Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '10

 
Kategori
Deneme
 

Örselediklerimiz ve biz

Kaçamak yaşamanın adı mıdır sabit kalmamak bir yerde? Ya da kaçamak yaşamak felsefemiz midir çoğu zaman? Hayatın türlü nimetlerine karşı körü körüne saldırıyor ve elimize geçirdiğimiz her ne olursa cömertçe harcıyor muyuz yoksa? Denizin dibinden suyu çalmaya, öküzün altından buzağıyı kaçırmaya mı talipliyiz, nedir? Herkes birbirinin gölgesine göz koymuş gibi yollarda. Çarpışıyoruz birbirimizle. Kafamızın yarısı darmadağın oluyor, görüş mesafemiz sıfırı gösteriyor; ama biz tüm direncimizle ayağa kalkıyor, ayağa kalkamasak da dizlerimizi sürüyerek santim santim ilerliyoruz hayallerimize. Kim kimin gölgesinin peşinde belli değil. Biz dikiz aynamızdan başkalarını gözetlerken, birilerinin bizim içimize kadar geldiğini göremeyecek ölçüde köreliyor bilincimiz. Kararan gökyüzlerini hatırlıyoruz neden sonra. Ardı sıra bir “Boşver!” uğultusu çökertiyoruz her şeyin orta yerine. Bu kararma hayra mı, yoksa şerre mi delalet eder düşünmüyoruz bile. Sadece onun doğuracağı gerçeklikten kaçıyoruz ve bir kez daha kaçamak yaşıyoruz hayatı. “Yağmur yağarsa ıslanacak bir elbisemiz, içine su dolacak bir bakracımız yok ki derdine düşelim. Deprem olursa yıkılacak bir kuru duvarımız mı var ki çevirip başımızı bulutların esmer rengine takılalım” gibi ermiş düşünceler yumağı içerisinde biz de erenlerden oluyoruz sanki. Bir dost, bir post derdine bile sırtımızın kemikleşen yanını çevirmiyoruz. Kurutuyoruz yeşilin tonlarını taşıyan her ne varsa. Ümitsiz bir gözle bakıyoruz çevreye ve elimizi uzatamadığımız ormanlarımızı gözlerimizle yakıyoruz. İçinde damla bile bırakmayı düşünmediğimiz engin denizlere inat, gözlerimizin içine gizlenen öfkelerimizi kudurtuyoruz. Hani imkân elverse bir yudumda içivereceğimiz denizleri, yüreğimizin kaçmaya meyilli yanıyla dudağımıza kadar götürüyoruz; ama — nedendir bilinmez- bir türlü içmeye muvaffak olamıyoruz. Okyanusları kızdırıyoruz azgınlığımızla. Her şeyin peşine takılışımıza homurdanmaya başlıyor aslanlar. Kaplanlar kabına sığmaz hale geliyor; ancak çekiniyorlar birbirlerinden. Biz aslanlara, kaplanlara pabucu ters giydirme sevdasıyla raks ediyoruz çevrelerinde. Onların yırtıcı dişleri ve çok çevik yaratılmış olmaları ürkütmüyor bizi. Biz ormanımızın kralı olmuşuz, dağdan dağa kanat takıp uçuyoruz. Küçük kuşlar geçiyor önümüzden, acımadan örseliyoruz. Rüzgâr hızımızı kesiyor diye düşünüyoruz. Oflayıp pufluyoruz çocukluk günlerimizin yaramazlıklarını hatırlayıp. Elbirliği içinde, birbirimizden büyük bir hızla kaçıyoruz. Satıyoruz eskiye ait ne varsa. Ücretini alacak kadar bile duraklamıyoruz. Ayaküstü eritiyoruz her şeyi. Maddenin kalıbına tuz basıyoruz kokmasın diye. Yaraların kanayan yanlarına gözlerimizi kapatıyor, düşen et parçalarını kargalara yem olsun diye bırakıyoruz. Çocuk ağlamalarını, bebek sesini unutturuyoruz dağlara. Dağların başına kobralar gibi çörekleniyor kimsesizlik. Kör kurşunlarla delik deşik ediyoruz dağların bağrını. Eski hazzı vermiyor içinde nane kokan, sümbül kokan türküler. Biz yalnız gerçekliğimize değil, hayallerimize de yabancılaşıyoruz. Her ne kadar çok görünse de nüfus sayımlarında adedimiz, uyanalım dostlar, günden güne azalıyoruz! Sevgi ve muhabbetle kalınız…
 
Toplam blog
: 15
: 446
Kayıt tarihi
: 08.09.09
 
 

1975 yılında Muğla ili Fethiye ilçesi Karaçulha Kasabası’nda dünyaya geldi. İlk, Orta ve Lise..