- Kategori
- Tiyatro
Ruh Eşine İnanır mısınız?
Euridice ve Ana için…
İkinci perdenin ortalarıydı sanırım yanaklarıma doğru yaşlar süzüldüğünü fark ettiğimde. Bu ilk, evet ilk defa bir tiyatro oyununda ağlıyorum. Çok hazırlıksız yakalandım. Dünyanın en komik esprisinin arandığı bir oyuna gelmiştim oysaki… Tanıtım broşüründe; “Fıkra anlatmayı seven ama temizlik yapmaktan hiç hoşlanmayan Matilde, Doktor Lane’nin evinde temizlikçidir. Ancak temizlik yapmak yerine fıkra uydurmaya çalışması Lane’i endişelendirir vs…” yazıyordu. Oyunun yazarı Sarah Ruhl’un, PEN ödülü almış usta bir yazar olduğunu, provokatif oyunlar yazdığını biliyorum. Ancak adı “Temiz Ev” olan, konusunu gündelik hayattan alan bir oyun için ne kadar hazırlıklı olmam gerekirdi ki? İzleyecek, beğenirsem oyun sonunda biraz fazla alkışlayacak, beğenmezsem her zaman yaptığım gibi daha salonu terk ederken oyunun zihnimde yarattığı tüm olumsuz izleri silmeye çalışacak ve unutacaktım. Ama bu defa öyle olmadı. Yanaklarımdan süzülen gözyaşı kadar, yaşadığım katharsise de hazırlıklı değildim. Hayat her zaman siz hazır oluncaya kadar beklemiyor işte. Beklenmedik bir aşka düşmek gibi, bir gün önce uzun uzun sohbet ettiğiniz dostunuzu ertesi gün kaybettiğinizi öğrenmek gibi, ani bir sağanak gibi, aşkın ve ölümün ne zaman, hangi yağmurla sizi ıslatacağını bilemiyorsunuz.
Geçtiğimiz hafta sonu kısa bir ziyaret için bulunduğum Ankara’da, Devlet Tiyatroları’nın Şinasi Sahnesi’nde müthiş bir oyun izledim. “Temiz Ev “ hiç kuşkusuz bir başyapıt. Öncelikle yazar Sarah Ruhl’un kalemine, sonra oyunu hem çeviren hem de sahneye koyan, yönetmen Aclan Büyüktürkoğlu’nun sahnede yarattığı görsel ve duygusal şölene şapka çıkartıyor, oyunda emeği geçen herkesi ayrı ayrı tebrik ediyorum. Yönetmen Büyüktürkoğlu, daha önce bir tiyatro sahnesinde görmeye alışık olmadığım çok katmanlı ve derinlikli bir teknik kullanmış. Oyuncular arasında dolaşan hayalet anlatıcı, ister “ölüm” deyin adına ister “iç ses”, Tim Burton filmlerinden çıkmış bir “ölü gelin” misali oyuna benzersiz bir derinlik kazandırıyor. Yönetmen tamamen kendi inisiyatifi ile anlatıcıyı, dördüncü duvarı yıkan gotik bir ölüm meleği gibi oyunun içine dâhil etmiş. Bilirsiniz tiyatrodan, edebiyata, çizgi romanlara hatta sinemaya kadar pek çok türde kurguyla gerçeği ayıran, kurgunun kendi gerçeği ile izleyicinin gerçekliği arasındaki sınır da diyebileceğimiz bu “dördüncü duvar” geleneksel üç duvarlı proskenyon tiyatrosunda sahnenin önündeki hayali perdenin adıdır. Post-modern sanat akımlarının kullanmayı sevdiği bu tekniğin tiyatroda ilk akla gelen karşılığı Bertolt Brechtdir. Brecht ekolüne yatkın epik bir oyun izlediğinizde sahnedeki karakterlerin seyirci ile doğrudan iletişim kurmasını yadırgamazsınız. Eserin kurgusu içerisinde hayat bulan karakter, okuyucu/seyirci ile iletişime geçtiği anda dördüncü duvarı yıkıyordur. Kamerayı “göz” olarak kullanan Hollywood sineması için, hayali karakterin kameranın “gözünün içine” bakıp, seyirci ile doğrudan diyaloğa girmesi, seyirciye kendi gerçekliğini de sorgulatır. Meselâ Deadpool, sinemada Marvel evreninin en iyi dördüncü duvar yıkıcılarından. Truman Show’da Jim Carrey’in oynadığı karakter ve filmin kendi hikâyesi de dördüncü duvarın yıkılmasına örnektir. Temiz Ev’in oyununda, metinde olmayıp yönetmenin yarattığı “güzel ölüm”, “anlatıcı” (Bengü Atar) işte tam de böyle bir duvar yıkıcı. Bizim gözümüzü içimize bakmasa da, Matilde (Ayşe Berna Konur)’nin aradığı, “dünyanın en iyi esprisi nedir?” sorusunun “spoiler”ı gibi sahnede tüm karakterlerin arasında