Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '08

 
Kategori
Çalışma Yaşamı
 

Sabah yaşanan karışık duygular

Sabah yaşanan karışık duygular
 

Sabahın güzel ve mistik yüzü


Gülümseyerek uyandım.. Akşamları yatağı zor eden bir insanda sabahın erken saatindeki bu yüksek enerji enteresan gerçekten.. Aralık perdenin ardında açık gri bir sokak, yansıyan bir iki turuncu ışık ve başlamak üzere olan yeni bir gün, yeni bir hafta, yeni bir dönem.. Ne acı değil mi, salona girebilmek için alarmı kapatmak zorundayım ?! Kendi evimde, yatak odamdan salona girebilmek için alarmı kapatmak zorundayım ! Ne günlere geldik yahu.. Eskiden yazlıklarımızda anahtar kapının üzerinde dururdu hep, hatırlar mısınız? Öğle uykuları bile bozmazdı bunu, ta ki gece yatana kadar o anahtar orada dışarıda sallanır dururdu.. Sokakta bisikletler ve sağa sola atılmış oyuncaklarımızla yaşardık toplumu, öyle idrak ederdik, öyle zannederdik hayatı.. Derken bir sabah acı bir çığlıkla hayatı öğrendik, kardeşimin bisikleti çalınmıştı.. Koşturan -ama çalındığına inanmadığından, nasılsa çıkar bir yerlerden diyen- komşular, gelen jandarmalar, tutanaklar, daha sonra E-5 kenarında bisikletle giden 2 küçük çocuğun şüphe uyandıran hali ve o günün akşamında geri gelen bisiklet, ancak kardeşimdeki o güvensizlik, o inanamama artık, 'Babacığım bisikletime zincir alabilir miyiz ?' ve değişen bir dünya, değişen toplumsal değerler.. İşte bu hale geldik, denize girerken cep telefonlarımızı eve kilitler olduk, çünkü evlerin bahçesine giren bir iki 'Eliçabuk' bayağı bir telefon ve cüzdan götürdü bizim oralarda. Neyse, konumuz bu değil, yazlık yörelerdeki hırsızlık arsızlık hiç değil, sadece kendi evimin farklı ve göreli az güvenli ve korunması gereken bir bölümünü alarmla korumam ve dikkat etmem gerektiği gerçeğinden bahsediyorum..

Sabahları dolu dolu yaşamak lazım.. Yıllar yılı hep ihmal ettim, hep boşverdim, hep işe yetişme ya da okula geç kalmama telaşları böldü günün en tatlı anını yaşamamı. O serinlik yok mu, o mis gibi hava, o sükunet, şehir uyuyor ve uyanamamış, henüz afyonu patlamamış, uzaktan gelen fren gıcırtıları, motor sesleri, boğazdaki sakin trafiği ile kalbi atan, uyanmak üzere olan dev'i dinliyorum, gözlerim sımsıkı kapalı, burun deliklerimi yırtarcasına açmaya ve ciğerlerime oksijeni doldurmaya çalışarak.. Bir iki saçmasapan esneme hareketi daha da bir hissettiriyor bana maddeyi, içinde bulunduğum fiziksel bedeni.. Omuz ve beldeki hafif ağrılar, kollardaki halsizlik, ama tezata bakın ki zihnimdeki yoğun trafik.. Derken, günü planlarken buluyorum kendimi. 'Kaçta, nerede, kiminle, ne kadar' gibi sorular zincirleme doluyor beynime, sanki bütün enerjimi emmeye başlıyor sinsice.. Göğün parlak grisinin orada olduğunu bildiğim halde, uzaklarda; 'Randevular, raporlar, toplantılar' konulu bir filmi izliyorum gözlerimi alamadan.. Enerjim çekildikçe çekiliyor, farkediyorum içinde bulunduğum sistemi. Görevlerim var, sorumluluklarım ve de.. Yapmam gerekenler, konuşmam gereken insanlar, tamamlamam gereken raporlar, almam gereken kararlar, sırtımdaki küfe ağırlaştıkça ağırlaşıyor.. Sorumluluklarım doluyor beynime, ağırlaştıkça ağırlaşıyor.. E, peki ne oldu sabah keyfine, havadaki mis gibi kokuya? Ne oldu o zindeliğime? Neler oluyor bana? Yavaş yavaş içine giriyorum, en dibine çekiliyorum, bu sabah ve her sabah.. En dinç ve en enerjik halimle kayboluyorum içinde..

Ve uzaklardan bir ses, aslında içimde, derinlerde bir yerlerde, yankılanarak kulaklarımda bana sesleniyor :

'Sisteme hoş geldin !'.. 'Bir kere daha !'..

 
Toplam blog
: 8
: 832
Kayıt tarihi
: 03.09.08
 
 

İşletme Yüksek Lisanslı Makine Mühendisiyim. 1995 yılından beri iş hayatındayım. Özel sektörde (Demi..