Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sakin bir gün oldu

Tuncay: Baba bu tableti suyun içine atıyorum iki dakika sonra içiyorsun, anında kanın sulanıyor, yüzüne gözüne renk geliyor. Ayılıyorsun yani.

Okan: Bu şimdi akşamdan kalma hapı mı olüyür?

Tuncay: Evet öyle ‘olüyür’. Ehe ehe. Şaftı kaşmış adamın.

Okan: Vay anam vay, ben bugün ölürüm herhalde Tuncay. Örggg ulan ne pis şeymiş bu be.

Tuncay: Oğlum bonibon değil ki o ilaç nihayetinde, hem akşam içtiklerin çok mu temizdi sanki? Bu arada bizim acilen bir sağlıklı yaşam planı hazırlayıp uygulamamız gerekiyor hafız. Böyle olmaz bu. Spor yapacağız, erken yatıp erken kalkacağız...

Okan: Şekilcan bi sus gözünü seveyim. Zaten söylediğin her şey şu anda kafamda sadece ‘Liv liv’ diye yankılanıyor, seni anladığımı falan sanma sakın.

Tuncay: Babacan ben senin iyiliğin için konuşuyorum burada, hatta maksadım kendini iyi hissetmeni sağlamak aslında.

Okan: Ben iyiyim be abi. Gerçi şöyle ılık bir ayran-soda olsaydı, daha iyi olurdum ama.

Tuncay: Ağlama be oğlum, alır gelirim ben sana bakkaldan. Duyarlı manda seni. Sen ‘Ne olacak bu memleketin hali’ diye bir kova rakı iç, sonra ‘Ayran soda var mı?’ diye mızıklan.

Okan: Oğlum yanlış biliyorsun. Önce ‘Ne olacak bu memleketin hali’ diye içmedik o zıkkımı, gerçi bir yerden sonra nasıl oluyorsa memleket meseleleri insanın aklına gelip çörekleniyor hacı. Bu içki masaları niye böyledir bilmem. Dün memleketin konuşmadığımız sorunu kalmadı desem yeridir.

Tuncay: Eee. Çözüm buldunuz mu bari?

Okan: Ayran içmek istiyorum be Tuncay.

Tuncay: İyi ya bekle işte, alıp geleceğiz dedik.

(Yavaş yavaş)

Okan: Şehirler arası yollardaki dinlenme tesislerinde ‘ayranın yeri ayrı’ yazar ya hacı. Harbiden doğru be. Hoş aynı şeyi süt için söyleyemem herhalde.

Tuncay: Bi filmde vardı. ‘Korkunç bir şey değil mi? diye sordular adama, o da ‘evet’ dedi. ‘Bir bardak süt kadar korkunç bir şey’.

Okan: O filmi biliyorum. Gizemli Nehir. Kılınt esvut.

Tuncay: Eee akşam ne yaptınız onu anlat sen asıl bırak şimdi kılinti mılinti.

Okan: Aslında benim niyetim falan bozuk değildi abi. Öylesine uğramıştım ortamlara, ‘kim nerde çalıyor, kim batıyor, kim çıkıyor’ falan diye bilgi sahibi olalım hesabı, sonra bildiğin durumlar işte.

Tuncay: Ne gibi bildiğim durumlar hacı?

Okan: ‘Vay baba, içelim! Durumları işte’. Zaten Allah’ın bir kulu da ‘Gel Okancığım Tiyatroya gidelim’ diye çevirmez ki yoldan, varsa yoksa eğlence, doğum günü, anma günü. Yalnız Tuncay’ım sana önemli bir istihbarat vermek zorundayım.

Tuncay: Kim hakkında abi?

Okan: Eski karın hakkında. Selma dün bizimleydi. Aynı masadaydık yani.

Tuncay: Hadi be! Demek yavaş yavaş ortamlarda görünmeye başladı ha. Eee ne manaya geliyor şimdi bu?

Okan: Olağanüstü bir durum yok be oğlum. Kuzeni gelmiş İzmit’ten, o da gezdirmeye çıkarmış, ben de yalnız oturmasınlar diye bizim masaya çağırdım işte.

Tuncay: Abi bırak şimdi kuzeni, dayıyı. Sen benim duymak istediklerimi biliyorsun.

Okan: Eee. İyi gördüm be oğlum. Ne olsun işte, 20 senelik Selma sonuçta. Değişmemiş yani.

Tuncay: Benimle ilgili konuştunuz mu?

