Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Ruhla sevişmek

Ruhla sevişmek
 

İçinde yaşadığımız çağ içimizdeki şeytana özgürlük tanıdığımız bir çağ. Arzularımız kendi yolunu bulsun, onları sınırlayan her tür engel ortadan kalksın diyen bir çağ. Eskiden yapamazsın diyen sistem, şimdi tersini yapabilirsini öne çıkartıyor. Kısacası yasaklamanın yasak olduğu bir çağ ruhu ile karşı karşıyayız. Politik özgürleşmesini tamamlayamamış ya da tamamlasa da bunu eksik bulan toplumlar bile iş cinselliğe gelince alabildiğine "özgür"? olabiliyor.

Misal Hatemi döneminde bile politik özgürlükler konusunda oldukça geri sayılabilecek İran’da bile tencere kapağı aralanır aralanmaz "cinsel özgürlük" diğerlerinden önce geldi, jinekologlara zarını diktiren, vajinasını daraltıcı ameliyatlar yaptıran, cpeni boyu büyütewn pomplara akın eden, viagra tüketimini zirveye vurduran bir ilgi patlamasıydı bu. Gençler kafeler de şurada burada bir araya gelip kaçamaklar için fırsatlar kollar durumda.

Ha keza Anarşistlerin komünal evlerini şiddetle dağıtan Danimarka da cinsellik konusunda ise nerede ise sınırsız denecek bir özgürlük söz konusu. İsveç Parlamentosunda insanların cinsellikten haz almasını engelleyen her tür yasal kısıtlamanın kaldırılması görüşülebiliyor (ensest, pedofili vb). Ama aynı toplumlarda yaşam biçimi olarak farklı olanların, örneğin Müslüman göçmenlerin ise özgürlükleri aynı serbestliğe sahip değil. Kısacası cinsel özgürlük alanında serbest olunduğu kadar siyasi alanda özgür olduğu söylenemez. Siyasi özgürlükler alanında hala üçüncü sınıf sayılan Türkiye’de de Pedofilinin özgür olması bile rahatça tartışılabiliyor. Kısacası siyasi demokrasinin aksine "cinsel demokrasi" hayli ileri mevziler kazanabilmiş durumda.

Peki cinselliğimizi gerçekten tüm doğallığı ile yaşayabiliyor muyuz, bedenlerimiz birbirine özgürce yaklaşırken hiç mi herhangi bir dış etki yok. Hiç mi birileri bize nasıl sevişeceğimizi dikte etmiyor. Kimsenin tavsiyesi, el kitapları ya da seksologlar vb olmadan "arzularımız şelale olabiliyor mu" .İşte cinsel özgürlük denen miti sorgulamak için öncelikle işe başlanması gereken yer burası. Ama bu sorgulamayı sonraya bırakıp ben cinselilik denen macerada önmüze çıkarılan şehir efsanelerinden orgazm denen şeyi sorgulamak istiyorum.

Orgazm yaşamak, orgazmın kalitesi gibi sözlerin havada uçuştuğu bir ortamda birileri bize nasıl sevişeceğimizi, sevişme sırasında ne tür ön oyunlar ile partnerimizi mutlu edebileceğimizi söyleyip bu konuda birçok öğütte bulunuyor. İşte tam da bu durum cinselliğin hiç de içgüdüsel bir biçimde yani tüm doğal hali ile yaşanmadığını net olarak ortaya koyuyor.

Cinsellik Doğal mı?

İlk soracağımız soru biz insanların cinselliği ne kadar doğal yaşadığımız ile ilgili olmalı. Daha doğrusu cinselliğin ne kadar kültür, ne kadar dürtü olduğu. Hemen bu noktada sorum şu olacak. İnsanlar koyunları oracıkta kesip, kanlı ve çiğ olarak mı yiyorlar yoksa eti soslayıp, pişirip kısacası kültürel anlamda rafine edip öyle mi tüketiyorlar. Cevabınız ikinci olacaktır. Çok özel insanlar dışında eti ham yani çiğ halde tüketmek midemizin bulanmasına yeter de artar bile. Oysa açlık bir dürtüdür. Ama görüldüğü gibi o dürtü kültürün inceltme, düzenleme işlevinden geçerek “doğal” olmaktan çıkıyor.

