Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '10

 
Kategori
Mizah
 

Öğretmenler piknikte

Öğretmenler piknikte
 

Afiyet olsun muallimler.


Havalar iyice ısındı.

Öğrenciler o biçim gevşediler. Öğretmenlerde fena değildi. Okul bahçesinin en koyu gölgesini erken gelen kapıyordu, her gün. Gölge kavgası yapanlar bile vardı.

Öğretmenliğin dışında, her şey konuşuluyordu. Tatilde yapılacak işler planlanıyordu.

Bazı öğretmenler, maaşlarına katkı yapmak için tarla kiralayıp biber, domates ekme derdindeydiler. Öğretmenler tatile girince, ek dersler kesiliyor. Öğretmen hangi parayla tatil yapsın? Okulda nasıl gölge buluyorsa, tatilde de herhangi bir yerde, bir gölge bulup sineklenecek öğretmenler.

Çift maaş alanların, böyle bir derdi yoktu. Kimisi, yeni bir daire peşine düşmüştü. Kimisi de arabasının modelini yenileme peşindeydi.

Kimisi de para biriktirmeyi marifet olarak görüyordu. Hele 35 yıllık öğretmen Şakir Bey, eşinin maaşına da dokunmadan faize yatırıyordu parasını. Günü dolan parasını, bankamatikten çekip, yeniden yatırmak çok hoşuna gidiyordu. Paraya sıkışan öğretmen arkadaşlarına da hep bankamatiği gösteriyordu. Şakir Öğretmen para gitmesin diye, ilçe pazarının son saatlerinde alışveriş yapıyordu. Esnafın elinde kalan malları, yarı fiyatına almak için büyük mücadele veriyordu garibim. Mutfak masraflarını asgariye indirmek için zeytinliğinden topladığı zeytinlerle üç öğün beslendiğinden, öğretmen odasındaki bütün suları içiyordu. Tuzlu zeytinle, ancak su içmekle mücadele edebiliyordu. Şakir öğretmenin eşi de kör kör geziyordu okulda. Para gidecek diye gözlük bile almıyordu.

Bir gün, bir öğretmene nöbet görevi sırasında, ”Gir içeri eşek herif!” diye bağırmıştı. Genç Türkçe öğretmenini, öğrencilerle karıştırmıştı. Genç öğretmen zor kurtarmıştı kendisini.

Neyse.

Bazı öğretmenlerin de para umurunda değildi.

Hesabını beceremeyen bir öğretmende, yeni bir leptop araştırıyordu.

Teneffüs zili ile birlikte öğretmen odasına toplanan öğretmenlerden bazıları, sabah okula apar topar gelmenin telaşıyla, bir simit peşindeydi. Arada birde çay kapabilirlerse, deyme keyfine.

Öğretmen odasında, nöbetçi öğretmen demliyordu çayı. Bazen nöbetçi öğretmenler ”bana necilik” yaparsa suratlar ekşiyordu.

Her gün bütün öğretmenler, tasarruf tedbirlerine uymamaktan suç işliyordu.

Kimisi prize cep telefonu takıyordu, şarj olsun diye. Bir de elektrikli çaydanlıkta su ısıtıp, çay demliyorlardı.657 sayılı Devlet Memurları Kanu…125.maddesinin….

Neyse, geçelim bu hassas konuları.

Elektrikli çaydanlıkta su ısıt, çay demle. Bardakları temizliği. Hep külfet. Nöbetçi öğrenciye yaptırılsa da bazı işler, olmuyor. Öğretmenlere, tam bir angarya bu işler.

Hizmetliler mi?

Hizmetliler ne mi yapıyor?

Onlar çay demlemez. Eskidendi, hizmetlilerin öğretmenlere hizmet etmesi. Geçti o devir. Şimdi hizmetliler okullarda genel müdür. Yok ya, daire başkanı. Kimisi de müsteşar. Acaba “bakan mı?” bu hizmetliler. Ne bileyim, yüksek bir yetkili hizmetliler… Öğretmen olacağına, hizmetli ol, daha iyi. Bu önemli konuyu da geçelim.

Öğretmen odasında bir çay tepsisi içinde çeşitli boyutta çay bardakları var. Kimi öğretmenlerin bardağı özel, dolaplarında saklıyorlar. Ellerinde sallayıp duruyorlar. Bazı öğretmenler, nasıl bardak olursa olsun, önemli değil. Doldurup doldurup çekiyorlar çayı.

