Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '15

     
    Kategori
    Sosyoloji
     

    Ölümlere sevinmek

    Ölümlere sevinmek
     

    İnsanoğlu ister zengin olsun ister fakir, ister özgür olsun ister tutsak, ister küçük yerde yaşasın ister büyük şehirlerde hep dünya ile gelecek ile ilgili bir beklenti, bir amaç içerisindedir. Yapacakları, yapmak istedikleri, yetiştirmeleri gereken işleri hiç bitmez. Dünyaya bu kadar bağlı insanlar haliyle ölmekten, bu dünyadan çekip gitmekten korkmuşlardır. İnsanlar sevdikleri birini kaybettikleri zaman üzülür, ağıtlar yakar, gözyaşı dökerler. Kişiler kendi veya sevdikleri birilerinin canları ile tehdit edildikleri zaman elleri avuçlarındaki ne varsa alınabilir. Velhasıl can ve dünya tatlıdır.

     

    İdeal insan topluluklarında erdem, iyi niyet, sevgi hep övülmüş; kötü niyet, acımasızlık, gaddarlık ve zarar vermek ise yerilmiştir. İnsanların tarihine bakılırsa bu ideal toplum seviyesine ya ulaşılamamış ya da bu oluşum çok kısa sürmüştür. Bunun sebepleri bazen toplumun içinden bazen de dışından kaynaklanmış ama ideal toplum oluşmamıştır. Genelde gaddarlık, zalimlik, kötülük baskın gelmiş ve toplumlarda derin yaralar ve zararlar oluşturmuştur.

                   

    İnsanlar doğup akılları ermeye başladığı zaman saf ve temizdirler. Kötülük nedir bilmezler, birbirlerine zarar verseler dahi bunu bilerek ve isteyerek yapmazlar. Ama yaşları ilerledikçe kişilikleri ya da kişiliksizlikleri oturur. Gözlerini kırpmadan zarar verirler, hırsızlık yaparlar, yalan söylerler, cana kıyarlar ve katliam yaparlar. Nasıl bir ruh halinde yaparlar bilmem ama bunları yaparlar ve suçluluk dahi duymazlar. Bunları yapmaları gereken bir görev sayarlar hatta yapamadıkları zaman üzülür ve hayıflanırlar. Mesela birisinin derisinin rengi farklıdır bu onun öldürülmesi ve eziyet görmesi için yeterli bir sebeptir. Bir başkası kendi seçimi olmamasına rağmen dünyanın herhangi bir yerinde doğmuştur veya dünyanın herhangi bir ırkına mensuptur bu da onun katledilmesi için bir sebeptir. Diğeri herhangi bir dine inanır diğerleri için kafirdir tatbiki de öldürülmelidir. Bazısı ise doğduğu topluluğun dilini (anadilini) konuşur. Bu aşağılık dil konuşulur mu hiç, farklıdır o ölmeyi hakketmiştir.

                   

    Katliamlar, zalimlikler yapılırken buna sebep olanlar içinde bulundukları toplumlardan maddi manevi destek görürler. Toplumun diğer yaşayanları yapılanları över hatta bunları yapanların yerinde olmak isterler. Kendileri olsa daha fazlasını yapacaklardır. Adeta bir akıl tutulması yaşanır. Moğol istilalarında da, Afrika sömürülmeye başlandığında da, dünya savaşlarında da ve günümüzdeki savaşlarda da bu durum değişmemiştir. Savaşan taraflar ölenler, öldürülenler bir şekilde destek görürler ve uzun süre kıyımlar devam eder. Ölenler masum değildir çünkü daha önce yazdığım sebeplerden ötürü ölmeyi hakketmişlerdir. Öldüren taraftaki destekçiler bu duruma sevinirler. Ölenler sayılar ile ifade edilir, öldüren taraf için sadece skordurlar. Aile bağları, çektikleri acılar, özlemleri, umutları, hayalleri yoktur. Karşı taraftan bilmem kaç kişi öldürülmüştür. Azdır aslında keşke kökleri kurusa ama anlık sevinç sebebidirler. Onlardan daha fazla öldürdük öndeyiz skor tahtamıza birkaç sayı daha ekleyebiliriz düşüncesindedirler.

                   

    Toplumlarda nefret, korku çok ön plana çıkarılıyor. İlkokuldan başlayarak bu zehirler verilmeye başlanıyor, ailede ve diğer yaşam alanlarında, medyada hep aynı nefret dili hep aynı kin hep aynı korkular. Aslında birbirimize o kadar çok benzememize rağmen sanki çok farklıymışız gibi bir algı oluşturuluyor ve nedense herkes bu doğrultuda yaşıyor. Mesela iki farklı dini inanışta topluluk var. Biri peynire tapıyor öteki taraf ise süte. Peynire tapan taraftaki topluluk için süte tapanlar kafirdir, kötüdür, gaddardır, aşağılıktır. Onlar düşmandır. Eğer güçlü olmazlar ise süte tapan kafirler güzel dinlerini ve onları yok edecektir. Onlara gerçek hak dinini öğretmeleri gereklidir. Peynir dinini kabul edene kadar ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Peynir dini için ölmek de vardır öldürmek de. Herkes peynir dinine inanana kadar bu çaba sürdürülmelidir. Aynı şekilde süte tapanlar da peynire tapanlar için benzer duygular beslerler ve bu şekilde hareket ederler. Farklılıklar sadece dini inanışlarla bitmez. Peynir dinine inanan topluluklar eğer aynı dili konuşmuyorsa o zaman da durum çok vahim. Bir tarafta X dili öteki tarafta P dili konuşuluyorsa böyle de olmaz. Herkes P dilini konuşmalı. Peynir dinine inanıyor P dilini konuşuyor ama giyimi kuşamı farklı ise bu da olmaz. İnsanların birbirlerine düşman olmasını gerektirecek o kadar çok farklılık vardır ki dünyada bunun sonu yok. Kimisi çekik gözlüdür, kimisi açık tenli, kimisinin inanışı kimisinin konuşması farklıdır.

                   

    Sonuç olarak maalesef insanlar birbirlerinin ölmelerine, öldürülmelerine sevinir haldeler. Bunun böyle devam etmesi halinde sonuç ne olur tahmin edemiyorum. Belki de dünyadaki bütün yeni kuşaklar savaşsız, nefretsiz bir yaşamı seçerler ve barışın, insan sevgisinin ön planda olacağı bir dünyada yaşarlar. Ölümlere sevinmezler ve öldürmek istemezler. Belki de farklılıkları güzellik olarak görür ve bu doğrultuda mutlu mesut topluluklar inşa ederler.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 80
    Kayıt tarihi
    : 09.10.15
     
     

    İstanbul'da yaşıyorum ve birçoğu gibi ben de trafiğinden ve kalabalığından nefret ediyorum. Ünive..