaylandıracağım, elbette okuduklarımdan anladıklarımı sizlere aktarmaya çalışacağım.

Burada uzunca bir Ahhhh diyeceğim ve biraz dövünme şekli halinde başımı iki yana sallayacağım, asla kızmayacağım, asla sinirlenmeyeceğim. Oldukça sakin olarak yazmaya devam edeceğim.

Belki biraz uzun olacak ama ne yapayım sanıyorum öyle anlatabileceğim anlatacaklarımı!

Endülüslü İslam âlimlerini yazmak, yaptıklarını dile getirmek istemiştim bir süre önce. Yazdım da! Orada anlamadığım yâ da benim hesaplamadığım şey; İslam Âlimlerinin bir çok icatlarının, bulduklarının, keşfettiklerinin nerede ise hepsinin başka milletten âlimlere, bilim adamlarına, bilim rahiplerine mal edildiğiydi. İyi de bunu filanca Arap Bilim adamı bulmuş! Eee bulmuş ta!

Bulmuş ta ne olmuş – mu diyeceksiniz!

Evet, öyle olmuş.

Seslerini mi duyuramamışlar, başkaları onların buldukları ana tasarım üzerinden genişleterek kendilerine mi mal etmişler? Yoksa Arap Âlimlerinin bulduğu azlar onlar tarafından çoklara ulaştırıldığı için mi onların ismi geçmiş? Anlayamadım. Elbette anlayamadım derken sebebini anlayamadığımdan değil, anlatamadıklarını anlayamadığımdan kaynaklanıyordu benim düşüncem. Neden Avrupalı kendine mal ederken, İslam âlimleri seslerini yeterince duyuramamışlar?

Nereden – Nereye demeyin lütfen. Yazımı sonuna kadar okuyunca sanıyorum ki beni anlayacaksınız.

Dedim ya bir Nirvana’dır gidiyor.

Nirvana’ya ulaşmak!

Nirvana gibi olmak!

Nirvana gibi düşünmek!

Hayda…

Nirvana’yı bende biliyorum, sizlerde biliyorsunuzdur – da nedir bu ilgi?

Herzamanki gibi bizlerden olmaması mı?

Yani!

Gerçeği kabul etmek,

Bulunulan durumdan memnun olmak!

Pozitif enerji denilen özellikle son yıllarda nerede ise hepimizin tek bildiği bir durum…

Aman negatif olma, negatif enerji salgılama!

Daima pozitif ol, bak göreceksin hayat sana daha cömert davranacak!

İyi de biz bunu zaten asırlar öncesinden biliyoruz. Tabi Nirvana’da asırlardır bilinen bir felsefede bizlerde yeni moda!

Hazreti Mevlana demiyor mu?

‘‘Sen düşünceden ibaretsin - Geriye et ve kemiksin - Gül düşünür gülistan olursun - Diken düşünür dikenlik olursun.''

Peki, bu pozitif düşünce değil midir? Yine Mevlana Celaleddin-i Rumi dememiş mi?

“Ne düşünüyorsan sen o’sun…”

Bu böyle değil midir? Hazreti Mevlana demiyor mu?

“Sen neye nasıl bakarsan, o da sana öyle bakar.”

Bize güzel bakılmasını, doğru ve iyi bakılmasını isteriz. Kim istemez ki, kim böyle düşünmez ki. O zaman bu düşünce pozitif düşünce değil midir? O zaman bu duruş gül ve gülistanlık değil midir?

Nirvana felsefesinde temel taşlar:

Korkusuz olmak,

Endişesiz bir hayat yaşamak,

Sonunu düşünmeden her şeyi akışına bırakmak!

Hayatın kötü yanlarını görmezden gelmek!

Güzellikleri ön planda tutmak!

Nirvana kavram’nda;

Kişi arzu ettiği olgulara kadar gösterdiği çabayı ve sonunda gösterdiği çabanın karşılığını aldığı andaki hazzıymış!

Dünyada ne kadar ortak anlatılar, adetler, bilinenler var. Okudukça şaşırmamak mümkün değil. Seyahatlerimde tanıştıklarımla, gördüklerimle kendimizle ve onlarla mukayeselerde anladığım ortaklıklar da çok.

Bizde de iyiliğin lutfu anlatılarak bitirilemezken, dünyanın bir çok yerinde de böyle!

