Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '10

 
Kategori
Öykü
 

Pozisyon ofsayt

Pozisyon ofsayt
 

Kopmuştu zincirler, yeni çözülmüştü kör düğümler, bozulmuştu büyüler, pamuk ipliğine bağlıydı tüm hayaller.

Ter içinde uykumdan uyanıyorum, kabus görmüş olmalıyım bunu bile algılayamıyorum, çocuk odasına doğrı yürüyorum gözlerimde tarifi imkansız bir ağrı, sanki gözkapaklarım birbirine yapışmış gibi ihtişamlı. Altı aylık bir bebeğim var, oda uykusundan yeni uyanmış olmalı. Kucağım alıp elimi alnına dayıyorum , hafif ateşi var gibi telaşlanıyorum.

Hemen annemi arıyorum, bana verdiği bilgiler felsefeden bildiğimiz gündelik bilgi niteliğinde, yalan yok umursamıyorum. Yatak odama dönüp gündelik giydiğim eşofmanlarımı üzerime geçiriyorum. Dünyadan haberim yok maçın hangi skorla bittiğini bilmiyorum. Baran o sırada ağlamaya başlıyor, ateşinin biraz daha yükseldiğini farkediyorum.

O sırada sezeryan dikişlerime gözümden yaş getiren bir ağrı saplanıyor. İçimden sövüyorum keşke suda doğursaydım. Arabanın anahtarını arıyorum aksilik bu ya ! yerinde yok. Temizlikçi kadına sebepsiz sövüyorum. Salonun ışığını yakıp televizyonu açıyorum. Biraz daha sessiz bir ortamda durursam çıldıracağım biliyorum. Kumandadan kanalları değiştirip maç özetlerini arıyorum, ama nafile. baranın üstüne her zaman giydirdiğim Galatasaraylı tulumu geçiriyorum. Korkuyla kucaklıyorum.

Ayağıma birşey takılıyor. Arabanın anahtarı ! bu sefer can acımla küfredip, zaman kazandığım için şükür ediyorum. Koşaradım arabaya ilerlerken salonun ışığının açık kaldığını farkediyorum. çantadan telefonu çıkarıp eşimi arıyorum. tahmin ettiğim gibi kapalı, zaten bu nedenden dolayı bir sevemedim şu deplasman maçlarını. Hastaneye göz açıp kapayıncaya kadar geliyoruz. Annelik iç güdülerim son demlerinde. heran herşeyden vazgeçebilecek durumdayım.

Baran'ı hastanede bırakıp, kendimi ortaköy'den boğaza atabilirim.

Ben tipik bir yengecim! Oğlum Baran'ı canımdan çok severim, ama pezevenk babası bu çocuğu elimi kolumu bağlamak için yaptı eminim. Beynimde beliren düşünce bulutlarını bir bir dağıtıyorum, ellerim titiriyor derken oğlumun doktoru geliyor. Üstünü soyup, ateşini ölçüyor. Tam 38 dereceyi duyunca, beynim zonklamaya başlıyor. Ağlamaya başlıyorum, doktor beni hemşireye emanet edip dışarı çıkarttırıyor. Oğlum orda tek başına doktorla cebelleşiyor.

Tekrar şansımı deneyip eşimi arıyorum, açmıyor. İnat edip bir daha arıyorum. Bana yabancı gibi gelen bir ses telefonda karşılık veriyor, sese uzaktan bir kadının öksürük sesi karışıyor. Kelimelerin içinde öksürük sesini heceliyorum. Hastanede olduğumu anlatıyorum, fazla umursamıyor. takımla otobüste olduğunu , bir saate kadar evde olacağını ve beni sevdiğini söylüyor. Cevap bile vermeden telefonu yüzüne kapıyorum. sanki oralarda bir yerlerde kendi kelimeleriyle boğuluyor, buradan hissediyorum.

Kapıdan beyaz önlüklü bir karartı çıkıyor. Doktor olduğunu zor idrak ediyorum, uzaktan azraile benzetiyorum, farkındayım deliriyorum. Canım bir kadeh beyaz şarap çekiyor, bencilce biliyorum ama ne yapayım istiyorum. Sanki arkadaşlarımla yeni halısaha maçından çıkmış, son dakika golüyle yenilmişizde hesap bize patlamış gibi şaşkınım.

Sersem sanrılar içindeyim. Elimde kimin tarafından verildiğini çözemediğim bir reçete, tamam da Baran nerde? Sarhoş gibi sarsıla sarsıla içeri giriyor, bu sefer daha bir şefkatli, bir okadar da nefretle sarıyorum Baran'ı Arabayı açıp, bebek koltuğunu ön tarafa taşıyorum. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum ama yanlızlıktan kurtulacağımı hissediyorum. Bunu ön koltuğa kurmakta sudoku gibi birşey, sıradan bir kadının zekasını haddinden fazla zorluyor.

Saat sabaha karşı dört ben hastanedeyken yağmur yağmış, yerler kaygan. Direksiyon hakimiyetimi kaybediyorum, debriyajı kaçırıyorum, araba yolun ortasında stop ediyor.Çalıştırmıyorum, inat ediyorum yolun ortasında tek başımayım, tıpkı hayatta olduğu gibi. Arkadan gelen yok rahatlıyorum, başımı arkaya yaslıyorum. Gözlerimden yeni demlediğim ılık gözyaşlarım süzülüyor Baran ağlamaya başlıyor. Reçeteyi almadan eve gidiyorum.

