Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Nüfus artışı ve tüketim kültürü dünyanın sınırlarını zorluyor

Nüfus artışı ve tüketim kültürü dünyanın sınırlarını zorluyor
 

19. yüzyılın başında İngiliz İktisatçısı Thomas Robert Malthus ilginç bir nüfus teorisi ile ortaya çıkar. Teorisinin en temel ifadesi şudur; “nüfus geometrik, besinler aritmetik artar”

İnsanoğlunun nüfusunu arttırma potansiyeli ile tarımsal üretimin gelişme potansiyeli arasında bir dengesizlik olduğunu savunur ve bunu aslen doğal kaynakların sınırlılığına bağlar.

Malthus belki de ciddi bir altyapısı olan bu tezini, hiçbir insani ve vicdani altyapısı olmayan önerilere bağlar. O kadar ki, nüfus artışını sınırlamak için yoksullara yardım yapmaktan vazgeçilmesi, doğal afetlerin ve salgınların önüne geçilmemesi gerektiği gibi sosyal darwinizme varan önerileri olur. Yoksulları kollamanın, onlara yardım etmenin, insanları doğal felaketlerden korumanın doğanın dengesine ihanet olduğunu iddia eden korkunç bir bakış açısı vardı.

O dönemde bu söylemleri insanın doğanın dengesi dışında da bir düzen kurabileceğini iddia eden sosyalistler ve nüfus kontrolü ile kürtaja temelden karşı olan Katolikler tarafından eleştirildi.

Malthus’un özellikle nüfus ve tarımsal üretim arasındaki dengesizlik teoremi, modern tarımın geldiği aşamaları göz önüne aldığımızda yenilgiye uğradı. Kapitalizm, diğer tüm üretim süreçlerinde olduğu gibi tarım alanında da teknolojinin üretim safhasının her aşamasına girmesini sağladı. Tohum üretiminden, ekim sürecine, sulamadan hasat dönemine, tarımsal ürün işlemeden saklama tekniklerine tüm aşamalar tarımsal üretimlerin miktarını olduğu gibi, kullanma süre ve çeşitliliğini de arttırdı.

Şu an Malthus’un yaşadığı çağa göre insanoğlunun nüfusu 7 katına çıkmış, tarımsal üretim miktarı ise –büyük bir olasılıkla – bu oranın üzerinde bir artış sergilemiş durumda. Şu an dünya için sorun tarım ürünlerinin yetersizliği değil yalnızca eşit dağılmıyor oluşudur.

Malthus’un yaşadığı çağda insanların en büyük sorunu kıtlık sorunuydu. Tarım faaliyetleri, insan ve yakın dostları olan bir iki canlının gücü ile sınırlıydı ve daha da kötüsü fazlasıyla doğanın insafına bağlıydı. Eğer modern üretim teknikleri geliştirilememiş olsaydı, Malthus’un en azından deney bazında haklı olduğunu düşünmek zorunda kalacaktık. Gıda miktarını arttıramayan insanoğlunun, nüfusunu kontrolsüz bir şekilde arttırsa da, neticede doğanın diğer canlılarının maruz kaldığı besin-üreme dengesi kanununa tabi olacağına şüphe yoktu.

Ancak insanoğlu “doğal kaynakların kısıtlılığı” denklemini kendi zekası ile bozabildi. Ancak geldiğimiz aşama, ne yazık ki, insan nüfusu – gıda üretimi denkleminden oldukça daha zor bir denklem. Bu kez karşımızda duran kısıtlılık, oksijen – karbon dengesi, su – atıksu dengesi, hammadde – enerji dengesi ve daha da kötüsü dünyanın bizim alışık (bizim ve diğer canlıların yaşamasına imkân veren) olduğumuz ısı ve iklim dengesi. Bu dengeleri zorlayan şey ise insanoğlunun tüketim hırsı.

Kapitalizmin tarımsal üretim konusunda başarı göstermesinin bir mantığı olduğunu düşünmek mümkün. Çünkü tarımsal üretimi arttırmak ve verimi yükseltmek aynı zamanda ciddi bir kapitalist faaliyetti. İstihdam gücü fazla, cirosu yüksek, karlılığı hatırı sayılır bir sektördü.

Ancak yaşadığımız çağda karşımıza çıkan darlığın –çevre sorunlarının- böylesi bir niteliği yok. Yani çevre kirliliği ile mücadele faaliyetleri artı değer üreten süreçler değil. Aksine ek maliyet getiren ve karlılığı, kalkınma hızını sınırlayan faaliyetler. Bu nedenle ABD hala Kyoto sözleşmesini imzalamış değil. Tek gerekçesi de, Kyoto sözleşmesi şartlarının ekonomik gelişmeyi engelleyecek olması.

Bu kez Malthus’un ünlü fare deneyinin şartlarına oldukça yakın bir noktada olduğumuzu düşünüyorum. Havamız, suyumuz ve diğer doğal kaynaklarımız, insanoğlunun ulaştığı nüfusun ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor ve çevresel kalite gün geçtikçe düşüyor.

Bu aşamada kapitalizm, kendi becerisinin ve gelişme dinamiğinin üzerinde bir sorunla karşı karşıya. Gelişen sürece karşı, insani, çevresel ve doğa ile uyumlu bir zihniyet geliştiremeyen insan doğanın kendi denge mekanizmalarına maruz kalacak gibi.

Nüfus, kalkınma, refah ve çevre denklemine uygun bir yaşam tarzı, ekonomik bir düzen ve zihniyet kurmak mümkün mü? Bu soruyu ilerleyen zamanlarda başka bir yazıda ele almak gerekiyor.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..