Ne kadar kolay ve sık söylenen bir nasihat vardır. Hepimizin annesi yâ da babası bizleri yetiştirirken söylemiştir

“İyilik yap at denize, balık bilmezse Halık bilir.”

Nirvana başarıya gitmenin belli aşamaları olduğunu savunuyormuş.

Doğru görüş,

Düşünce, söz, eylem, çaba, anımsama, yaşayış gibi kavramlar!

Bütün bunların mutluluğun anahtarıymış. Öyle yazıyor ben yazılanı size naklediyorum ve diyorum ki; İyi de Hz. Mevlana’da diyor ki:

“KüIe döndüysen, yeniden güIe dönmeyi bekIe. Ve geçmişte kaç kere küIe dönüştüğünü değiI, kaç kere yeniden küIIerin arasından doğruIup yeni bir güI oIduğunu hatırIa.”

Bana göre budur. Bana göre hayata güzel bakmakda budur. Üstelik bu bizden birinin, bu bizim sevdiğimiz birinin, tanıdığımız, ziyaret ettiğimizin sözleri. Benim yol ışığımın sözleri…

Yine o demiyor mu?

“Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kâfir, ister mecusi,
ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...

Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeliyiz,

Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeliyiz biz...
Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.”

Bu pozitif olma hali değil midir?

Gerçek varlığın farkına bakmak deği lmidir?

Ruhu özgür bırakmak anlayışını da kabul etmek değil midir?

Nirvana Felsefesinden bir yeri aynen aktarıyorum.

“Doğal akışın faydalı olduğunu benimseyen ve olmayacak şeylerin üzerine gitmeden, yaşanan olayların tekrarlanacağı korkusunu yaşamadan, hayatı daim ettirmek gerektiğine inanmaktadır.”

Hz. Mevlana’da diyor ki:

“Yüz kere tövbe etsen de yine gel.”

Bu görüşte hoşgörü yok mu, bu görüşte pozitif enerji yok mu? Bence fazlası ile var.

Nirvana:

İnsanların düşüncelerine saygılı olmayı öngörüyor.

Bizim hamdolsun böyle bir derdimiz yok. Bize bunlar çocukken öğretildi. Büyüklere saygıyı da biliriz, başkalarının düşüncelerine saygı duymayı da… Tabi benim söylediklerim içi huzurla dolu olanlar, benim söylediklerim bazılarımızı kapsama alanı içine almıyor. Şöyle ki:

“Elhamdülillah Müslaman’ım diyerek kötülük düşünenler ve yapanlar değil.

Benim kast ettiklerim, çocukken fazilletlerin öğretildiği ve bu erdemlerini ölene kadar sürdürecek olanlar için… Ve biz zaten bunu biliyoruz ve biz zaten bunları yapıyoruz diyebilenler için…

Onlar diyorlar ki, bu faziletleri olanlar emeklerinin karşılığını, çalışmanın, yüreklerinin berraklığının insan olmanın getirisinin neticesinde Nirvana’ya ulaşacaklardır.

Peki, Nirvana neydi? Aktarmakta yarar var.

Nirvana, Budizm’de bulunan karma yasasına göre, insanın tüm karmik tortularından kurtularak saf bilinçlilik haline ulaşması ve benliğin kısıtlamasından kurtularak, sonsuzlukta yok olması hali, olarak adlandırılmaktadır.

Tasavvuf nedir?

Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir.

Tasavvuf, dinin emirlerine uyup, yasaklarından kaçarak kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak demektir.

Tasavvuf, nefsin iman ve itaat etmesi, bütün ibadetlerin ve bütün hayırlı işlerin hakiki ve kusursuz olmasıdır.

Birkaç alıntıyı aktarmam gerekiyor

Hinduizm'de ve yoga felsefesinde Nirvana, kişinin yeryüzünde tekrar doğma ihtiyacından kurtulacak derecede gelişmiş, olgunlaşmış olması anlamında ele alınır.

Bu bakımdan Nirvana, arzuların, maddî isteklerle beraber ıstırapların, acıların, nefretin sönmesi anlamına da gelir.

Konu ile ilgili bir yerde yazılanlar bize yabancı değil ki:

Başarıya gitmenin belli aşamaları olduğunu savunurmuş Nirvana felsefesi.

Peki, bu kimin bilmediğidir?

Doğru olmak! Bu zaten olması gereken değil midir?

Sonunda mutlaka doğru birşeylerin bulunacağı da ya da başarılacağı da aşikâr değil midir?

Biz bunları bilmez miyiz?

