- Kategori
- Kent Yaşamı
Ordu da Ordu Güllük de Güllük ya İstanbul
Şimdi döndük mü? Ne zaman gitmiştik ki bu kapıyı açarken! Üç gidip beş beş dönmüşüz. Sonra bir daha üç kalacağız. Daha ağustos var koca ağustos, koca adam, belki bir kalınacak İstanbul'da.
İstanbul'dan ayrılmak mutluluk vericiydi, nasılsa dönülecekti İstanbul'a, ana merkeze; ama Ordu'dan ayrılmak, sevmek gerçeğini kat kat katlayarak yaşayanlardan ayrılmak hüzün vericiydi, dolu yeşilli ve dolu mavili.
Güllük, bırak İstanbul'u, yaz-kış-baharlar benim ol, diyendi, Oba'mda kal, yöremde; üçlü, dörtlü, beşli, daha çoklu mutlu mutlu yaşayalım.
Bugün İstanbul'dasın, Güllük dün seni sormuş, Aşk'ı ve diğerlerini sormuş Güllük, kalanlara; yola çıktığınızı öğrenince bir öfkelenmiş, çok, kabarmış kabarmış kabarmış, sanırsın Karadeniz, yıkmış geçirmiş; bütün dubalar, kayıklar, tekneler, gemiler karada!
Yarın İstanbul'da sabah sabah bir tren alıp götürecek seni kendi denizine; ne o, o denize bir yabancılık mı sende; yine mi Güllük diyeceksin, isterim Karadeniz!
Haydarpaşa-Karaköy-Galata; hepsi bir ağızdan sordular sana; "bu ne surat böyle?" diye.
Cebinden çıkardın aynanı, işte Karadeniz karşında, işte Güllük, işte öz sevenler, sevdiklerin; mutluyum ben çok mutluyum!... diye bağırdın. İstanbul sıcaktı, çok sıcak, İstanbul kalabalıktı, çok kalabalık ve İstanbul kabaydı, çok kaba.
Ama haksızlık ediyorsun bana, dedi İstanbul, haksızlık....
Bir hafta Ordu, bir hafta Güllük; ohh ne büyük şenlik; işte şimdi dönüş sonrası ilk gün, İstanbul; bu ne büyük bir kıskançlık; bir ağırlık, çok ağırlık üstünde; kabul etmiyor İstanbul seni bu yüzünle, açıl daha açıl açıl!...
Ordu'da günleri tek tek saydın,
çok çok,
tadına vara vara yaşadın.
Güllük'te günler serbest bıraktı seni,
dokunmadı sana,
al yüreğini götür istediğin yere.
İstanbul gönderdiği bir seni
karşılamak istedi aynı kapıda;
ama sen
Ordu da Ordu
Güllük de Güllük
diyendin.