Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Prof. Dr. İbrahim Ortaş

http://blog.milliyet.com.tr/ibrahimortas

12 Kasım '08

 
Kategori
Siyaset
 

Obama'yı kim seçti? Kim oy verdi? Neyi değiştirebilir? Ve Amerikan seçimi bize ne öğretti?

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Çukurova Üniversitesi,

Özet

Bizler oy kullanmasak da ABD Başkanı'nın kim olacağı hepimiz için önemli. Küreselleşen dünyada bir çok şey Amerikan’ın uyguladığı politikalara bağlı olarak değişmektedir. Çoğumuz Amerikan’ın izlediği ekonomik, askeri ve siyasi politikalarının dolayı veya doğrudan etkisi altında bulunmaktayız. Bu nedenle karşı çıkmamıza rağmen ABD’de meydan gelen değişimleri dikkatle izlememiz gerekir. Hele bizim gibi bir çok yönden işbirliği, biraz da bağımlılığı olan ülkelerin süreci çok yakından izlemeleri ve çok boyutlu analiz etmeleri gerekir.

ABD Avrupalı beyaz göçmenler tarafından işgal edilip yeniden şekillendirilmiş, iş gücü ağırlıklı olarak Afrikalı siyah göçmenler ve Güney Amerikalı ve diğer göçmenlerden oluşuyor. ABD Beyaz Saraydan yönetilir, sistem kimya ve silah sanayisinin oluşturduğu artı dolar gücü sayesinde ayakta durmakta. Her şey dolar ile gider, dolar ile gelir. Çok vahşi bir rekabet anlayışı hâkim. Parası olmayanın canı çıksın anlayışı sokakta gözle görülmektedir. Sosyal devlet anlayışı kesinlikle kapitalizmin mantığı çerçevesinde benimsenmiyor. Beyaz Saray bugüne kadar beyaz İrlandalılar tarafından yönetildi. ABD bugüne kadar sistem ve kuruluş felsefesi ile kurucu unsurların dışında sonradan gelen bir göçmeni, hem de derisi bugüne kadar hor görülmüş bir Afrika kökenli siyah Amerikalıyı başkan seçti. ABD'nin dünyada uyguladığı müdahaleci politikalar ve son dönemde yaşadığı ekonomik kriz ve diğer iç dinamiklerin etkisi ile bir siyah derilinin seçilmesine yol açtı. Bize olgunluk içinde çetin geçen bir seçim yaptığını göstererek bir çok yönden analiz edilecek mesajlar verdi. Bu durum seçimi ilginç kılmıştır.

Dünya çoğunlukla Obama'nın seçilmiş olmasında mutlu, ben olsaydım ben de oy verir miydim, bilemiyorum (bu iki adayın dışında çevreci ve toplumcu adaylar da vardı). Temkinli olmak gerekir. Amerikan devlet yapısı bir sistemdir. Ancak sonuçta Beyaz Saray'a oturacak siyah derilinin insanlık ve doğanın yararına verdiği değişim sözünü yerine getirip getirmeyeceği tartışma konusu. İlk izlenimler çok fazla bir değişimin olmayacağı yönündedir. Genel politika belli. ABD İran’a saldırmasın, Irak'tan, Afganistan'dan çekilsin, Türkiye'yi daha fazla zorlamasın, iç işlerimize karışmaya çalışmasın, Filistin sorunu çözülsün, Afrika'da insanlar Batılıların yanlış politikaları sonucu bir kemik bir deri kalmasınlar, bunlar bile yeter diyorum. Fakat Başkanın olası ekibi Ortadoğu'da uygulayacağı politika İsrail ekseninden öteye gidemeyeceği, ABD'nin dış politikasının değişmeyeceğini gösteriyor.