Bunların bize mutluluk getireceğini de biliriz ve uygularız.

Bir başka yerde de Nirvana şöyle tanımlanıyor.

Kişilerin içinde bulundukları durumdan memnun olmaları gerektiğini ve gerçekleri olduğu gibi kabul etmeleri gerektiğini anlatan felsefeye Nirvana denilmektedir.

Nirvana felsefesindeki detaylar olması gerekenler değil midir?

Bizler hayatlarımızı olduğu gibi kabul ederiz. Sadece yapmak istediğimiz daha iyi bir yaşam tarzı için çalışmak. Bazen tadını kaçırdığımız olmuyor mu? Oluyor. Hırs gözlerimizi bürüyor, nefesimizi kesiyor. Bazen şeytanla fazlası ile haşır neşir oluyoruz ki, tadını kaçırıyoruz. Çalışma zamanlarımızın süresi arttıkça kendimize, ailemize zamanımız daralıyor. Bazı güzelliklerin farkına varamıyoruz vardığımızda da kaçırdığımızı görüyoruz. Korkularımız oluyor, kuşkularımızda fazlası ile bizi sarıp sarmalıyor. Çeşitli sıkıntılar sarıyor bizi.

“O daha iyi olabilir mi?”

“İşimi ona kaptırır mıyım?”

Bu dürtüler elbette çok insani ama bir o kadar da ezici. Kimleri rahatsız edecek? İlk başta kendimizi ve bizimle birlikte sevdiklerimizi... Zaman en kıymetli hazinedir ben hep öyle düşünmüşümdür. Bir anı yâda bir salisiye bile tekrarlatamıyorsak veya tekrara alımoyorsak hızla geçen ömrümüzü tutamıyorsak, yarınlar da dünler kadar hızla geçecektir. Birde bakacağız ki!

İşte o bakmak kısmında elimiz vicdanımda olmalı ve demeliyizki:

Hangi felsefeydi bilmiyorum ama bana güzellikleri öğretmişti,

Hangi nasihhatı bilmiyorum ama ben ondan doğruları bildim aldım kabul ettim.

Çocuklarıma da onları aşıladım ve inanıyorum ki onlarda çocuklarına ve gelecek nesillere iyi armağanlar hediye edecekler.

Benim gönlüm huzurlu olacak.

Vay maşallah.

Öyle ya yaptıklarımız bir bizi bağlamıyorki, etrafımızdakiler kadar ailemiz, çocuklarımız ve onlardan doğacaklarla süre gidecek olan yeni nesilleri.

Armağanlar güzel nasihatlarla olursa hayatlar kolaylaşır.

Denenmişlik mutlaka güzeldir, tekrar denemeye ve eğer başırılmamışsa o deneyimin neticesini tekrarlamaya gerek yoktur.

Bunları bilmek için bizim kendi felsefemizdeki kıymetler, bizlere çocukluğumuzda inci taneleri gibi hediye edilir.

Bizler onları almasını ve onların aklımızın bir ucunda misafir etmesini biliyorsak işte o zaman vicdanımızı hiçbir zaman kaybetmeyeceğiz demektir.

O incilerin içinde:

Vicdan vardır.

Namus vardır,

Hak ve hukuk vardır.

Sevgi ve aşk vardır.

En çok da hoşgörü vardır.

Biliriz ki bu dünyada ne yaparsanız karşılığını bulursunuz. Biliriz ki, Allah gözeten ve koruyandır. Onunla olmak, her an onu anmak bizleri rahatlatır, bizleri güvende hissettirir. Yanlış yapmaya kalkmayız. Onun her an bizi gördüğünü biliriz, bu dünyanın çok kısa olduğunu da biliriz, bir gün her şeyin geçeceğini de elbette biliriz.

Allah bize şahdamarımızdan daha yakındır.

Yine yol ışığımın bu konu ile ilgili bir sözleri var.

Hz. Mevlana diyor ki:

“Duydum ki gıybetimi yapmışsın yüzüme değil de arkamdan konuşmuşsun benim gibi bir acizden korkmuş Allah'dan korkmamışsın ...”

Bakın Nirvana’nın başlıca özelliğinde diyor ki:

Hayatın kötü duygu ve düşüncelerinden arınılmış ve her duruma olumlu bir şekilde yaklaşabilme yeteneği Nirvananın başlıca özelliğidir.