Okan: Şey dedi. Yani konuşmadık. Ya da konuşmuş muyduk... Bir ara konuşur gibi olduk galiba.

Tuncay: Abi sen beni verem mi etmek istiyorsun yahu. Şu işi doğru dürüst anlatsana, ne dedi, ne yapıyor?

Okan: Oğlum seninle barışmaya falan niyeti yok, bence bunu artık kabullenmelisin, ben biraz ağzını aradım ama baktım; Nuh diyor peygamber demiyor, öyle olunca da fazla zorlamadım hadiseyi.

Tuncay: Yanında sap falan var mıydı?

Okan: Yoktu ama ne bileyim ileride o da olabilir hacı, normal şeyler bunlar. Ömrünün sonuna kadar yalnız yaşayacak değil ya. Sen artık kafanda bitir bu ilişkiyi.

Tuncay: ...

Okan: Valla seni teselli edecek falan değilim babacan. Sonuçta kendiniz yediniz bu bo..u. O kadar dedik, yalandan mevzular için birbirinizi kırmayın, incitmeyin diye ama dinlemediniz. Sonuçta istatistiklere kısa süren bir evlilik daha eklemiş oldunuz.

Tuncay: ...

Okan: Yetişkin insanlarsınız ikiniz de, hayatta daha sizi bekleyen kim bilir neler var be oğlum. Zaten bu işler böyledir Tuncay. Ömrümüz, yaşadığımız ayrılıkların toplamıdır yani.

Tuncay: ...

Okan: Hafız uzatma artık. Bak yoksa ‘Delikanlı adam...’ diye lafa başlarım mahcup ederim seni... İsmet amca bizi çağırmıştı gidelim mi yanına?

Tuncay: Akşam iş var, Toygun abinin restoranında çalacağız bugün. Unuttun mu yoksa?

Okan: Ya bak ben sana onu söylemeyi unuttum asıl. O iş yattı be Tuncay, elli milyon uçtu yani.

Tuncay: Niye yattı hacı?

Okan: Dün barda takılırken Toygun abi de uğradı. Bizim Halk evinden tayfalar falan vardı işte...

Tuncay: Ee bunun bizim havaya giden elli milyonla ne ilgisi var?

Okan: İşte Toygun abi de ileri geri konuştu bunlarla. ‘Dünyayı siz mi kurtaracaksınız’ hesabı. Ben de kızdım buna. Dedim böyle zihniyet olmaz olsun.

Tuncay: İyi de hafız adamın dünya görüşünden bize ne? Biz akşam mis gibi müziğimizi yapıp, paramızı alırdık yahu.

Okan: Ne bileyim be oğlum. Toygun’un savunduğu o saçma sapan fikirleri bir duysaydın. Hatta sen orada olsan masadan kovardın adamı.

Tuncay: Vay lavuk... Bizim elli milyon yattı diyorsun yani. Sağlık olsun be oğlum. E hadi çıkalım İsmet amcanın yanına da şu Karagözle Hacivat formatından kurtulalım bari.

Okan: O değil de İsmet amcadan biraz borç koparabilirsek ne iyi olurdu be.

Tuncay: Ne yapacaksın parayı hacı.

Okan: Ya babacan çıkalım şu Kaleiçi’nden biraz yav. Bayram için Kaş’da bi otel ayarlarız, hem müziğimizi yaparız, gündüz balık tutarız. Ne bileyim sonra benim aklımda bazı süpersonik planlar var.

Tuncay: Süpersonik ne lan?

Okan: Babacan Yaşar’ın Kaş’da evi varmış, kışları orada takılıp beste yapıyormuş.

Tuncay: eee?

Okan: Benim besteleri dinletiriz hacı. Yaşar abi tanır beni, biz zamanında aynı firmadaydık.

Tuncay: ‘yaşar abi’ derken... ehe eh... Umutsuzluğun bu kadarına artık ne diyeyim babacan.

Okan: Tamam ulan bırak maytabı. Göreceksin bak hatırlayacak beni. Şu bizim depodaki ufak çadır var ya Tuncay onu da alsak mı?

Tuncay: Ayazda n’apacaksın çadırı hafız. Tek ihtiyacımız İsmet amca’dan koparacağız 150 lira.

Okan: Özgüven harcırahı diyebiliriz bi bakıma.

Tuncay: Yani... Verir mi ki lan?

Okan: Verir, verir. Aslandır o. Bi tanedir. Noel baba gibi adamdır.

Tuncay: Abartma oğlum, alt tarafı 100 milyon borç verecek.

150?

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..