Umarım Obama ve ABD Dünya huzurunu bozacak müdahalelerden uzak, daha çok işbirliği ve üretime yönelir. Dilerim geldiği toprakları ve yaşam koşullarını unutmaz, Afrika'daki açlığın giderilmesi için un pirinç yerine sorunun köklü çözümü için çalışır. Yine umarım kendi hayat hikâyesine döner "Annem "Eğer bir insan olmak istiyorsan" derdi, "bazı erdemlerin olmalı." Dürüstlük. Adalet. Açık konuşmak, bağımsız yargı" ifadelerini bütün insanlık için kullanır. Bu bağlamda umarım Obama dünya barışı için kendisinden beklenen umudu boşa çıkarmaz. Dünya bundan güç kazanır. Yoksa gidişat hoş değil. Görelim süreç nasıl işleyecek. Beyaz Saray'a seçilen siyah derilinin yönetiminde Amerikan kapitalist sisteminde sosyal devlet anlayışına ve insanlık yararına değişimler yapılabiliyor mu?

Barack Hüseyin Obama'nın, adı bize yakın gelen Hüseyin'in, savaş çığırtkanlığı ve yayılmacılık yerine, insan ve doğayı hatırlaması dileğiyle.

Kunta Kinte Derililer Başkan Olabiliyor mu?

1970'li yıllarda köyümüze elektriğin gelmesi ile birlikte televizyonun da geldiği dönemde "Kökler" dizisi diğer adı il "Kunta Kinte" dizisi ilgi ile arka planını anlamadan izlediğimiz ilk TV dizlerinden biriydi. Dizide Afrika'dan getirtilen siyah derili kölelerin zincire vurulmuş bedenlerine ABD'li toprak sahibi beyazlar tarafından yapılan işkence, zorla çalıştırılması ve iletişimlerinin sağlanmasına müsaade edilmemesi bizleri çok etkilemişti. İnsan derisinin ilk defa bu denli siyah olduğunu gördüğünü söyleyen kişileri hatırlıyorum. O zaman Afrikalılara zenci deniliyordu, İngiltere'de Afrikalı öğrencilerin zenci kelimesine çok tepkili olduğunu öğrendim. Afrikalı öğrenciler zenci demek yerine siyah derili insan denmesini benimsiyorlar. Öğrencilik yıllarımda da siyah derililer ile aynı ortamda kaldığımdan dolayı, onların beyazlar hakkında ne düşündüğünü çok daha iyi hissediyorum. Belçikalı bir gencin aynı koridorda bir Afrikalı ile aynı mutfağı paylaşmak istememesi veya ona benzer davranışlarda bulunmasının ufak çaplı tartışmaya neden olduğunu hatırlıyorum. Gerçekten siyah derililer ile beyaz derililer ile aralarında köleci ve kolonyal dönemden kalma renk farklılığı sorunu vardır ve bu psikolojik etki her zaman var olacaktır. Bu farklılık ilk defa 2008 ABD başkanlık seçiminde iyice kendisini hissettirdi. Belki beyazlar açısından değilse bile siyahların aynı cephede birleştiklerini görüyoruz.

1993 yılında bir kongre nedeniyle ilk defa ABD'de bulunmayı değerlendirerek bir Brezilyalı arkadaşımla Amerikan'ın ve Kanada'nın doğusunu gezme şansım olmuştu. Bilinen güçlü Amerika yanında geri planda toprak bulsa toprak yiyecek olan siyah derililerin sokak ortasındaki haşin bakışları, kıvrak dansları, sırtlarında büyük teypler ile müzik dinleme hallerine tanıklık etmiştim. Hiç unutamadığım, New York sokaklarında turlarken bize Harlem'e gitmememiz, gidersek 10 dolardan fazla para bulundurmamamız, bizden para isteyen olursa da parayı vermemiz gerektiği hiç aklımdan çıkmayan ABD anılarıdır. Amerika'ya tarım işi yapmak üzere köle olarak getirtilen ve Amerikan İç savaşına neden olan siyah derililerin ikinci sınıf muamelesi gördükleri bir gerçek. İtilen, kalkılan, en kötü işlerin yaptırıldığı kişiler ve halen geri plandadırlar. Obama'nın başkan seçilmesi sanırım uzun süre bu ikinci sınıf vatandaşlığı ortadan kaldırmayacaktır.

Derinin Siyah veya Beyaz Olması Önemli mi?