dolaşıp, onlara sufle vererek, yazarın oyunu kaleme alırken çıkardığı sesleri izleyicinin duymasına rehberlik ediyor. Oyunda hayatındaki eksiklikleri ve hissettiği “işe yaramazlık” duygusunu, temizlik hastalığı ile yenmeye çalışan Virgina karakteri ile Hicran Yavuz, ayakta alkışlanacak bir performans sergiliyor. Oyunun yönetmeninin aynı zamanda sinemada da başarılara imza atmış bir isim olması Temiz Ev’i alışılmış tiyatro oyunlarından farklı bir kategoriye taşıyor. Devlet tiyatrosu sanatçısı, oyuncu ve yönetmen Aclan Büyüktürkoğlu, Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümü mezunu. California Instute of Fine Arts’tan burs kazanarak iki ayrı dalda yüksek lisansını tamamlayan, Los Angeles’ta sinema ve tiyatro oyunculuğu dersleri veren, Hollywood’da çekilen ilk Türk filmi, Meleğin Sırları’nı yöneten Büyüktürkoğlu, uluslararası pek çok ödül ve başarı kazanmış tecrübeli bir isim. Dolayısı ile yönetmen, Temiz Ev oyununda sahnede sinemanın lirik bakış açısı ile tiyatronun epik dilini aynı potada ustalıkla harmanlayabiliyor.
1974 doğumlu Amerikalı oyun yazarı Sarah Ruhl ve yönetmen Aclan Büyüktürkoğlu’nun Temiz Ev’de buluşmuş olmaları seyircilerin çok özel bir deneyim yaşamasına imkân veriyor. Çünkü Rahl, yazarlık kariyerine şiirle başlamış ve oyunlarını “üç boyutlu şiirler” olarak görüyor, onun oyunları bu nedenle alt metinleri olan, sustukları yerden konuşan, kelimeler yerine bazen imgelerle anlatan, sakinliğinin ardından fırtınalar koparan, görünenin ardından görünmeyenin altını çizen oyunlar. Ruhl oyunlarında yarattığı karakterlerle bir orkestra şefi gibi oynamayı seviyor. Ruhl oyunlarında insani duyguları,rafine olarak hissedildiği gibi nerede ise mantıksız ve bir çocuk saflığı ile seyirciye aktarmayı başaran bir yazar. Eserlerinde yönetmenlerin hayal gücüne meydan okuyan yazar, bu defa onun hayal gücüne meydan okuyan bir yönetmenle karşılaşmış.
Oyuna adını veren “temizlik” kavramı leitmotif gibi işlenmiş. Temiz Ev’de yazar, obsesyona varan temizlik ve düzen takıntısının aslında insanın hayatındaki bir boşluğun, belki de zihnindeki bastırmak istediği kirli yanların gündelik hayattaki karşılığı olduğunu gerçeğini daha net görmemizi sağlıyor. Zaten obsesif kompulsif hastalığa dönüşen temizlik ve düzen takıntısının ardında, kişinin geçmişindeki travmalar, suçluluk duygusu ve yaşadığı mutsuz ilişkiler gibi pek çok olumsuz deneyim gizlenir. Temizlik yapmaktan hoşlanmayan “temizlikçi” Matilde/Maçuçi ve “kirli fetişi” olan temizlik hastası “Virginia”’yı ve temiz bir eve sahip olmanın kendisine üstünlük kazandırdığına inanan Dr. Lane(Mine Medya Haktanır)’i sahnede izlerken, ruhsal temizliğin fiziksel temizlikten kat be kat daha önemli olduğunu fark ediyoruz. Oyunun başından sonuna kadar tüm karakterler ruhsal arınmalarının derecelerine göre dönüşüm geçiriyorlar. Ev bile “temiz” ve “kirli” olduğu zamanlara göre tıpkı bir canlı gibi değişiyor. Ruhu kanserli bir hücre gibi ele geçiren temizlik ve düzen takıntısı Virginia karakterinde tüm arazları ile mevcut. Virginia, “Kendi evlerini temizleme ayrıcalığından vazgeçen insanlar ruh hastasıdır. Eğer temizlik yapmazsan hayatta ilerleme kaydettiğini nereden anlayacaksın? Tozu seviyorum. Toz her zaman ilerleme kaydeder. Ben de toz alırım. Bu bir ilerlemedir. Eğer toz olmasaydı ölürdüm. Eğer toz almasaydım o zaman çok boş vaktim olurdu ve o zaman da düşünecek çok vaktim olurdu ve düşünmekten başka bir şey yapmak zorunda kalıp bileklerimi kesebilirdim” sözleriyle aslında kendi zihnindeki kirli ve hastalıklı bölgeleri seyirciye olduğu gibi yansıtıyor.