Ara sıra, ”sen büyük bardakta içiyorsun çayı” muhabbetleri olmuyor değil.

Çay bitince, herkesten eşit miktarda toplanan parayla çay alınıyor ya.

“Ben küçük bardakla içiyorum. Sen büyük bardakla”

Eşitlik bozuluyor.

Eşit değil ki, bu durum!

“Sen büyük bardakla içersen, benim iki katım para ödemen lazım!”

“Ben senin fazladan içtiğin çaya para vermek zorunda mıyım?”

Helal öğretmenim.

İnce hesap.

Daha “iki şeker, üç şeker” hesapları da olabilir.

Bende, ”ben diabet hastasıyım. Çay parasına katılırım. Şeker parası vermem” diyebilirim.

Hadi de!

Çık işin içinden çıkabilirsen.

Çıkılır mı?

Çıkılmaz.

Bizim müdür her toplantıda der ki; ”İngilizlerin dostu yoktur, menfaati vardır.”

Bu öğretmenlerin birçoğu “İngilizler gibi” olmuş.

Onlar İngiliz. Biz Türk’üz. Bizim böyle ince hesaplarımız olur mu?

Olmaz, olmamalı.

Oluyor kardeşim.

Öğretmen odasında, bir gün bu ince hesapları yapan birisi, “kafasına bir çaydanlık” yiyebilir.

Yiyebilirde, çaydanlığa yazık olur.

Bu işler, öğretmen davranışına yakışır mı?

Bilmem.

*

Bir gün nöbetteyim.

Ben nöbetimi, dört dörtlük tutarım.

Nöbet günlerimde, elime bir su bardağı çay alırım. Nöbet yerimde öğrencileri gözleyip, ayakta içerim çayı. Bir yere oturmam. İkinci bir bardak çay da içmem.

Benim bu çayım, bir gün okul müdürüne dokunmuş. Benim çayımın kaşığı, müdürün gözüne kaçmış. Ben biliyorum, bazı öğretmenlerin dürtüklemesi var bu işte. Müdür bazı arkadaşların isteklerini anında yapar. Bizim isteklerimizi, önerilerimizi hiç dikkate almaz. Demokrat olmakla da öğünür bizim müdür.

Bana.

“Nöbet sırasında çay içiyorsun. Hem de büyük bardakla. Ayıp oluyor” demesin mi.

Küçük bardakla içersem ayıp olmazmış demek ki. Haksızlık yapıyormuşum, küçük bardakla içenlere. Müdür hak ve adalet peşindeymiş(!) İyi ki çaya, kaç şeker attığımı sormadı.

Adam, bir bardak çay için demediğini bırakmadı bana.

Amacı başka.

Beni tedirgin etmek. Sindirmek. Öğretmenler Kurulu toplantılarında, ”Aman efendim. Tamam efendim” demedim ya. Beni sindirecek aklınca. Nah, sindirirsin!

Beni sindirecek. Beni emri altına alacak, susturacak. Birde müdürü destekleyen yalakalar var ya. Onları görünce öğretmen olduğuma pişman oluyorum.

Her şeye rağmen müdürümüz, sayın “Mazlum Şefket Teyyare” iyi adamdır.

Bizim okulda, “toplam kalite” uygulanır. Biz bir ekibiz. Ne ekip amma?

Bizim okul ekip çalışması olarak, ilde birinci oldu. Nasıl olduksa, kâğıt üzerinde canım. Yaptığımız her şey, kâğıt üzerinde harika. Okudular, güzel yazmışız. Projenin kapağı da güzeldi ha! Birinci olduk.

Biz birinciyiz.

Aferin bize!

Yaşasın okulumuz!

Bizim okul, ekip çalışmasında birinci. Biz, kol kola girip halay çekmesini beceremesek de, çok güzel “kolbastı” oynuyoruz.

“Bir bardak çay için” birbirimizi yiyoruz.

“Senin bardak büyük, benim ki küçük.”

“Sen üç şeker atıyorsun, ben tek şeker.”

“Benim çay açık, senin ki demli.”

“Sen şöylesin, ben böyleyim.”

Dedikodu. Saldırı. Baskı.

Adalet istiyorum.

Adaleeetttt!

Erkeeeennn adddaaaaleeetttt!

Bizim okul iyi okuldur.

*

Havalar ısındı dedim ya.

Öğretmenlerden birisi, bir gün birden bire, “arkadaşlar gelin hafta sonunda bir piknik yapalım” deyiverdi.