Barack Hüseyin Obama ABD başkanı seçilerek bir ilk olarak Amerika'nın tabularını yıkabilen, bu anlamda ismini tarihe derin ve kalın harflerle yazdırmayı başarmış bir siyah derili kişidir. Tabii doğal olarak siyah derili bir başkanın seçilmiş olması derinin renginin siyah veya beyaz olmasını gündeme getirmiştir. Şimdiki ABD Dış İşleri Bakanı Condoliza Rize'ın renginin siyah olması ve aynı zamanda bir savaş taraftarı şahin olması derinin renginin siyah veya beyaz olmasının önemli olmadığını göstermektedir. Bu bağlamda önemli olan renginiz değil, ne düşündüğünüzdür ki düşüncenin renk, dil, din gibi faktörlerden daha önemli olduğudur. Önemli olan nerede durduğunuz, neye hizmet ettiğinizdir.

Obama'yı Kim Seçti?

Obama'nın kim tarafından seçildiğini anlamak için Amerikan sistemini iyi analiz etmek gerekir. Amerikan sitemi gibi para, bireysel hırs ve başarının beslendiği ilaç ve savaş sanayi ile uyumu sağlayan kazanmaktadır. Asıl Obama'nın seçilmesini sağlayan bu yapının gelecekte sürdürülebilirliğinin olup olmamasıdır. Amerika'nın son dönemlerde içeride ve dışarıda yaşadığı neo-liberal politikalarının iflas etmiş olmasının oluşturduğu iktisadi kriz ve bunun arka sokaklarda yaşayan evsiz, yoksulların sosyal güvenceden yoksun zorlu yaşamına olan olumsuz etkileri yanında, kendi kölelik ve ırkçılık tarihinde gelen göçmenlerin aşağıdan gelen dinamiklerinin bileşkesi sistemin sürdürülebilirliği yönünde etkili oldu. ABD'nin iflas etmiş neo-liberal politikaları yerine değişim talebini iyi gören gençler, kadınlar ve kültürel meselelere önem veren göçmenlerin bileşkesi dünyanın ve özelde de ABD'nin kötü giden genel ekonomik durumu seçimin sonucunu değiştirdi. Yoksa Obama ciddi anlamda Amerikan’ın beyaz yönetim anlayışına tezat derisinin rengi gibi bir dönüşüm yapması için ne söz verdi, ne de niyet beyan etti. Yalnızca Bush'un yanlışlarını değiştireceğiz dedi. Bu bağlamda siyah derili başkan olabilir ancak sistemin gücü olan ilaç, kimya ve silah sanayisi iktidarını aşmadan iktidar olamaz.

Obama'ya Kim Oy Verdi?

Bilindiği gibi ABD bir göç ülkesi, neredeyse % 99 sonradan Amerika'ya gelen ve filmler de gördüğümüz gibi kıtanın yerlileri kızıl derilileri (güneş derilileri) değişik yollarla elimine ederek kıtanın sahibi durumuna gelen kişilerden oluşuyor. Beyaz Avrupalıların ilk öncüleri gözü pek, cesur, biraz sorunlu Avrupa'dan kaçanlardan oluşuyordu. Onların geniş verimli tarım toprakları üzerinde yarattığı tarıma dayalı sanayinin gelişmesi. Beraberinde daha fazla iş gücüne gereksinim doğurdu, bu da Afrika'dan köleciliği teşvik eti. Sonradan Avrupa'dan ve Güney Amerika'dan gelenlerin yanında ciddi beyin göçü ile bugün Amerika çoğunluğu İrlandalı olmayan geniş göçmen kitlesinden oluşmaktadır. İşte Amerika'daki diğer azınlıkların oluşturduğu güç Obama'yı başkan seçtirdi. Sanırım bundan sonrada artık Amerikalı azınlıklar ipi ellerinden bırakmazlar. Çünkü bu seçim bir kırılma noktası oldu ve bütün azınlıklar bir yerde buluşabildiler. Yine de oy verenlerin çoğunlukla siyah olduğu söylenebilir, yoksa Obama'yı seçtirenlerin değil. Belki de sisteme yeniden bir saygınlık-meşruiyet kazandırılması gerekiyordu. Dünyada da imaj tazelemeye ihtiyaç var.

