Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '08

 
Kategori
Futbol
 

Şampiyonlar ligi cebimizde

Şampiyonlar ligi cebimizde
 

“Disco, disco Partizani” şarkısı, son günlerde dilime bir takıldı, pir takıldı ki sormayın gitsin. Şarkının “Futbol, futbol digiturk’te” çakma versiyonuna da rastlamak mümkün ekranlarda. Doğrusunu söylemek gerekirse, orijinali kadar, çakma hali de kaynatmaya yetiyor kanımı.

Fakat bir “U” dönüşü yaparak, tekrardan şarkının orijinaline yelken açayım yazımın konusu gereği. Gerek müziği, gerekse solistlerin sesleri enfes doğrusu.

Gariplikler ülkesidir Sırbistan. Belgrad sokaklarında tura çıksanız, her 10 kişiden 9’unun soyadının “vic” ile bittiğine şahit olursunuz. Kejo’muzu istisnadan sayarsak, yine de bozulur mu kaide? Bilinmez.

Kâğıt üzerinde zayıf görülen rakiplerden çekinmişimdir oldum olası. Bir de maç takviminin sezon öncesine denk gelmesi, bu çekincemi korkuya dönüştürür. İşte bu yüzdendir takımımın ön eleme oynamadan direkt Şampiyonlar liginde ki gruplarda görme isteğim. Ama maalesef diğer rakiplerin, ülke puanını Ağustos böceği misali tükettiklerinden dolayıdır bu ön elemelerin şark hizmetimiz oluşu. Artık karıncayız diye, Ağustos böceği olduğumuz yılları unutacak değiliz. Elbette ki bizim de çok yemişliğimiz var ülke puanından. Ama artık tüketici değil, üreticiyiz o ayrı tabi.

Budapeşte’de ki MTK maçımızı TV’den izlerken, bir üst turdaki rakibimizin İnter Bakü-Partizan eşleşmesinden geleceğini biliyorduk hepimiz. İlk maçtaki skor avantajı Partizan’ın lehine olunca, tüm hesaplar bu takım üzerine yapıldı tarafımızca.

Rövanştaki skor, evdeki hesabın çarşıya yalancı çıkmamasını sağladı ve rakibimiz Partizan oldu. İki ayaklı bu eşleşmenin ilk 90 dakikası Partizan stadındaydı

Avrupa maçlarını bir vitrin olarak görür futbolcu. Karşılarında bir büyük takımı buldu mu, performanslarının üstlerine çıkarlar. Hele birde şampiyonlar ligine kalındın mı değmeyin keyiflerine. Bu organizasyonun getirileriyle kulüplerine nefes aldırmayı görev bilirler kendilerine.

Bahsettiğim unsurlar Partizan’lı oyuncular açısından da geçerli elbette. Dile kolay karşılarında kendilerinden kat kat üstün olan Fenerbahçe’miz var. Maça hızlı başlamalarının da tek nedeni bu olsa gerek.

Ünlü taraftar grupları olan “Mezar kazıcıları”nın desteği arkalarında, kalecimiz Volkan’ın ikramlarıyla bir anda 2-0’ı yakaladıklarında neler hissettiğimi bu satırlara dökmem inanın çok zor. Hakemin üçüncü gollerini ofsayt gerekçesiyle iptal etmesi, Tanrı’dan ince bir lütuf bize. İnanın o gol verilseydi, kimse “Neden verdin” diyemezdi.

Marco Paşa takımdan gittiğinden bu yana, onun görevini Alex üstlenmiş durumda. Bu yüzden hazırlık maçları dahil, şimdiye kadar oynanan maçlarda verimi bir hayli düştü ne yazık ki. Aragones’te farkında aslında durumun. Ama elindeki kadroda o mevkide verim alabileceği oyuncu olmadığı için Alex’i monte etmiş durumda oraya.

Verimsizlikten çok sıkılmış olacak ki, kendi imkânlarını seferber edip, nur topu gibi bir penaltı yarattı Alex. Kullanmakta ona yakışırdı bu Hızır gibi yetişen penaltıyı. Atılacak bir gol, galibiyetten emin mezar kazıcılarını susturacak, bizim ise futbolumuza kibrit çakacaktı. Öylede oldu. Alex penaltıyı gole çevirdi, mezar kazıcıları yutkundu, futbolumuza gaz döküldü sanki.

İkinci yarının henüz 5’inci kilo metresinde, bize maliyetinin forma numarasına denk düşen Güiza şöyle bir silkindi ve partneri yerli kral Semih’in asistliğinde skoru dengeledi. Belgrad dartlarını boş geçmek olmazdı tabi. Bu kez oklar mezar kazıcılarına doğru atıldı. Geride kalan 40 dakika üstünlük sayımıza izin vermeyince 2-2 bitti bu eşleşmenin ilk ayağı. Tabi ki skor avantajı bizde.

Adı Kazım, kendi kazım olan oyuncumuz, yerini Burak’a bıraktı diye o kutsal formayı yere atması hiç yakışmadı kişiliğine. Hemen gözlerimin önüne 2003-2004 sezonundaki Adanaspor maçı geldi. O maçta da taktik gereği Tomas-Nobre değişikliği yapılmış ve bu görev değişiminden hoşnut olmayan Tomas formasını yere atarak göstermişti tepkisini. Sezon sonu Tomas’ın bu yüzden gönderildiğini dün gibi hatırlarız.

Kazım için bir ceza gündemde mi, onu zaman gösterecek. Ama birinin Kazım’a o formanın kutsallığını anlatması gerek.

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..