Peki bir kadın ya da erkekten hoşlandınız, hemen oracıkta soyunup cinsel birleşme sürecine mi giresiniz yoksa o kadının/erkeğin gönlünü çeldikten sonra evinize gidip orada mı sevişirsiniz.? Elbetteki eviniz de.

Doğal olduğu iddia edilen cinselliğin doğadaki hallerine bir bakacak olduğumuz da içgüdülerin baskın olduğunu görürüz. Misal bonabo maymunları-ki insana en yakın türlerden biridir-erkek kadın ayrımına girmeden istedikleri her an çiftleşirler. Ki zaten insanlar “sevişirler”, ya da “cinsel ilişkiye” girerler, “çiftleşmezler”. Yani insan toplumlarında cinsel içgüdü ya da “böbrek üstü salgı bezlerince salgılanan cinsel arzu hormonu” kültürün dolayımından geçerek oluşur. Bildiğimce hayvanları cinselliğe yönelten kokulardır yani fremonlar, hiçbir gorilin ya da timsahın, ya da kedinin misal Sarman bir dişiden görsel olarak tahrik olup “üff be yavrum şu tekirin kalçalara bak", ya da "şu dumanın bıyıkları, kürkünün kabarıklığı çok iç gıcıklayıcı” diyerek dişiye/erkeğe yanaşmaz dişi de erkeğin görünümü nedeni ile ona yaklaşmasına izin vermez.

Oysaki biz insanlar imajlardan, sesten hatta hayallerden etkilenerek sevişme arzusu duyarız.

Kısacası cinsellik bir salgıdır ama onu yöneten üst beyin ya da frontal lob denilen en yeni beyin katmanıdır. Bugün birbirimize saldırıp "tecavüzcü çoşkunlara" ya da "aygır aysellere" dönüşmüyorsak, gördüğümüz her erkeğin kollarına atlamıyor ya da her dişinin "üzerine çıkmıyorsak" bunu ön beynin kontrolüne borçluyuz. O ön beyin de sözel yetiler ve kültürel gelişimle üst seviyesine varıyor. Örneğin birçok tecavüzcünün ön beyninin gelişmediği saptanmıştır. Yani dürtü kontrolü yapamazalar.

Ki günümüz cinsel özgürlük hareketine fikirleri ile öncülük eden Freud bile id yani bilinçdışı dürtüler ile onları yargılayan üst ben olarak vicdan arasında bir tür trafik polisliği yapan Ben’den söz eder. Ben kültür tarafından evcilleşmemiş olan arzularımızı kontrol eder. Neye göre derseniz vicdanı oluşturan kültürel/ahlâki değerlere göre. Kısacası kültürden bağımsız bir cinsellikten söz etmek koca bir yanılgıdır

Orgazm Efsanesi

Günümüz cinsellik el kitaplarında ya da çeşitli dergilerde, gazetelerde, internet sayfalarında kısacası tüm medya organlarında seksologlar yani cinsellik uzmanları orgazm konusunun çok önemli olduğunu söylerler. Cinselliğin temel amacı orgazm olmaktır. Haz almak, zevk duymak için orgazm şarttır.

Oysa bu bir efsanedir ya da hurafe.Gerçek şu ki kadın orgazmı çok yönlü bir hadisedir ve bir tek şeye indirgenemez. Duygular mekanik cinselcilerin sandığının tersine çok daha belirleyicidir. Skor peşindekilerin sanılarının aksine birçok kadın âşık olduğu ya da varlığından çok hoşnut olduğu biri ile seviştiğinde daha çok uyarım alır. Hatta öyle ki çok hoşlandığı bir adamla öpüşen bir kadın, sevmediği ama "tekniği süper"!! bir adamla birleşmekten çok daha fazla haz alır, hatta orgazm bile olur. Çok iddialı sözler söylediğimi düşünenler neye göre diyebilirler. Bu konuda bilimsel verilere değil deneyimlerime dayanarak konuşma gücünü kendimde bulabiliyorum. İddiam yaşantıya dönüşmüş bilgiden geliyor.

