Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '07

 
Kategori
İnançlar
 

Papa göründü

Papa göründü
 

Mucize

19 Ekim tarihli Cumhuriyet gazetesinde ve ayni tarihli bazı Avrupa gazetelerinde çıktı haber:

Polonya’da, Papa II. Johannes Paul’un anısına, ölüm günü olan 2 Nisan tarihinde Doğum yerine yakın Matyska tepesinde yapılan bir anma töreninde, amatör bir fotoğrafçı tarafından bir fotoğraf çekilmiş. Fotoğrafı çeken Gregorz Lukasik isimli bir işçi. Lukasik sadece yeni aldığı foto makinesini denemek istemiş ve bu törende yakılmış bir ateşin resmini çekmiş.

Netice yukarıda görülen fotoğraf!

Fotoğrafta alevlerin ölen Papa’nın siluetini aldığı görülmekte.

Ortalık karışmış tabii.

İnançlı hristiyanlar ölen Papa’nın kendilerine bir mesaj verdiği düşüncesindeler.

Bazıları daha da ileriye gidip, bir mucize meydana geldiğini konuşuyorlar.

Vatikan da heyecanlanmış doğal olarak.

Polonya’ya, sözü geçen fotoğrafçı ile konuşmak, olayı araştırmak ve fotoğrafta bir sahtekarlık olup olmadığını anlamak üzere müfettişler göndermiş.

Papa Johannes Paul II. den bahsedince, akıllara başka bir mucize olayı daha geliyor.

Fatima Portekiz’de, Lizbon’un 130 km. kuzeyinde bir haç yeridir.

Efsaneye göre burada, 13 Mayıs 1917 de 3 çoban çocuk Meryem Ana’yı görmüşler.

Bu duyulduğunda her ayın 13 ünde kalabalıklar toplanmaya başlamış Fatima’da. 13 Ekim de, oradaki onbinlerce kişi, güneşi gümüş bir tekerlek halinde kendi etrafında dönerken görmüşler. Çıplak gözle bile bakılamayan güneşin bu görüntüsü herkesçe mucize olarak kabul edilmiş. Bunu katolik kilisesi de teyid etmiş ve Fatima’yı bu olaylardan sonra haç yeri ilan etmiş. Meryem Ana bu üç çoban çocuğa ayrıca üç sır vermiş. Bu sırlar kilise tarafından biliniyor. Üçüncü sır 2000 senesine kadar saklanmış ve ancak o zaman açıklanmış. Bu üçüncü sır Papa Johannes Paul II’ye, Mehmet Ali Ağca tarafından yapılacak olan suikasti, 1917 senesinde haber veriyormuş. Ağca ve Papa’nın başbaşa yaptıkları meşhur görüşmede Ağca’nın Papa’ya bunu hatırlattığı söyleniyor.( Ağca bunu nereden biliyordu ise??) Papa’nın, bu görüşmeden sonra Ağca’yı affettiğini açıkladığını anımsayacaksınız.

Papa’ya yapılan bu suikast denemesinin nedenleri, kimler tarafından organize edildiği, Ağca’nın bu işe tetikçi olmanın ötesinde ne şekilde ve ne kadar karışmış olduğu, biliyorsunuz karanlıkta kaldı. Öyle kalması için Ağca da elinden geleni yaptı.

Bir cinayet denemesiydi bu. Bir ucu, bir mucizeye gelip dayanan bir suikast !

Ölen Papa’nın, hayatta iken bir takım hastaları, mucizevi olarak iyi ettiği iddiaları da var. Hatta bu yüzden İtalya’da, kendisinin bir an önce kutsal kişi olarak ilan edilmesi isteniyor.

Bu konu henüz kapanmış değil herhalde. İleriki günlerde göreceğiz daha neler olacağını.

İnsan heryerde insandır, kutsal bildiği şeyleri yüceltir, Tanrı’sının kendisine işaretler gönderdiğine, çevresinde olağan dışı şeylerin cereyan ettiğine inanır, inanmak ister, sağlığının, işlerinin iyi gitmesi için kendinden yüce güçlerin yardımını sağlayacak şekilde hareket etmeye çalışır, adaklar adar, kurbanlar keser. İlk çağlardan beri böyledir bu. En inançsız geçinen kişi bile, başı sıkıştığında, tehlike ile burun buruna geldiğinde, bilhassa ölüm denen kaçınılmaz olgunun soğuk soluğunu ensesinde hissettiğinde, kendisini birden birilerine dua eder, birilerinden yardım dilenir halde buluverir.

Dininin adı ne olursa olsun, Tanrı’sına hangi ismi verirse versin, bu eğilimleri değişmez. Mucizelere, kutsal yerlere, kutsal insanlara, yatırlara bel bağlar, kiliseleri ziyaret eder, mumlar yakar, camilere gider, türbelere koşar, tapınakları doldurur, dua ederken ellerini birleştirir, ya da açar, ya da toprağa alnını koyar, ya da kendi etrafında döner.

Bütün bunları yapar, çünkü ne kadar akıllı olsa da, tabiata ne kadar üstün olduğunu düşünse de, aslında güçsüzlüğünün, küçüklüğünün farkındadır. Zaman zaman bunu unutsa da, zayıf düştüğü, hastalandığı, yakınlarını kaybettiği, tabii felaketlerin hışmına uğradığı, umutlarını yitirdiği anlarda, yeniden farkına varır.

Neye inanmışsa, nasıl hareket ederse kendisi için iyi olacağını düşünürse, onun peşinden gider, ama bazen çok gider, çok fazla gider, çok ileri gider, sormadan, düşünmeden, kendisinde olan aklı ve mantığı susturarak, sorgulamadan gider. Bu gidişte doğruları ve yanlışları birbirine karıştırdığını, yanlış önderlerin peşine düştüğünü, inancından uzaklaştığını farketmez. Bazen inancından haçlı seferleri oluşturur, şehirleri yakıp yıkmayı, kan dökmeyi inancının gereği sanır. Bazen insanları, dinine karşı geldiği düşüncesiyle, cadı diye vasıflandırıp ateşlerde yakmayı doğru zanneder. Bazen inancından uçaklar yapıp ikiz kulelere bu uçaklarla dalarak, binlerce hayatı söndürerek iyi bir iş yaptığını düşünür.

Aslında kendi güçsüzlüğünün farkına vararak bulduğu inancını, kendi elleriyle boğduğunu, inanç olmaktan çıkardığını, kendisine ve başkalarına yönelik bir tehlike haline getirdiğini farketmez bile.

İster istemez şu soru geliyor akla:

Düz bir yolda bile, düşmeden kalkmadan doğru dürüst gitmesini beceremiyen biz insanlara, gerçekten ara sıra mucizeler lazım mı oluyor acaba?

 
Toplam blog
: 165
: 1414
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Uzun yıllardır yurt dışında yaşıyor. İsviçre'de Adalet Bakanlığı'ndaki mesleği yanında tiyatro ya..