Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '11

 
Kategori
Güncel
 

Okul, Çocuk, Haydarpaşa ve Tecavüz!

Okul, Çocuk, Haydarpaşa ve Tecavüz!
 

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR


Pek ilgili gibi görünmesede…

Yeni öğretim döneminin ilk zilini karşıladık bu sabah küçük oğlumla. Küçücük bedeniyle sabah dikildi karşıma, üzerinde okul forması. “Yakışmış mı? Güzel oldum mu anne?” Berrak pınar gibiydi gözleri, saçlarını ayırıp yandan, hazır olda bekliyordu karşımda. Kucakladım, kokusunu içimde derinlere yerleştirip bu anı ölümsüzleştirmek istedim kokusuyla nakşedip.

Sabahın altısında çalan saatle dikilmişti ayağa. Şaşırdım önce, öğretmeninin verdiği yaz okumalarının eksikliği içine batmıştı anladım yatağının üzerinde kitap okur bulunca. “Geç artık, kendini yorma ilk günden” dedim. Kitabı alıp çantasına yerleştirdim. “Kızar mı sence?” dedi, öğretmenini kastederek. “Farkına varmaz” dedim. İlk günden okul stresine girmesini istemedim.

Heyecanlıydı okulun bahçesine girerken. Biraz da büyümüş edası vardı sanki üzerinde. Ne de olsa üçüncü sınıftı artık.

İlkokulun masumluğuna tanık oldum bir kez daha. Müdürün “Altıncı sınıflar sola, beşinci sınıflar onun yanına” çağrılarına cevap gelmiyordu çocuklardan. Sonunda adamcağız “Geçen yılın beşleri, geçen yılın dörtleri” demek zorunda kaldı. Yeni başlayacakları sınıfa henüz adapte olamamış, bir üst sınıfa gitmenin heyecanını yenememiş, parıltılı gözler vardı okul bahçesinde. Kimi sırtında tam teşekküllü çantası, kimi yeni başlayacağı okul hayatının ilk gününün çekincesiyle anne kucağında.

Severim okulun ilk açılış heyecanını. Hele ilk öğretim öğrencilerinin heyecanı başkadır bilirim. Bir birlerini bulmanın heyecanında daha saf ve temiz ifadeleri olur onların arkadaşlarına ve öğretmenlerine karşı.

Kendi çocukluğumdaki anların tazelenmesiyle başka hazlar yaratır içimde. Sanki ben koşarım okul bahçesinde, koridorlarında.

Çocukları öğretmene teslim edip ayrılmayı bilmeli ki öğretim hayatları başlasın. Ben de düştüm yola verip Kadıköy otobanına. Haydarpaşa’dan binmek için vapura. Hüzündür Haydarpaşa, gönlü kırık ve masum benim için. Her akşam gördüğüm o matemli haline gündüz gözüyle tanıklık ederken içim burkuldu.

Yangın saatlerinde durmuş sanırım saati. Üç buçuk değil henüz zaman. Yangının ilk anları olsa gerek. Aklıma Dolmabahçe Sarayı ve dokuzu beş geçe duran saati getiriyor. Tel örgülerle kaplanmış çatının büyük kısmı ve üst kat dökülmesi engellenmek ister gibi.

Bir grup kırlangıç kafaları yukarı kaldırıp Haydarpaşa’yı işaret etmek ister gibi uçuyorlar cıvıltılarla üstünde dönerek. Sanki unutulmuşluğunu hatırlatmak istermişçesine.

Kendi haline mi terk edildi? Ne zaman yapılacak gerekli bakım işlemleri? Muamma…

Bu haliyle Amerikan filmlerinde kullanılan platolara benziyor. Kasabalar olur ya, arkası olmayan, önden bakınca yan yana evler gibi durur. Aynen öyle duruyor Haydarpaşa. Sanki içi boş bir hayalet şehir gibi. Dökülmüş sıvaları, yanmış tavanı ve durmuş saatiyle…

İlkokula koştururken çocuklar heyecanla, kırlangıçlar uçarken Haydarpaşa’nın üzerinde çığlıklarla.

An'ın tadını yaşamak isteğiyle oturduğum iskele masasında kahve içme keyfine varamadım. Heyecanıma karşın yıkıktı benim de bir yanım.

Tecavüzcüsüne koca demek zorunda bırakılmaya çalışılan kadınlarda aklım.

Hiç insani bulmuyorum. Direk söylemekten de çekinmiyorum. Nasıl bir mantık merak da ediyorum.

Kanun uygulayıcı tarafından, kanun yıkıcının eyleminin kabul görülür hale getirilmesi. İğrenç kadın gözüyle bakınca. İğrenç ötesi. İnsani yönüne gelince öyle bir yön bulamadım. Bulan söylesin…

Kadın olmak şöyle dursun, insan olarak sahip olduğumuz haklar da korunamayacaksa, bugün okul bahçesinde koşan o çocuklar. O çocukların geleceğini düşünce böylesine yoz kurallar zincirinde, onlar adına sevincim kursağımda kaldı bekleyen tehlikenin boyutuna bakınca.

Yazık, çok yazık bize. Yazık cinsiyete yapılan saldırının hoş görülecek bir yanını bulma gayreti içine girenlere.

 

Sağlıkla ve mutlu kalın 19/09/2011

Gülay Mustafaoğlu

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..