- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Oh beeee yaşıyoruz!
Sait Faik dikmişti gözlerini ona ve ben sağdan çıkıyordum hayat sahnesinden.
Bakalım Duke Ellington dinleye dinleye bu güzel İstanbulum'da nereye varacağım?
Duke demek, trene binmek demek, binip binip gitmek....
Ben geçenlerde Sait Faik'in bahçesinde kaldım, öylece dondum. Oysa o gün hava çok güzeldi. Hani soyun, çırılçıplak denize gir, öyle!
Sen nergisi veya nergisleri bilir misin?
Z ile S'nin ortasında kürek çeken acemi bir denizci olarak....
Bütün çalan telefonları susturdum, beyaz atları soluma, kurt köpeklerini sağıma alıp oturdum bahçede. Sarı nergis tam karşımdaydı. Nasıl da cesur bakıyordu hayata! Tüm konuşan kadınları susturdum. Kediler ayaklarımın dibinde hayatı kokluyorlardı.
Burgaz zamanı geldi geldi, gelmedi, hiç çıkma senden dışarıya, hayattan.
Sait Faik dikmişti gözlerini ona, ayırmıyordu gözlerini ondan ve dinlemiyordu bizi onda. Bahçe içi veya dışı; ev içi ya da ötesi bir şey vardı ama....
Bakalım Duke ne diyor?
Birazdan köpekleri gönderdim, geç kalmamalıydım İstanbul'a, ardından kedileri ve nergis içine çekildi, kadınlar sus sus, sus gittiler ve bir ben kaldım, bir de atlarım.
Binip güzel atlara gitmeliydi, lakin su, dört bir yanımız suydu ve Faik, Sait olan Faik, Sait Faik nasıl gülüyordu....Oh beeee yaşıyoruzzzz!...
Bahçe kapısına dayadım sırtımı, hayata, hayata dayanıp çok ötelere daldım, dalıp gittim Duke eşliğinde.
1. Not: İçeride hiçbir şey yok, dediler o kadınlar, dört duvar boş, boşluk! Kadınları dinledim. Oysa kadınları dinlemeyip girmeliydim eve ve onların boş dedikleri evde, dört duvar çevrili dünyada Sait Faik'le aleme koy vermeliydim şeyiiiii!...
2. Not:
Hiiiişt,
Burgaz, diyorum,
ha o Burgaz mı
diyorlar,
hayır diyorum,
Burgaz hiiişt,
o Burgaz değil!
Yok yaaaa,
sonrası
çekip gidiyorlar.
Buna benden çok,
o adam,
Sait Faik kızıyor,
lakin kimin umrunda,
hiiişt,
hele İstanbul,
ah İstanbul!
Ş.Y.
Duke demek, trene binmek demek, binip binip gitmek....
Ben geçenlerde Sait Faik'in bahçesinde kaldım, öylece dondum. Oysa o gün hava çok güzeldi. Hani soyun, çırılçıplak denize gir, öyle!
Sen nergisi veya nergisleri bilir misin?
Z ile S'nin ortasında kürek çeken acemi bir denizci olarak....
Bütün çalan telefonları susturdum, beyaz atları soluma, kurt köpeklerini sağıma alıp oturdum bahçede. Sarı nergis tam karşımdaydı. Nasıl da cesur bakıyordu hayata! Tüm konuşan kadınları susturdum. Kediler ayaklarımın dibinde hayatı kokluyorlardı.
Burgaz zamanı geldi geldi, gelmedi, hiç çıkma senden dışarıya, hayattan.
Sait Faik dikmişti gözlerini ona, ayırmıyordu gözlerini ondan ve dinlemiyordu bizi onda. Bahçe içi veya dışı; ev içi ya da ötesi bir şey vardı ama....
Bakalım Duke ne diyor?
Birazdan köpekleri gönderdim, geç kalmamalıydım İstanbul'a, ardından kedileri ve nergis içine çekildi, kadınlar sus sus, sus gittiler ve bir ben kaldım, bir de atlarım.
Binip güzel atlara gitmeliydi, lakin su, dört bir yanımız suydu ve Faik, Sait olan Faik, Sait Faik nasıl gülüyordu....Oh beeee yaşıyoruzzzz!...
Bahçe kapısına dayadım sırtımı, hayata, hayata dayanıp çok ötelere daldım, dalıp gittim Duke eşliğinde.
1. Not: İçeride hiçbir şey yok, dediler o kadınlar, dört duvar boş, boşluk! Kadınları dinledim. Oysa kadınları dinlemeyip girmeliydim eve ve onların boş dedikleri evde, dört duvar çevrili dünyada Sait Faik'le aleme koy vermeliydim şeyiiiii!...
2. Not:
Hiiiişt,
Burgaz, diyorum,
ha o Burgaz mı
diyorlar,
hayır diyorum,
Burgaz hiiişt,
o Burgaz değil!
Yok yaaaa,
sonrası
çekip gidiyorlar.
Buna benden çok,
o adam,
Sait Faik kızıyor,
lakin kimin umrunda,
hiiişt,
hele İstanbul,
ah İstanbul!
Ş.Y.