Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '07

 
Kategori
Güncel
 

Ordular, ilk hedefiniz Irak

Ordular, ilk hedefiniz Irak
 

Beş Altı yaşlarındaydım, muhtemelen çocukça bir arzumuza nakit akışı sağlamak amacıyla, kuzenimle birlikte paha eder neyimiz varsa toplamış, Kasap Celal'in karşısındaki trafonun önüne sermiştik... Koleksiyonun değerli parçalarından biri de kuşe kağıda basılı büyük boy Galatasaray posteriydi... Benim şimdiki yaşlarımda olan bir adam, bizim dükkanın önünden geçerken gözü postere takıldı, elini cebine attı, anahtarını çıkarttı ve fırlattı. Tam isabet! Takımın orta sahasıyla forveti arasında kapanmaz bir boşluk açtı.

Adam muhtemelen Fenerbahçe'liydi, ben de...

Belki o günlerden kalan bir alışkanlık! İnsanları formalarına göre değerlendirmemeye çalışırım! Formanın altındakiyleilgilenirim daha çok, poşetin içindekiyle!

Türbanlı bir insandan nefret edebilirim, ama bir insandan sadece türbanlı olduğu için nefret etmem, mesela...

Bunu söyleyince, insanlar Tayyipçi zannederler!

Onu da sevmem oysa, ama imam hatipli olduğu için değil!

İnsanları sınıflandırmaya bir başladınız mı, bu hiç bitmez. Moskovacılar, Amerikancılar, Aleviler, Sünniler, Solcular, Sağcılar, Türkler, Kürtler, hep yeni derslikler açmanız gerekir kafanızda, bu sınıflar hiç bitmez!

Ön yargılı nefretler, ön yargılı sevgiler gibidir, fotoğrafın bütünü görmeyi engeller, tespiti objektiflikten uzaklaştırır.

Tayyip ne yapsa doğrudur artık, Genekurmay başkanı ne dese yanlış.

Düşen Kezmansa, penaltı, Lincholnse devam!

Aidiyet gözleri kör eder!

Bir insana, sadece Kürt olduğu için antipati duymadığımı söylememe gerek yok herhalde, hiçbirimiz talep formu doldurup gelmiyoruz, yerküreye...

Bir insan, ondan nefret etmem için, bana etnik kökeninden çok daha fazlasını vermeli! Dağa çıkmak, pusu kurmak, devlet düzenini bozmaya çalışmak, somut nedenler...

Evet, teröristlerden nefret ediyorum, ama kürt oldukları için değil, terörist oldukları için.

Gelelim düzeni bozulan devlete! Hiç mi kabahatleri yok bu tabloda?

Yirmi küsur yılda, yalnız üç aylık eğitim vererek, eğer ölmeden eve dönmeyi becerebilirlerse, bir daha hayatlarında o dağları hiç görmeyecek olan, tornacılarla, minibüsçülerle, turizmcilerle, bankacılarla savaşmaktan daha iyi bir yöntem bulamazlar mıydı? Yerel halkın düzenin dışına çıkmasına sebep olan, sosyoekonomik yaralarına merhem olamazlar mıydı? Devletin hiç mi kabahati yok?

Şimdi deniyor ki, Irak'a girilmeli, başka çare yok, o raddeye gelindi, olabilir...

Bu açıdan bir sıkıntı yok zaten, gözlerini kırpmadan ölüyor, Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaşta olanlar, devletleri için.

Burada ya da gözlerden Irak'ta, bunda sorun yok!

Ama devletlerin öncelikli amaçları insanlarını öldürmek değil yaşatmak olmalı, bunun için savaşmak olmalı!

"Gereken yapılacaktır" deniyor! "Gereken yapılmalı" deniyor!

Soru da, sorun da bu zaten, devlet geçen yirmi yılda gerekeni yaptı mı?

Biz mi daha çok yol aldık, yoksa anahtarı posterin tam ortasına atanlar mı?

Soru bu!
 
Toplam blog
: 25
: 764
Kayıt tarihi
: 30.08.06
 
 

22.09.81 İstanbul doğumluyum. 26 seneye, İstanbul'daki üç semti sığdırdım: önce Kocamustafapaşa, son..