Seçimin Galibi Kadınlar ve Gençler Mi?

Basına yansıdığı kadarı ile siyahların yanında Latin ve Asyalı kökenliler, kadınların yüzde 60'ı ve gençlerin yüzde 66'sı Obama'ya oy vermiş. Amerikan'ın güneyindeki eyaletler ki buralar köleciliğin kalkmasına karşı çıkarak Amerikan İç Savaşına neden olan eyaletlerde Obama daha az oy almıştır. Beyaz Amerikalıların erkeklerin ve Muhafazakâr aşırı Hıristiyanların McCaine oy verdiği belirtiliyor. Değişimden yana, artan evenjelist Hıristiyanlıktan artık rahatsız olan Amerikalıların da Obama'ya oy verdiği belirtiliyor. Beyaz kadınların oyu da doğal olarak seçimin başarısını artırmıştır. Tabii eşi Michelle Obama'nın geri plandaki etkili danışmanlığını unutmamak gerekir. Ayrıca seçimin başarısı güçlü danışmanlar öncülüğünde planlama, para toplama kampanyası ve etkili iletişime borçludur.

Tüm bunların arkasında ne var sorusu da, anlamlı bir soru olarak, gelecekte yanıtlanabilecektir.

Amerika'nın Yerleşik Bir Seçim Sistemi Var Mı?

Birçok kişi ABD seçimleri ve onun geleceği ile ilgili analizleri yaptılar. Benim üzerinde duracağım konu ABD'deki dinamizmi ve bunun seçimlere yansımasıdır. ABD seçim kampanyasında bizler medeni şekilde adayların karşı karşıya oturup, birbirlerinin sözünü kesmeden soğukkanlılıkla tartıştıklarına tanıklık ettik. Sonra dünyayı sarsan kriz sürecinde Başkan Bush'un geleceğin başkan adaylarının da davet ederek yetkili kişiler ile ekonomik durumu tartışması benim açımdan büyük devlet olmanın anlayışını ortaya koyması bakımından önemli. Çoğu kişi Obama'nın bir şekilde elemine edileceğini ve bir siyahın başkanlık makamına oturtulamayacağını düşünüyordu. Siyah derililerin neredeyse tamamı bu inanıştaymış. Geçen seçim döneminde All Gore'un daha çok oy almasına rağmen Bush'un seçilmesi doğal olarak insanları kaygılandırmaktadır. Ayrıca bir soru da geriye kalan 5-6 adaydan hiç söz edilmemesidir ki, bizdeki % 10 seçim barajını çağrıştırıyor. Ayrıca ABD mi daha çoğulcu, Türkiye mi diye, yine de ironik bir soruyu sormak gerekiyor.

ABD Danışmanlık Sitemine Önem Veriyor

Bir önemli konu da Başkan Bush Barack Obama'yı arayarak Beyaz saraya çağırması. Sistem yeri geldiğinde söz sahibi yeteneklere danışabilmektedir. Obama'nın seçilmesi için çok ciddi bir danışmanlık sisteminin olduğu ve belirli bir stratejiye dayalı seçimi kazandığı görülüyor. Obama'nın kampanyasına entelektüel düzeyi yüksek, ciddi düzeyde saygınlığı olan kişiler ile çalıştığı görülmektedir. Hatta ekonomiden sorumlu kişinin belirlendiği ve maliye Bakanın mevcut Maliye Bakanı ile çalışmaya başlayarak geleceğe hazırlıklı başladığını görüyoruz. Özelikle Amerikan sisteminde ciddi danışmanların çalışıyor olması sistemin işlevselliğini güçlendiriyor. Bütün bu unsurlar ülkemizde olmayan ince konular. ABD seçim sistemini savunmuyorum ancak kendi sistemlerini kurmuş ve toplumuna benimsetmiş durumdadır.

Açıkçası olgunluk içinde yüksek düzeyde tartışma ile gerçekleşmiş bir seçim anlayışı gördük. Tabii gönül istiyor ki bizde bir birinin üzerine yürüyen siyasiler, bir biri ile konuşmayan siyasiler yerine demokratik teamülleri olan siyasiler ülkemizde de olsun, topluma örnek olsunlar. Ayrıca tabii şu kaygıyı da paylaşmadan edemiyorum, acaba Obama Türkiye'de olsaydı partinin herhangi bir ilçe başkanı olabilir miydi? Eğer genel başkan istemese tabii.