Tiyatroya, müzik dinletisine gitmeyen, para verip gazete almayan öğretmen pikniğe gider mi?

Kültür karın doyurmaz, piknik doyurur.

Gider, bu öğretmenler.

Vallahi giderler.

Nasıl olsa, işin içinde “löp” var.

Gi -der-ler!

Olur dedik, hep bir ağızdan.

Birtek, Şakir öğretmen, ”ben gelemem işim var” dedi. Kimse de işinin ne olduğunu sormadı. Kesinlikle, ninesi beşinci kez ölmüştür. Ya da dedesinin nişanına gidecektir.

Karısı da, onayladı, Şakir öğretmeni.

Kıdemli öğretmen Hayriye Hanım konuştu.

“Piknik fikrini kim attıysa ortaya, işi organize etsin.” Dedi, kararlı bir sesle.

“Tamam” dedi, arkadaş.

Arkadaş, Din Kültürü Öğretmeni.

Dedi ki;

”Ben şimdi herkesin isteklerini alıp, liste yapacağım. Kişi başına kaç lira düşerse size bildireceğim”

Güzel!

Bayılırım böyle azimli arkadaşa!

Hep bir ağızdan “tamam” dedi öğretmenler.

“Bu öğretmenler bayağı birlik içindeler ya. Helal olsun.” Diye içinden geçirdi, Fen Öğretmeni.

Ertesi gün, öğretmen odasında, istekler alınmaya başladı.

Ahlak Bilgisi öğretmeni dedi ki; ”Oğlak çevirme yapalım.” Tam mevsimi.

4.Sınıf Öğretmeni Muhsin Bey:

“Ben oğlak çevirme yemem. Tavuk alalım.”

Türkçe öğretmeni Dursun Çarıkçı, aldı sazı eline:

“Tavuklar çok hormonlu, ben de tavuk yemem. Beyan ediyorum efendim.”

Sosyalci Yelpaze Hanım:

“Etle tavukla, keçiyle uğraşıp durmayın. Kepekli ekmek, domates biber gibi şeyler daha sağlıklı.” Dedi. Ne de olsa formunda, formunu koruyacak kadın. Konuşurken, bir de yan gözle, 3.sınıf öğretmeni Cavidan Hanım’a bakması yok mu. Fitili iyice ateşledi.

Cavidan Hanım, birden patladı.

“Kasap köfte yaptıralım. Bizim kasap iyi köfte yapar. Bu Dünya’da yemeyip te nerede yiyeceğiz. Yemeyenlerin kursağında kalsın. Götürsünler paralarını öbür tarafa!” deyiverdi.

Yelpaze Hanım, konuşsa, işin nereye gideceğini biliyor. Kapattı çenesini. Sustu. Konuşmamasında, Din kültürü öğretmeninin işareti de etkili oldu.

İki yakası bir araya gelmeyen, hiçbir zaman borçtan kurtulamayan, hesap bilmez matematik öğretmeni Osman Piramit;

“Cavidan Hanım, siz çift maaş olunca, kıyma kaç lira bilmiyorsunuz, konuşuyorsunuz. Bizi düşünün bizi” diye konuştu sakince.

Cavidan Hanım’ın canı burnuna gelmiş zaten. Yelpaze Hanım’a iyice bilenmiş. Bıçağın yönünü çeviriverdi, Osman Öğretmene.

“Ya size ne benim çift maaşımdan. Ben maaşlı herif bulurken, sen niye bulamadın a herif! Pi sayısını arayacağına maaşlı bir hatun bulsaydın. Töbe töbe! Para benim. Kasap köfte varsa gelirim pikniğe. Tavukla mavukla uğraşamam. Kepekli ekmeği ağzının tadı olmayanlar yesin.”

Din Kültürü öğretmeni:

“Arkadaşlar, kızmayın hiddetlenmeyin, sakin olun. Herkesin istediğinden alırız. Herkes istediğini pişirir yer içer. Yakarız mangalı. “Kendin pişir kendin ye, ” Yaparız.

İlk defa ağzını açtı 1.sınıf öğretmeni İncidal Narinoğlu.

“Ben tavuk pişen mangalda köfte pişirip yemem. Köfte de yemem. Ben çipura, levrek, alabalık dışında balıkta yemem.””

“Tövbe tövbe”

Zıkkımın kökünü ye be ka…

Kenarda oturan İncidal Hanımın eşi, Muhterem Bey söze karıştı.

“Eşimin görüşlerine aynen katılıyorum. Destekliyorum. Balık varsa varım.”

