Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '08

 
Kategori
Sosyoloji
 

Reklamlardan önce

Reklamlardan önce
 

Temsili resim


Bir kremalı bisküvi için sevgiliniz tarafından terk edildiniz mi?

Bir rulo bisküvisini sizinle paylaşmamak için köşe bucak saklanan iş arkadaşınız oldu mu sizin?

Babanız sizin elinizdeki çikolatalı yoğurda göz dikti mi hiç? Elinizden almak ve kendisi yemek için kurnazlıklar düşündü mü?

“Cips isteme benden buz gibi soğurum senden" diyen cimri bir arkadaşla hayatı paylaştınız mı?

Karamelli çikolatayı görünce sizi unutan bir kocanız mesela...

Bir çikleti çiğnemeyi sizin öpücüğünden daha değerli gören sevgiliniz veya.

Artık olacaktır. Olmaya başlamıştır.

30 gram çikolatayı çocuğundan fazla önemseyen, cimri, bencil, obur insanlar sürüsü olarak yetiştiriliyoruz.

Reklamlar en çok izlediğimiz tv programlarıdır. En çok karşılaştığımız ve bu yüzden en çok hayat tarzımıza etki eden öğretilerdir.

Reklamı yapılan ürünü unutuyoruz belki bir süre sonra. Fakat aklımızda kalan etkileri oluyor. Cimriliğin gerekliliğini öğreniyoruz. Bencilliğin erdem sayıldığını anlıyoruz.

Çocukları için kendilerini feda eden anne, babanın yerini çikolatalı yoğurdunu çocuğuna kaptırmayan ebeveynler alıyor.

Bir sevgilinin el izleri silinmesin diye eldivenlerini yıllar boyunca yıkamadan saklayan genç kızların, yar kokulu mendili, göğüs cebinde kutsal kitap gibi taşıyan erkeklerin aşkları, on gramlık bisküvi yüzünden bitecek artık.

Komşuda pişen, bize de düşmeyecek. Ballandıra ballandıra anlatılan sucuk reklamı gibi, yakılan mangalların kokusunu etrafa yayacak ama pişen eti yalnız yiyeceğiz.

Elimizde bir paket bisküvi varken İş arkadaşlarımızı görünce yolumuzu değiştireceğiz. Dostlarımıza güvenmeyeceğiz. Yakın arkadaşlarımıza yemek sırlarımızı vermeyeceğiz. Annemizden gizleyeceğiz kek tarifini.

Artık paylaştıkça artan çikolatalarımız yok. Bölündükçe büyüyen ekmeklerimiz, dilimlendikçe çoğalan pastalarımız yok.

Şimdi çocuğumuzdan daha çok seviyoruz çikolata firmasının sahibini. Sevgilimizden daha yakınız bisküvi fabrikasının patronuna. Babamızdan daha çok güvenebiliyoruz bankanın kredisine. Komşumuzun canından, arabamızın camı daha kıymetli artık. Arkadaşlık cipsimiz bitince aklımıza gelebiliyor. Dostumuz, kahvenin kokusu kadar çekmiyor bizi.

Biz tükeniyoruz biraz. Hep tüketiyoruz çünkü. Bencilce ve oburca hem de.

Artık saçlarımızın parlaklığıyla en önde olabiliyoruz. Gömleğimizin beyazlığı göz kamaştırabiliyor. Sürdüğümüz parfüm aşk yaşıyor bizim yerimize. Arabamız kariyer yapıyor, ayakkabımız kalite veriyor.

Neşemizi çikolatadan, enerjimizi şekerlemeden, mutluluğumuzu gofretten alıyoruz.

Hayatınıza tat katmak için o ürünü satın almanız gerekiyor. Sıkıntıdan kurtulmanız için o bankadan kredi kullanmanız yetiyor. Mutluluğa ulaşmanız için o kakaolu bisküviden tatmanız, seksin doruğuna erişmeniz için o dondurmadan ısırmanız şart gibi.

İnsan değersizleşiyor, ürün değerlileşiyor. Ürünü tüketebildiği ölçüde saygıdeğer hale geliyor bay ve bayan tüketici.

Tüketmek için büyük bir yarış içindeyiz. Saldırıyoruz adeta reyonlara. Babanızın ayağına basmak, çocuğunuzun tepesine çıkmak, sevgilinizi ezmek, komşunuzu hiçe saymak, arkadaşınızdan vazgeçmek ERDEM sayılıyor.

Ürün satmak için reklam yapmak gerekli tabi ki.

Fakat devlet olarak denetlemeyip, piyasayı vahşi kapitalizmin insafına bırakamazsınız. Büyük devletler kapitalizmin kendi milletlerine karşı vahşileşmesinin önünde engel olmak için sert tedbirler almaktadırlar.

Neden mi? Kapitalizmin insanlardan oluşmuş bir toplumu, tüketicilerden oluşmuş bir kalabalığa çevirmek gibi bir zaruriyeti vardır. Bu doğal bir mecburiyettir. Çünkü sürekli artan üretimin, sürekli artan bir tüketimle cevaplanması gereklidir.

Paylaşmanın yerine bencilliği, cömertliğin yerine cimriliği değer olarak yükseltmezseniz eğer, ürünün satış miktarını arttıramazsınız. Bencillik ve bireycilik kapitalizmin ruhudur zaten.

Aileyi bireylere bölmeniz, toplumu hücrelere parçalamanız ve her bir bireyi, her bir hücreyi tüketici hale getirmeniz gerekir.

Çocukları için saçlarını süpürge etmiş annelerimiz vardı bizim. Çocuğunun geleceği için kendi geleceğinden vaz geçebilen babalarımız.

Biz bir sevgiliye gençliğimizi feda edebilirdik. Bir bisküvi de ne ki?

Arkadaşlıklarımız bir paket cipsi yemekten daha uzun sürerdi.

Komşuda içilen kahvenin balkondan yayılan kokusu yoksa bile kırk yıl hatırı vardı.

Reklamlardan önce.

Reklamlardan önce....

Alizarin’den sevgilerle...

 
Toplam blog
: 105
: 7006
Kayıt tarihi
: 27.04.07
 
 

Ereğli - Konya Gazi Lisesi (yatılı) - İstanbul Üniversitesi İşletme (İng) Fakültesi - Ressam ve A..