Kişisel Başarılara Önem Veriyor ve Koruyor veya Öyle Yansıtıyor

Bill Gates'in kişisel başarısı halen konuşulurken, Obama'nın başkan seçilmesi ABD'nin kişisel başarıyı engellemediği ortaya çıkmaktadır. Uzun zamandır ABD üniversitelerini izlemekteyim. ABD dünyada en çok bilimsel çalışmansın ve makalenin yapıldığı erişilmez ülke konumunda. Üniversitelerinde her ülkeden yetenekli kişiler her aşamadan yönetimlerde bulunmaktadırlar. Birçok laboratuar, şirket, bölüm, dekanlıklar ve rektörler değişik uluslardan gelmektedirler. ABD'de gördüğüm en önemli konu, kim olursan ol, yetenekli iseniz size hemen kapıları açık tutuyorlar. Mutlaka arka planda bir hesap kitap yapıyorlardır, sisteme zarar vermediği ölçüde kişisel başarıya önem veriyorlar. En azından üniversitelerde benim gördüğüm bu yönde.

Ancak benim açımdan ABD'de kimin seçilmiş olmasından çok, ABD'nin kendi içinde bugüne kadar adam sınıfına koymadıkları derisi siyah insanın bugün iktidara gelebilmiş olmasıdır. ABD'de yakın geçmişe kadar Afrika'dan zorla köle olarak pamuk ve şeker kamışı tarlalarında çalıştırılmak üzere getirtilen göçmenler bugün ülkenin yönetimine gelebilmektedirler. Diğer tarafta bugüne kadar İrlanda kökenli beyazların yönettiği zengin Yahudi tüccarların köşe baslarını tutuğu ülkede ipler bugün bir zamanlar aynı salonda oturulması bile istenmeyen siyah derililerin eline geçmiştir. Bunun temelinde yatan birinci etmen bence Amerika'yı Amerika yapan göç ile ülkeye çekilen dünyanın beyinlerine yetenekleri ölçüsünde öncülük etmesidir.

Bunların yanı sıra McCarticilik de, ABD klasiğidir. Yani Amerikan çıkarlarına hizmet etmeyen, hele hele eleştirenlere pek makbul gözle bakılmıyor.

Amerika Sistemini Başarı Ölçütleri İçinde Sürekli Taze Kan İle Korumaktadır

Amerika'yı sürekli taze kan ile besleyen ve zenginleştiren beyin göçüne büyük önem vermesidir. Bu konuda iyi bilim adamına gerektiğinde pazarlık yaparak iyi maaşlar ödeyebilmektedir. Örneğin Barack Obama'nın eşi avukat Michelle Robinson Chicago Üniversitesi'nde maaşı yılda 270 bin dolar olan bir iş teklifi alıyor eşi başkan olmadan önce. ABD'nin en temel özelliği farklılıkları ne olursa olsun çalışkan ve başarının bir şekilde sisteme zarar vermediği ölçüde değer görmesidir. Özelikle eğitim ve bilimsel çalışmalarda farklılıklara kapıların açık olduğu görülüyor.

Amerika bu yönü ile sürekli bilim ve araştırma kurumalarını canlı ve dinamik tutmayı başardı ve bu sayede bilim yapabilmektedir. Bu yolla çok sayıda kişi bilimsel ararlaştırma yöneticileri öğrenci. Ben de bir süre Florida Üniversitesinde araştırmacı olarak kaldığım dönemde gerçekten her toplumdan insanın her türlü farklılığa rağmen bilim için çalıştığına tanıklık etim. ABD bugün başarılı ise bu sayede başarılıdır.

Maalesef ülkemizde başarının desteklenmesi ve bundan bir bütün olarak ülkenin faydalanması sağlanamadı. Bizde işe başarılı kişiler değil yakın hemşeri, kendimize biat edecek ve ileride oy verecek kişi işe alınır. Hele üniversitelerimizde yaşanan atama ve öğretim üye ve görevlilerinin alınmasında yaşananlar neden bu durumda olduğumuzun açık resmidir.