Akşamcı 5.sınıf öğretmeni “Hüseyin Kırıkşişe” birden parladı.

“Aha sazan var. Kızartma mı istersin buğulama mı?”

Bayan öğretmenler gözlerini kaçırdılar. Aaaaaa!!! çekenler oldu.

Müzik öğretmeni “Ezgi Terane Cırtlakses, ”

“Piknikte şarap mı var, rakı mı? Yoksa bira mı?” diye sordu.

Din Kültürü öğretmeni; “Ne içersen iç. Yanında getir. Pikniğe, bizim hesaba karıştırma” dedi. Dedi de. Dişlerinin gıcırtısı fena değildi. Tiz keman ayarındaydı.

Atıldı bir âdem, ortaya:

“Ben içki olan yere pikniğe gitmem. Bu böyle biline” deyip kestirip attı.

Bir diğeri:

“Şarap olursa gelirim. Rakının anason kokusunu sevmiyorum.”

“Bira yoksa, ben yokum.”

Başka birisi;

“Rakı olmazsa olmaz. Yiyeceğimiz etler bizden davacı olur” diye gürledi.

Din Kültürü Öğretmeni, fıttırmak üzere.

“Allahümme Şakirin…Yarabbi sabır ihsan eyle!”

“Bak tavuk eti ucuz, kıyma pahalı. Ben kıyma parası vermem. Tavuk yerim. İçmediğime göre içki parasına da katılmam.”

“Allahım senin çeşit çeşit kul…Külli şeyhin gadir…”

“Hazır su almayın. Para vermem. Ben piknik yerindeki çeşmeden içerim suyumu.”

“Ben et yemiyorum zaten. Et paraları beni ilgilendirmez.”

“Peynir olmayacak mı?”

“Bak piknikte kayıt(kağıt) oynarsanız ben oynamam. Yanınıza da oturmam. Günah.”

“Ayşe Hanım’ın iki çocuğu var, tek kişilik para mı verecek?

“Kolbastı mı oynayacağız. Halay mı çekeceğiz. Yoksa çiftetelli mi?”

“Hay sizin paranızın çıkısını…”

“Sahi piknik yerinde, namaz kılmak için uygun yer var mı?”

Hem açıkta bir sürü insanın içinde, karşısında yemek yenmez yahu”

“Yiyeceklerin yanına sarımsak ve soğan yaklaştırmayın. Yemem.”

“Zıkkımın kökünü … Eşeğin orta bacağını …

Din Kültürü Öğretmeni Yasin Kerimoğlu;

“Pikniğe gidiyor muyuz arkadaşlar?” Diye bir kez daha sordu.

!!!???

Ortada laflar.

Ben size haber veririm.

Bir düşünelim.

Bence fark etmez.

Bakalım.

Olabilir.

Belki.

!!!

???

İçinden kısa bir dua okuyan öğretmen, ya sabır çekti. Derin bir nefes aldı. Yüzünde boncuklanan terleri sildi.

“Bu iş yaş arkadaşlar.” Dedi. Başka bir şey söylemedi. Sert sert bakındı etrafına. Kimi öğretmenin yüzüne sırıtarak baktı.

“Cumartesi günü Sazak köyü’nde hayır var. Giderim hayra atarım taskebabını. Masrafta olmaz. Bulurum bir beleş araba”

“İsmail öğretmen, sen Sazak Köyü’nden değil miydim?”

“Götürü getirisin gali bizi he.”

Götürüsün! Götürüsün!”

“Sevap gazancin olum.”

“Hem sen araba gazlı”

Atıldı ortaya, “Cimi Cartır” lakaplı öğretmen. ”Arkadaşlar Çal Köyü'ne gidelim. Çal’da bulgur pilavı varmış. Bu yaşta pirinç dokunuyor bana.

!!!???

Okul Müdürü Sayın Teyyare, girdi odaya.

Arkadaşlar, Şakir öğretmen tarlasına gübre götürürken, traktörü devirmiş. Hanımı da varmış römorkta. Bacağı kırılmış kadının. Hastaneye yatırmışlar, hoca hanımı.

Yapma ya!

Vah! Vah!

Niye taksiyle gitmemiş kadın?

Para gider kardeşim. Öğrenemedin mi Şakir’i?

Sen ne anlarsın tasarruftan.

Hesapsız öğretmensin sen.

Sana ne ulan!

Ulan mı?

??!!?

Öğretmenler odası karışmak üzere.

Hadi bana eyvallah!

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..