Kısacası cinsellik bir teknik değildir, seviştiği kadını orgazm yapmanın garantili yolları mevcut değildir. Hatta çoğu kadın için bir erkekle bakışmak bile cinsel ilişkiden daha zevk verici olabiliyor. Orgazm hakkı söke söke alınan bir sendika sloganı değildir. O bedenin, bedenden doğan ve akılca, bilimce kirletilmemiş doğanın bilgisidir. Kendi bedenini bilen her kadın orgazm denen çavlana giden yolu bilir. Çünkü o doğa tarafında kadına verilen bir armağandır ve o armağanın kaynağını bilenler armağanın hangi ağacın meyvesi olduğunu bilirler. Aynı şekilde kendi bedenini, içgüdülerini bilen bir erkek küçük bir deneyim elde etmek koşulu ile yolunu nasıl bulacağını tıpkı spermin milyonlarca yıldır yumurtalığı bulup döllemesi gibi bilecektir. Bunun için seks bilimcilerine değil öğretcilere gereksinim vardır olsa olsa.

Romantizmi bir çöp torbası gibi kapının önüne koyan cinsellik uzmanlarına inat kadınlar duyguların gücünü hala yaşatabilen eşsiz varlıklar. İyiki de öyleler biz erkeklerin belirlediği dünya öylesine tek düze ki onlar sayesinde hâlâ göğüs kafesimizde çırpınan bir güvercinin o olağanüstü ritmini duyabiliyoruz.

Peki, tüm bu efsanelerin ardında ne var. Günümüzün en önemli toplumbilimcilerinden Ziygmunt Bauman’ın çok güzel bir kavramlaştırması var. O çağımız insanını bir haz koleksiyoncusu olarak tanımlar. Yaşamının tek amacı olabildiğince çok haz toplamaktır. Bu nedenle fırsatlar çok önemlidir. İşte öz uzmanların ya da yaşam teknisyenlerinin varlığı da bu nedenle önem taşır. Söz konusu teknisyenler bu koleksiyoncuları yönlendirip, daha çok "haz bonusu" toplamalarına-elbette babasının hayrına değil, yüklü çekler ya da nakitler karşılığı-yardımcı olur. Define avcılarının haritaları gibi bu kişilerde haz koleksiyoncularının önündeki engelleri kaldırıp onlara haz denen defineyi nerede bulunacağını gösterme iddiasındadır.

Tüketim toplumun da cinsellik de insanların hayatlarını daha anlamlı kılmada yaşantıya dönüştürdüğü bir şey olmaktan çok, daha çok "haz bonusu" topladıkları bir av sahasıdır. Orgazm meselesinin birlikteliğin kendisinden duyulan zevkin önüne geçip, teknik bir şey haline gelmesi de bu haz avcılığının bir sonucudur.

Diyeceğim şu cinsellik konusundaki tüm şehir efsanelerini ve bedenleriniz üzerinde kurulan egemenliği bir yana bırakın ve cinselliği duygularınızın rehberliğinde yaşayın. Ruhları sevişen insanların ne G noktasına, ne orgazm tekniklerine gereksinimleri vardır. Bırakın ruhun güneşi teknisyenlerin perdelediği hayat penceresinden içeriye girsin.

 
Toplam blog
: 44
: 809
Kayıt tarihi
: 06.06.07
 
 

Sosyoloji ile ilgili olarak Birikim, Üç Ekoloji, Birgün Gazatesinde çeşitli yazılarım çıktı. Ayrı..