Temiz Ev’de en pırıltılısı ve acılısından bir aşk, bir ölüm ve pek çok insanın ruhsal temizliklerinin dönüşüm evreleri başarı ile anlatılıyor. Tüm bunlar yaşanırken her zaman “ Matilde kusursuz bir fıkra uydurmaya”çalışıyor. Oyunun başında ve sonunda Ayşe Berna Korur’un anlattığı fıkraların uydurukça değil Portekizce olduğunu, oynadığı yaşla arasındaki farkı öğrenince yaptığı işi daha çok takdir ediyorum.
Ruhumuzu gören ve bizi yaralarımızdan öpen insanlara âşık oluruz. Oyunun tek erkek karakteri cerrah Charles(Tolga Tuncer) ve Ana (Şeyda Akova Balcıoğlu)’nın aşklarının özeti aslında bundan ibaret. Oyunda bahsi geçen “Ruh eşi/Bachert” kavramını; Marc Levy, Sonsuzluk İçin Yedi Gün’de “Bachert, Tanrı'nın sana layık gördüğü kişidir” diye özetliyor; “Bachert, senin diğer yarın, gerçek aşkındır.Ömrün boyunca tüm zekânı onu bulmak, özellikle de tanımak için kullanırsın” Temiz Ev, ruh eşlerinin birbirini bulduğu bir aşka da tanıklık ediyor ama âşıklar, evlerin temiz olanında değil, balkonlu olanında yaşamayı tercih ediyorlar.
Temiz Ev’de Dr. Charles ruh eşini/bacherdini buluyor. Tıpkı anlattığı hikâyedeki başka bir doktor gibi ; “Bir zamanlar Halsted adlı büyük bir Amerikalı cerrah vardı. Bir hemşireyle evliydi. Ona sonsuz derecede- âşıktı. Bir gün Halsted, eşinin ellerinin ameliyattan çıktıktan sonra çatlamış ve kıpkırmızı olduğunu fark etti. Ve hemen plastik eldivenler icat etti. Sırf onun için. Tıp tarihinin en büyük aşk hikâyelerinden biridir. Etkili tıp ve etkisiz tıp arasındaki tek fark aşktır” diyor. Charles’ı anlıyorsunuz, biri için bir şey ‘icat etme, bir şey bulup, bir şey yaratma’ derecesinde âşık olduğunuzda zaten sizi olağandışı bir yola taşıyacak gücü de kendinizde buluyorsunuz. Yıllar önce, interneti âşık bir adamın icat ettiğini anlatan bir yazı yazmıştım, doktorun eldiven hikâyesi bana onu hatırlatıyor. Vinton Cerf, işitme engelli karısı Sigrid’in dış dünya ile daha rahat iletişim kurabilmesi için kişisel interneti icat etmişti. Macera işte hep böyle bir aşktan sonra başlar. Gerçek aşk tarafları değiştirir, dönüştürür. Ruh eşinizi bulduğunuza onun için dünyanın öteki ucuna sorgusuz gidebilirsiniz… Temiz Ev’in Dr. Charles’ı aşkı için Alaska’ya, Orfeus aşkı için Hades’e işte tam da bu yüzden gider. Aşk ölüme hatta ölümlülüğe meydan okumak değil de nedir?
Gözyaşlarım çoktan kurumuş, hayatın espri anlayışına gülerek çıkıyorum oyundan. Ne güzel tesadüf diye düşünüyorum, yazarla yönetmenin, bu nefis oyunla oyuncuların yollarının kesişmesi ve bizim bu oyunu seyretmemiz... Belki de “cennet herkesin sadece güldüğü, tercüme edilmez fıkralar denizidir” ve “tesadüf, Tanrı’nın fark edilmeden geçip gitmek için büründüğü biçimdir.” Ölüm ise en güzel esprisi...