Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '09

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Öğrenme stilleri...

Öğrenme stilleri...
 

Niçin bazı çocuklar, oyuncaklarını oynadıktan sonra hemen kutusuna koymak için gayret gösterirken üstelik bunu sadece oyuncağı yeniyken değil de sürekli olarak devam eden bir alışkanlık halinde yaparken, bazıları dağınıklıktan hiç rahatsızlık duymaz? Kimse ona bu işi yap demez, ama neden biri yapar da başka bir çocuk sadece yeniyken kutusuna koyar, bazıları ise ilk anda kutusunu parçalayarak açar ve bir daha oyuncağını yerine koymak için ortada bir kutu bile kalmaz. Niçin bazı çocukların fanilası sürekli dışında gezer de bazıları sık sık annesinin yanma gelip "Anne lütfen fanilamı içeri sokar mısın?" der. Niçin bazıları çıkmadık duvar, düşmedik çukur, dokunmadık eşya bırakmaz da bazılarının bu işlere hiç hevesi yoktur?

Nedir bunları bu kadar birbirinden farklı yapan? Bu yazıda bu davranış şekillerinin aynı zamanda farklı öğrenme özelliklerini de içerisine aldığını, adeta bizi biz yapan özelliğimiz olduğunu kısaca vermeye çalışacağım. Bu özelliğimize öğrenme stilleri denmektedir.

Öğrenme stilleri kavramı ilk defa 1960 yılında Rita Dunn tarafından ortaya atıldı. O yıldan beri üzerinde sürekli çalışıldı ve araştırıldı. Bu çalışmanın amacı insanların birbirinden farklı olarak öğrendiklerini ortaya koymaktı. Bu konu 1960’dan çok sonraları okullara girdi ve uygulama alanı buldu. Öğrenme stilleri konusunda uzun çalışmalar yapan Rita Dunn (1993) öğrenme stillerini şu şekilde tanımlamaktadır: “Öğrenme Stilleri her bir öğrencinin yeni ve zor bilgiyi öğrenmeye hazırlanırken, öğrenirken ve hatırlarken farklı ve kendilerine özgü yollar kullanmasıdır."

Öğrenme stillerimiz doğuştan var olan karakteristik özelliğimizdir. Yaşamımızın her anında ve her boyutunda davranışlarımızı etkiler. Yürürken, yatarken, otururken, konuşurken, oynarken, yazarken bizi etkiler ve bu özelliğimize göre bu eylemleri yaparız. Görsel öğrenci tertiplilik ve düzenlilik okulda da devam eder. Defterlerinin, kitaplarının sayfalarının kırışmasını istemezler ve ataç takarlar. Kullanılmış, yıpranmış kitapları hiç sevmezler. Çok hareketli olmadıkları için sınıfta fazla sorun çıkarmazlar. Okul kıyafetleri düzenlidir; yakası bir tarafa, kravatı bir tarafa kaymaz. Sözlü talimatları takip etmekte zorlanırlar. Talimatlar ne kadar uzun olursa o kadar çok güçlük çekerler. O nedenle tahtaya yazılmasını isterler. Karmakarışık bir ders onları ruhen ve bedenen yorar. Yapılacak işin başından sonuna kadar en ince detayıyla belirlenmesi ve görülmesi gerekir. Genellikle gördükleri şeyleri görüntü olarak belleğe kaydeder ve görüntü olarak hatırlarlar. Hatırlamak istedikleri telefon numarasını, numaranın yazıldığı yerdeki görüntüsü ile hatırlarlar.Kinestetik ve işitsellere göre çok az yazım, noktalama hatası yaparlar.

İşitsel Öğrenci okula başladıktan sonra da kendi kendine konuşmaya devam ederler bu nedenle arkadaşları veya öğretmeni tarafından uyarılırlar. Sessiz okuma konusunda sıkıntı çekerler çünkü kulaklarının duymadıklarını anlamakta zorlanırlar. İlköğretim birinci kademede göz ile okuma konusunda işitsel öğrencilerin kendi kulaklarının duyacağı kadar bir ses ile okumalarına izin verilmelidir. Sınıf içerisindeki sesten çok rahatsız olur. İşitsel öğrenciler en iyi işiterek öğrenirler. Fakat öğretmen dersi anlattığı sırada konuşuyor olma ihtimalleri yüksektir. O nedenle derse kulak vermeleri gerekir. İşitsel öğrenciler sese bu kadar duyarlı olmalarına rağmen TV veya radyoyu yüksek sesle dinleyebilirler (özellikle odada başka sesler varsa). Yabancı dil öğrenmeye yatkındırlar; özellikle konuşma ve dinleme becerileri çok iyidir. Fakat okuma ve yazma becerilerinde zorluk çekerler. Öğrenirken konuşarak veya sesli okuyarak öğrenirler ve hatırlarken de aynı şekilde biri kendilerine okuyormuş ya da söylüyormuş gibi hatırlarlar. Problem çözerken sesli düşünmelerine izin verilmelidir. Bu problemde verilen ve isteneni kavramak için gereklidir. Bir kelimenin yazılışını hatırlamak için sesli sesli kelimeyi tekrar ederler ya da etmeleri önerilir.