Kişiler Nirvana ile birlikte, hayatlarında ne tür problem veya sıkıntılar olursa olsun bunlara dayanarak ve katlanarak bir çaba gösterirler, bu çaba sonucunda da hak ettikleri karşılığı alırlar. Yani Nirvana felsefesi ile kişinin hayatındaki sıkıntılar ve olumsuzluklar bir anlamda sabır gösterilerek olumlu düşüncelere dönüştürülebilmektedir.

İslam’da sabır çok önemlidir. Mevlana Hazretleri için sabır:

“Bulutlar ağlamasa, yeşillikler nasıl gülebilir?

Aceleci olmayın maksada sabırla erişilir, acele ile değil.

iki ay içinde, kırmızı gül ancak bir yılda yetişir.

Tencerede bile yavaş ve ustaca kaynayan yemek, delice kaynayandan daha lezzetli olur.

Üzülme istediğin şey olmuyorsa, ya daha iyisi olacağı için; yâ da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur.

Sen darda olduğun vakitlerde, sana bahsetilmiş olanlarla elinden geleni yaparsın, en güzel çareleri düşünürsün, uygularsın.

Fakat yinede bir şey olmuyorsa, kendini yerden yere virman iyi bir durum değildir.

Direnmekle, kendi iç huzurunu bozarsın.

Sabırla uygulasana verilmiş olanları, o anki imkânlarınla…”

Ve yine Mevlana Hazretleri demiyor mu?

“Sabır kurtuluşun anahtarıdır.”

Nirvana’da:

“Bütün olumsuzluklara rağmen, iç huzuru sağlayacak hayatın güzel yönlerine bakabilmektir.”

Bizde güzel bir söz daha vardır.

“Aklın yolu birdir”

Öye ya! Hangi felsefede olursa olsun neticeler değişmiyor. Hayata güzel bakmak tüm insanlığın nasihatları değil midir?

Kin ve bencillik bir çeşit kibir duygular. Bunlar insanlığın bitişi, mahvoluşu. Egosu yüksek insanlarla birlikteyken rahatsızlık hissetmezmiyiz? Daha sakin, daha mütavazi insanlarla dost olmayı istemez miyiz. Bu onların arınılmış insani duygularını bilmek ve onlara özenmek hissi doğurmaz mı?

Hani diyor ya:

Böyle yaşayanlar, böyle düşünenler sonunda Nirvana’ya ulaşırlar.

Bende diyorum ki böyle yaşayanlar, böyle düşünenler, hareket edenler mutlaka insan olmanın erdemine kavuşurlar. Olması gerekenin o olduğunu anladıkları için, daha iyi insan, daha iyi eş ve baba olurlar. Mesleklerinde daha verimli oldukları gibi, İslam dininin güzelliklerinin de farkına varırlar. Hak yiyemez bilmedikleri için kötü konuşamazlar. Değerlerin farkına varırlar. Tarihe ilgi duyarlar ve nasihat dinlerlerki aynı hataları tekrarlamasınlar.

Yazımın başında da söylemiştim.

İslam büyük dindir.

Büyük âlimler yetiştirir.

İslam mütavazidir…

Bazılarının yaptığı meditasyon bizim içimizde ve islamın şartlarında vardır zaten.

Ruhumuzun nasıl arınacağını helâlı ve haramı biliriz. Nasıl bilebiliriz? Araştırarak ve İslami ve Hazreti Mevlana’yı ve Tasavvufu okuyarak, anlayarak ve uygulayarak…

Çok güzel bir anlatı okudum sizlere de aktarmak istiyorum. Beğenirmisiniz bilmiyorum ama benim çok hoşuma gitti…

Bir veliye sorulmuş:

“Bazı Hint ve Uzakdoğu dinlerinde de bizdeki tasavvufa benzer nefs riyazeti,

Manevi arınma çalışmaları var, bunlar da bir netice alabiliyorlar mı?”

O da şu çok manidar cevabı vermiş:

“Evet, onlar da bir ruhsal yolculuk yapıyorlar ama onları yolda karşılayan yok.”

Ben yazımı Hazreti Mevlana’nın şu güzel sözleri ile bitirmek istiyorum.

“İki parmağının ucunu gözüne koy.

Bir şey görebiliyor musun dünyadan?

Sen göremiyorsun diye bu âlem yok değildir.

Görememek ayıbı,

Göstermemek kusuru,

Uğursuz nefsin parmağına ait işte...”

Nazan Şara Şatana

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....