Özgür medyadan özgürce ‘sansür’ modası…

Yıllar önce, hayli yaygın olan ‘sansür’ zihniyeti yeniden hortlamaya başladı. Devlet kanalında kanıksanan ve cılız tepkilerle geçiştirilen kesintilerin özellerde de görülmeye başlanması gidişatın yönü açısından önemli bir işaret! 

Türkiye’nin gülmece markası Kemal Sunal’ın ‘Tosun Paşa’sının TRT makasından nasiplenmesi kabul edilemez bir komediydi. Adile Naşit’in peştamallı hamam sahnesini ekrandan pek çok kez izlemiştik. Ama nedense sansürü gerektirecek ayrıntıya rastlamamıştık. Zaten kısacık bir sahneydi. Keyfiyetle heder edilmesi anlamsızdı. Tıpkı, ‘Amaç sansür değil yayınlara yer açmak’ savunmasındaki mantık gibi! Aslında, derin düşünmeyenler için çok basitti… Nasılsa, yayın hakkı satın alınmıştı bir kez. Üstünde oynayabilirdi. Sansürü protesto da ne işti? Nitekim iyi polis-kötü polisi canlandıran ‘Çek Bakalım’da, kısa filmleriyle olayı protesto eden ekibe Hülya Avşar’dan ‘Tribünlere oynuyorsunuz’ eleştirisi bile geldi. Sansürü kınamak yerine ‘Hep isyan hep isyan’ diyene karşı neyse ki ‘Devletimiz, iktidarımız bizden yumuşak yumuşak derdimizi anlatmamamızı istiyor’ tespitini yapan Okan Bayülgen gibiler de mevuttu. 

Bu sansür garabetinin yankıları hala sürerken bu kez Kanal D, sansürcülük tutkusuna kapıldı. ‘Büşra’ filmini, kesintileriyle anlaşılmaz hale getiren Kanal D son olarak Kadir Gecesi’nde yayınladığı ‘Başka Dilde Aşk’ı başkalaştırdı! Şayet geceye hürmeten kesinti yapıldıysa o zaman hiç oynatılmamalıydı. Ödüllü filmin can damarı sahneyi keyfince çıkartan kanal, sansürün bulaşıcı bir illet olduğunu da kanıtladı. Açılan yoldan dişini gösteren ‘sansür’ canavarı bu gidişle tüm değerleri koparta koparta tüketecek. Canavarı beslemek de, ayakta kalma kaygısı taşıyanlar başta olmak üzere, tüm suskunlara düşecek. Özgür medyanın özgür makasları yapımları biçerken, özgür diktatoryanın özgür izleyicisi de önüne konanı yemeyi sürdürecek. Suskunluğun altın görüldüğü noktada, gümüş olmak ne haddimize… 

Anibal Güleroğlu