Sınırı geçerken imzalatılan belgeleri de, henüz düşünce ve kişi özgürlüklerinin Amerikan çıkarlarından geride kalması gereğini ortaya koyuyor. Bu da Amerikan pragmatizmin bir zaafı olsa gerek.

ABD'nin Dışarıdaki İtibarı Düşük

Dünyanın en çok nefretini alan ancak birçok muhalifin gidip iş bulmak için yeşil kart kuyruklarında bulunduğu ülke ABD. Her şeyin paraya endekslendiği ülkede, parası olmayanın canı çıksın anlayışı kendi içinde yaratığı acımasız rekabeti ile tanına bir ülke. ABD'nin yüz yıla yakındır dünya üzerindeki hegemonyası, dünya haklarına yaşattıkları, darbeler, iç isyanlar, ülkeleri bir birine karşı kışkırtmalar, çıkarı uğruna sözde demokrasi ve özgürlük havarisi kesilmesi ABD'nin itibarını dışarıda çok düşürmüştür. Ancak dünya ABD'yi askeri gücü, başka ülkelerde uyguladığı askeri operasyonlar, Rusya ile girdiği soğuk savaş ve Irak işgali ile tanımaktadır. Ülkemizde bu politikalardan dolayı çok zarar görmüştür. Bölgemiz sürekli kan ve gözyaşı içinde yaşamaktadır.

Amerika'da insan hakları ihlallerinin sık sık işlendiği biliniyor. Halen vahşi idam cezalarının yapıldığını biliyoruz. Sanırım 2 milyona yakın insan ki çoğunluğunun derisi siyah hapiste yatıyor. Yoksuların sosyal güvencesinin olmadığı, sağlık sorunu yaşayan bir ülke ABD. ABD'nin dünyanın her tarafında karıştığı darbeler, insan hakları ihlalleri, Irak ve Afganistan'ı yalan beyana dayalı işgali bir yana seçimde kendi içinde bir siyah renkliye seçilebilme şansı tanımasıdır.

ABD'nin "demokrasi", "özgürlük" ve "insan hakları" söylemlerinin bugüne kadar salt Amerikan’ın çıkarları uğruna kullanıldığı, girdiği yerde kan ve göz yaşı döktürdüğü görülmüştür. ABD dış politikası nedeniyle dünyada gördüğü tepki ciddi bir Amerikan karşıtlığı oluşturabilmektedir. Belki karşıtlığın en yüksek olduğu ülkelerden biri de Türkiye'dir. Dünyada %90 oranında Amerikan karşıtlığı yaşandığı bu durumu, Başkan Obama'nın düzeltebileceği ümidiyle ona destek olunmuş olunabilir.

Beyaz Sarayda Siyah Renkli Başkan Neyi Değiştirebilir?

Beyaz saray bir bina olmanın ötesinde bir sembol ve bir ideolojiyi temsil ediyor. Bu bağlamda son birkaç gündür bütün dünyada Obama'dan çok şey beklendiğini görüyorum. Ancak Obama'nın seçilmesi bütün sorunları da çözemeyecek. Doğal olarak sistemin işlemesi Amerikan çıkarları ağır basacaktır. Beyaz Sarayın kuralları belli, başkan seçildikten sonra CIA Obama'ya Amerika'nın sırlarını ve yapılması gerekenleri anlatmaya başladığı dünya basınında duyuluyor. Ayrıca kabine üyeleri de yavaş yavaş belli oluyor. Çoğunluğu Clinton döneminden bilinen kişiler. Sonuçta çok şeyin değişmeyeceğini bilelim. Amerikan özgürlük mücadelesinin önemli figürlerinden Malcolm X'in ifadesi ile Amerika'da "Tarla zencisi veya ev zencisi" bulunmaktadır. Obama ev siyah derilisi (zencisi), geldiği yeri ve temsil ettiği sınıfı biliyor. Kenya'nın Victoria Gölü kıyısındaki Alego bölgesinde yaşayan Luo Kabilesinin seçkin bir çiftçisinin Amerika'da burslu okuyan babası ve Havai'li bir beyaz kadının oğlu. Zorlu yaşamında annesinin büyük çabaları ve kendi doğal yetenekleri ile iyi eğitim almış ve bugünlere kadar gelebilmiş. Sistem ile çelişecek bir şey söylemiyor. Sistemi belki de eleştirilerden arındıracak davranışlar içine girerek sisteme daha yararlı olacaktır.