Baran'ı yatağa yatırıp üstünü örtüp örtmeme konusunda derin bir çelişkiye düşüyorum. Elime gecen ilk pikeyi üstüne seriyorum. eşofmanlarla olduğum gibi yatağa yığılıyorum. Gözlerimi kapatmaktan korkuyorum, kapadıkça eşimi başkalarının koynunda kuruyorum.

Merdivenlerde tanıdık bir ayak sesi yankılanıyor.Kapı tanıdık bir anahtarla açılıyor. Eşim kapıdan içeri girince odaya şekerimsi bir koku yayılıyor. Bu adam benim gençliğim kokuyor. Ucuz bir parfüm bu sıradan...

Cinselliği yeni keşfetmiş genç kızların, dar gelirli liselilerin parfümü bu. Bana yabancılaşan bu adam oğlumun odasına girip onu kokluyor. ''Affet babacığım'' diyerek sessiz çığlıklarla adeta haykırıyordu. Bu yabancı odama giriyor, safı oynayıp uyuyormuş gibi yapıyorum. İlk baş alnımdan öpüyor, sonra dudağımda tatıda hayran olduğum bir nefes orgazm oluyor.Ne kadar doğrudur bilemem ama o dudaklar içten bir şekilde ''seni seviyorum'' diyor.

Uzaktan hangimizin olduğunu tahmin edebildiğim bir telefon titriyor. Telefonu endişeyle açıyor. Bana uzak olmasına rağmen tüm sesleri Tanrısal bir güçle duyabiliyorum. Şu an kapının önünde duruyor, bana bakıyor, onunla konuşuyor. Telefondaki cazgır ses dudaklarımdan dört kelimenin dökülmesine neden oluyor ''Boş ol! Boş ol! Boş ol! defol....''

Eşim ağlamaya başlıyor, karşıdaki dişi varlığa ''affet bakire olduğunu bilmiyordum''diyor. Gözümden yaşlar süzülüyor, çıldırmak üzereyim. Farkındayım bu ilk aldatılışım bihayli fazla koyuyor. Yorgunluktan uykuya dalıyorum, rüya görmüyorum. Baran'ın sesine uyanıyorum. Resmen kedi yavrusu gibi miyavlıyor savunmasız ve bana muhtaç.

Kendimi topluyorum, kalelerim kırk pare top ateşine tutulmuş gibi yıkık dökük. Yataktan kalkarken yanımdaki adama bakıyorum, parmağımı gözlerinde gezdiriyorum, içim eziliyor.

Hale gözleri nemli, parmağımı ağzıma götürüyorum hala tuzlu ve pişmanlık tadı var. Öpüyorum yanağından, dudaklarını midem kaldırmıyor. Yüzüğümü çıkarıp yastığın üzerine koyuyorum. Makyaj masamın üstüne fırlattığı kıyafetleri ilgimi çekiyor. K9 köpeği gibi koklayıp eşeliyorum. Beyaz gömleğin üzerindeki uzun ve siyah saç teli gururumla oynuyor. Avuçluyorum saç telini.

Aynanın karşısına geçiyorum saçıma doğru tutuyorum. Sarı saçlarımın yanında çok koyu düşüyor bu tel. Esmer olsam çok çirkin olurdum diyorum içimden dengesizlik işte! Yatağa doğru yürüyorum, yabancıya tekrar ağlamaklı gözlerle bakıyorum, yastığın üzerindeki yüzüğe siyah saç telini doluyorum.

Ev telefonu çalıyor! Eşimin en sevdiğim arkadaşı arıyor, bana, ona iletmem için bir not bırakıyor. Bir daha yıkılıyorum. '' Bir daha maçlarda kadro dışı kalmayı teklif ederse, gerekli töleransın sağlanmayacağını, bonservisinin eline verileceğini söyledi. Dağıldım, tecavüze uğramış gibiyim. Ben onu Konya'da deplamsanda zannederken o başka yataklarda doksana voleyle golü çakıyor, farkında değil ailesini kaybediyor. Baran'ı uyandırıp giydiriyorum , yangından kaçar gibi evden çıkıyorum, Baran'ı oturtup eve tekrar dönüyorum.

Masa'nın üstünde bıraktığı cüzdanı karıştırıyorum. Ehliyet ve kimliğini ona bırakıp cüzdanı olduğu gibi cebe indiriyorum. Arabaya indiğimde Baran'ı bana gülümserken görüyorum, başını okşuyorum, bende ona gülümseyerek karşılık veriyorum.

Dünya kupasıHayatım, finalinde önümde patlamaya hazır objektifler, top ayağımda pozisyon ofsayt...

Hakem bu oyunu avantajamı bırakır, yoksa o yabancı hükmen mağlup mu sayılır? Farkındayım oyun tribündeki holigan taraftarlar yüzünden durduruldu. Farkındayım önümüzdeki maçlara bakmalı. Farkındayım derbilere daha bir azimle hazırlanmalı.

Kontağı çeviriyorum, hangi kapıyı çalacağımı inanın ben bile bilmiyorum.

 
Toplam blog
: 21
: 572
Kayıt tarihi
: 19.04.09
 
 

İşsiz spor spikeri, yayın ve yapımcısı. Ösym emekçisi, Kendi çalar kendi söyler, ayrıntıların ger..