Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '10

 
Kategori
Aile
 

Ömür Dediğin

Ömür Dediğin
 

Göz açıp kapayıncaya kadar...(alıntı resim)


Canlı tarih herbiri...Kırış kırış yüzlerde, gözler hâlâ capcanlı, hâlâ ne çok şey anlatıyor. Sanki bambaşka bir dünyayı anlatıyorlar.Oysa şunun şurasında 40-50 yıl öncesinin yaşantısından örnekler, söyledikleri.Nasıl da yabancıyız bizler bile, söylenilenlere. Yaşı yirmilerde olanlarınsa , dinlediklerinde "hangi yüzyıla ait acaba söylenenler"diyecekleri, kuvvetle muhtemel.

Gaz ocakları, evin baş köşesine konan transistörlü radyolar, soğuk su için toprak testiler, yiyecekleri saklamak için kurutulup asılma yöntemi, senede en fazla iki ayakkabı, o da ekonomik düzeyi normal ve üzeri olanlar için. Naylon torba,deterjan, şampuanın izi tozu olmadığı yıllar, daha dün gibi... Ne zaman televizyon, ardısıra cep telefonu, hemen sonra bilgisayar hayatımızın orta yerine çöktüler...Ne zaman kopuverdi o güzelim komşuluk ilişkileri, kalabalık aile sofraları ne zaman küçülüverdi, en yakınımız uzak, en uzağımızdaki yakınımız oluverdi , ne zaman...

"Çağ atladık" diyen rahmetli Özal'ın sözünü garipsemiştim duyduğumda . Bu da ne demek diye...Çocukluğunda, gaz lambasının ışığından tasarruf etmek için sokak lambasının ışığı altında ders çalıştığını söyleyen öğretmen arkadaşımla, bilgisayarın modelini eski bulan, ailesinin kira parasını güçlükle temin ettiği çocukları birlikte düşünüyorum şimdi de... Nereden nereye gelmişiz şuncacık bir zaman diliminde.Ailemizle telefonla görüşebilmek için postanede sıra beklediğimiz yıllar dün gibi..."Aloo santral, şu numarayı bağlar mısınız" "Bağlıyorum bekleyin lütfen"...

Anlatıyorlar...Çoğu kez gözlerinden yaşlar yuvarlanarak, bizleri de ekran karşısında duygularına, yaşlarına ortak ederek...TRT1'de pazar günleri sabah kuşağında izlerdim geçen yıllarda, "ömür dediğin" isimli belgeseli.Şimdi, eski bölümleri, Cumartesi öğle kuşağında izlemek mümkün.

Onları izlerken kendi geçmişinizle çoğu şeyi özdeşleştiriyorsunuz. Çoğu duygu ve düşünceleri de...İnsan ilişkilerinin nasıl yozlaştığının, heşeyin paraya endekslendiğinin, savurganlığın, vurdumduymazlığın had safhada olduğunun farkına, daha çok varıyorsunuz. Teknolojinin, artık yokluğunu düşünmek bile istemeyeceğimiz o pırılıtılı nimetleri; bizlere getirdiklerinin yanında, ne kadar çok şey götürdüğünü hiç hissettirmiyor. İlaçların bir dolu yan tesiri gibi; kimi hemen, kimi seneler sonra etkisini gösteren...

Karadenizli bir kadın "altı çocuğum var, birgün bana dediler ki :Senin ilacını alıp almadığını, evde başına birşey gelebileceğini düşünüyoruz.O nedenle huzurevine yerleşmeni uygun bulduk. Kırk yıl yaşadığım evimin, kapısını kapatıp çıkmak bana çok ağır geldi"diye anlatıyor;kırgın,şaşkın,mahzun bakışlarla...Huzurevi çağımızın gereklerinden.Ömrümüz varsa hepimiz o yoldan geçeceğiz. Ama bizden önceki kuşak için bu; alışılmış,görülmüş bir olgu olmadığı için, onlara kabul edilmesi çok güç bir durum olarak yansıyor.

Emel Taşcıoğlunun o duru, derinlerden gelen sesi eşliğinde izlenen programı öneririm...Sözler, Zülfü Livanelli ustaya ait.

Bir insan ömrünü neye vermeli

Harcanıp gidiyor ömür dediğin

Yolda kalan da bir yürüyen de bir

Harcanıp gidiyor ömür dediğin...

 
Toplam blog
: 307
: 1382
Kayıt tarihi
: 08.08.07
 
 

Emekli Türkçe öğretmeniyim.Şimdi Marmara Üniversitesi bünyesinde bulunan, Atatürk Eğitim Enstitüsü ..