Obama'nın kim olduğu, neyi değiştireceği öncelikle Amerika'nın Irak ve Afganistan bataklığından nasıl çıkacağına bağlı. Bu da Savunma Bakanlığı'na kimi getireceğine bağlıdır.

Mevcut Cumhuriyetçi Parti Savunma Bakanı'nın yerini koruyacağı belirtiliyor. Şimdiden Obama'nın ekibindeki isimlerin çoğunluğu da o döneme ait kişiler gibi görülüyor. ABD'nin Ortadoğu politikası yine İsrail eksenine göre belirlenecek. Kabine için ismi geçen olası adaylardan bazıları Yugoslavya'nın dağılmasına ön ayak olmuş şahin kişilerden oluşuyor. Bu bağlamda siyah renkli başkan Obama eğer sistem için beyazdan daha fazla beyaz Amerika için çalışacağı kuşkusu bende hakim. Ancak ABD kapitalist sistemi kolay kolay silaha dayalı dünya hegemonyasını bırakmayacak, bunu da bilelim ve ona göre davranalım. Dünyadaki ekonomik sistem aynen vahşi rekabet üzerinden devam edecek, siyah derililer yine ikinci sınıf vatandaş olacak. Ancak siyah derililer kendilerinden biri seçildi diye psikolojik olarak rahatlayacaklardır. Başkada çok köklü değişim ve dönüşüm beklenilmemelidir.

Barack Obama'nın ABD Başkanı Seçilmesinin Bize Öğrettikleri

Seçimlerde Obama ile aynı parti çatısı altında yarışan Bayan Hilary Clinton geçmiş başkan eşi Bill Clinton'un büyük desteğine rağmen seçimi kaybedince, Obama'nın yanında olduğunu ve onun için çalışacağını belirterek yine bizde olmayan bir durumu ortaya koydular. Seçim başa baş devam etti, milyar dolarların harcandığı seçimlerde iktidardaki parti kendi partisinin adayı için ne adam kayırdı, ne de onun kazanması için milyarlar harcamadı. Seçim sonucunda Obama'nın kazanmasından sonra Cumhuriyetçi aday John McCain yaptığı seçim sonucu konuşmasında; seçim sonuçlarına ilişkin öz eleştiri yaparak eksiklerini anlattıktan sonra: "Seçim bitti, şimdi herkesin başkan Obama'nın liderliğinde ABD için çalışması gerekir" dediler. Bu da bizim pek alışık olmadığımız bir durum.

Her bir oy için 8 dolar harcanması, bizdeki seçim harcamalarına benziyor ki, seçimlerin Türkiye'de ve ABD'de çok da farklı bir şey olmadığı söylenebilir. Hatta ABD'de iki partinin gelgitleri dışında halkın oyalandığı da iddia edilebilir. Yine Obama'nın kendi ulusal programlarına, Cumhurbaşkanımızın programında daha uyumlu olduğu da iddia edilebilir mi, onu bilemiyorum. Yani Türkiye daha çoğulcu mu diye de sorulabilir.

Barack Hüseyin Obama’ya bizim Hüseyin’e başarılar dilerim.

Not: Sayın Hocam, bazılarınızın e-posta adresi bir şekilde makinemdeki adres listesine takılmıştır. e-posta almak istemeyenler lütfen belirtin isminizi listeden çıkarırım. Şimdiden ilginize teşekkür ederim. Saygılarımla

 
Toplam blog
: 190
: 1163
Kayıt tarihi
: 21.06.07
 
 

1985 yılında Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi’nde mezun oldum. 1986 yılında Şanlıurfa Köy Hiz..