Kinestetik Öğrenci Kinestetik bebek yürümeye başladıktan sonra genellikle ailede ikinci bir bölüm açılır. Çok hareketli olan bu çocuklar koltuk, divan, sehpa, masa ve hatta televizyon üzerinde gezer ve asla "dur, yapma" gibi uyarılara aldırmazlar. Kıpır kıpırdırlar ve koşma, hoplama zıplama konularında uzmandırlar. Evlerin dışında oynarlarsa taşlar, topraklar, duvarlar, kayalar, ağaçlar ile sarmaş dolaştırlar. Özellikle görsel anneler bu duruma hiç katlanamazlar. Çocuklarını azarlarlar, sürekli uyarırlar. Oysa ki yapacak bir şey yoktur. Kinestetik bir çocukları vardır ve onu olduğu gibi kabullenmeleri gerekir. Bu bir davranış bozukluğu değil, içten gelen bir arzudur. Kinestetik çocuklar, eşyalarının düzensiz ve karışık olmasından, hiç rahatsız olmazlar. Düzen onlar için gereksiz bir ayrıntıdır. Kinestetik çocukların tertipli olmalarım sağlamak için onları suçlamak, "Çok dağınıksın, her şeyin her yerde, ne zaman aldığını aldığın yere koyacaksın" mesajları yerine bu dağınıklığın sizin için ne anlama geldiğini anlatmaya çalışmak önemlidir. Görsel öğretmen kinestetik bir öğrenciyi anlayamaz ve sınıfta yaptıklarının çoğuna tepki gösterir. Öğrenciyi yaramazlıkla suçlar hatta hiperaktif olduğunu iddia edebilir, aileyi sıkıntıya sokar. Kinestetik bir öğretmenin sınıfına düşerse, onun için yaşam biraz daha kolaylaşır ama sorunlar tamamen hallolmamıştır.

OKULDA ÖĞRENME STİLLERİ Tipik bir sınıf nasıldır? Öğretmen tahtada dersini anlatır, öğrenciler düzenlenmiş sıralarında otururlar. Görevleri ses çıkarmadan öğretmeni dinlemek ve tahtada yazılı olanları sessizce defterlerine geçirmektir. Öğrenciler söz almadan konuşamazlar, izinsiz yerlerinden kalkamazlar, arkalarına bakamazlar, konuşamazlar, gülemezler. Öğretmen canı isterse sınıfı dolaşabilir ama öğrencilerin buna hakkı yoktur. Öğretmen merkezli bir eğitimde bu yaklaşım doğrudur ve yapılması gereklidir. Ama soruyorum size, sınıfta kaç kişi bu ortamda gerçekten öğrenmektedir? 40 kişilik sınıfta ancak küçük bir grup belki 5 kişi belki 10 ama geri kalanlar ne olup bittiğini fark bile etmeyebilirler. Bu demektir ki yaklaşık 30-35 kişi sınıfta yeteri kadar öğrenme olayının içerisine girememektedir. İşte öğretmen merkezli yaklaşımın sonuçları. Şunu hep birlikte kabul etmeliyiz ki öğretmenden öğrendiğini sandığımız 5 ya da 10 kişi aslında öğretmen olmasa kalkıp başka bir yere gidebilirler ve tüm bunları yaparken de arkadaşlarına veya kendi öğrenmelerine zarar vermezler. O halde rahat bir ortam oluşabilmesi için sınıfta öğretmenlerin bir rehber ya da “öğrenme ortağı" olmaları gerekir.

Aşağıdaki tabloda öğrenme stillerine göre öğrencilerimizin, çocuklarımızın nasıl daha verimli olabileceğine dair bilgiler yeralmaktadır. Öğrenme stilleri konusunda yapılan çalışmalarda yalnız görsel, işitsel ve kinestetik stiller değil, öğrencilerin bulundukları ortamlar üzerindeki tercihleri ve en iyi konsantre oldukları saatler gibi pek çok farklı tercihler de belirlenmekte ve bunlar üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin loş ışıkta çalışmak isteyenler, aydınlıkta çalışmak isteyenler, sabah çalışmak isteyenler, öğleden sonra daha iyi konsantre olanlar gibi. Öğrenme stilleri konusu yaşamımızın tamamını etkilemektedir. Yalnız okul ve ev değil tüm insan ilişkilerinde son derece önemli olduğu sanırım herkes tarafından da kabul edilecektir. Umarım burada verilen –kısada olsa- bilgilerden sonra özellikle rehber öğretmen, sınıf öğretmeni ve anne ve babalarımızın bakış açısını biraz olsa da değiştirebilmişimdir. Bundan sonraki dileğim öğretmenlerin ve rehber öğretmenlerin öğrenme stillerini göz önüne alarak öğrenci merkezli etkinlikler geliştirmeleri ve sınıflarında uygulamalarıdır.

 
Toplam blog
: 7
: 1339
Kayıt tarihi
: 01.04.09
 
 

1977 dünyaya gelmişim. Tarih bölümü mezunuyum. Eğitim dünyasına girer girmez bazı şeylerin değişme..