Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '18

 
Kategori
Değerleme
 

Sanal Sanrı

Aslında!
Ne çok isterdik rahat, keyifli, garantili, mutlu bir hayatımızın olmasını. Bu yaşımıza, bu günümüze dek ne badireler atlattık. Geçinebilmek için, çevreyle uyumlu olabilmek için, kendimizi beğendirebilmek için, para yetiştirebilmek için, hastalıklardan ve sakatlıklardan ırak durabilmek için, evimizi, işimizi, canımızı hırsızlardan koruyabilmek için.

Hele en çok tetikte olduğumuz yakın çevremizdeki yakın arkadaşlarımızdı. Çünkü bize en büyük hayal kırıklığını / gönül kırıklıklarını onlar yaşattılar. (Çünkü) evet, onlarla daha çok temasımız oldu ve hayatımıza en büyük etkiyi onlar yaptılar. Kimi iş ortağımızdı, kimi mesai arkadaşımızdı, kimi akrabamızdı, kimi mahalleden tanıdığımız, kimi sevgilimiz, kimi yarenimiz… En çok onlardan etkilendik. Zira hayatımıza en çok onlar girdiler. Gerçi, bu ilişkiler sandığımızdan da giriftti. Bir haftasonu içki âlemi kaçamağında çok keyifli dakikaları paylaştığımız da onlardı, dönüş yolunda trafik kazasında ağır yaralandığımız da onlar. Sevabı çıkartıp da tüm günahları yıkmak olmaz.

Hayat hep mücadeleyle geçiyor. Durağan bir yaşantı tasavvur edemiyorum. Hep daha iyisini arzu ediyoruz ama hayatın sıkıntı ve zorlukları yakamızı bırakmıyor. Oysa ne hoş olurdu dertsiz ve tasasız bir dünya. Gelecek kaygısı taşımayacağımız bir düzen olsaydı ne güzel olurdu.

Çark-ı felek oyunundaki gibi (puanların yanı sıra) PAS ve İFLAS’lar hep yolumuza dizilmişler ve bizi kolluyorlar. Hayat neden bu kadar zor olmak zorunda? Rahat yaşasak ve rahat ölsek (çok daha iyi) olmaz mı? Neden bizi bu kadar ören, boğan, daraltan şerait? Elimize bir yol haritası verilse ve biz o haritaya göre yaşasak; bu mümkün mü? Ama, belki de bir harita var. Fakat bu harita güvenliğimizi ve salimiyetimizi garantilemiyor. Dünya denen platforma yollanmışız “hayat” oyunumuzu oynamak üzere. Kendine göre bazı kuralları / kaideleri var. Lakin, bu global çembere karşın başımıza ne haller geleceği çok muğlak. Kral da olabiliriz / dilenci de. Mutluluktan çatlayabiliriz de, kederden kavrulabiliriz de. Eğer yaşam serüveni/ yolu üzerinde hiçbirşeyin hiçbir garantisi yoksa, bu ne (adaletsiz) oyun?

Kaçınız bu oyuna gönüllü katıldınız, kaçınız arkadan itildiniz? Kaçınız korkunç kabuslu bir rüyadan uyanır gibi bu dünya yaşantısından sıyrılmayı / sıyrılabilmeyi dilediniz? Bir tadımlık bal için koca odun çiğnemeye hayatın hangi argümanları sizi ikna etti? Nasıl bir bağlanmışlık duygusuyla dünyayı sevdiniz? Bir şansınız daha olsaydı, yine dünyaya mı gözlerinizi açardınız?

Bize sürekli sürprizler ve tuzaklar hazırlayan/ kuran bir sistem var. Bize sürekli hastalıklar ve zevkler sunan çevresel ortam var. Diğer canlılar ve insanlarla inter-aktif ilişkilerimiz var. Geçmiş ve geleceğimizin bizi bağlayan /angaje eden kontratları var. Belki de kayıtlı bir CD gibi elimize verilmiş kaderi oynuyoruz farkına bile varmadan. O CD ki sabit ve değişmez! Oynuyoruz hayatımızı ve dönüp bakıyoruz kendimize “ben neler yapmışım” diye.

Acı-tatlı yaşadıklarımız, hissettiklerimiz…
Ya! “hissettiklerimizin hepsi” sanrı / sanalsa!?

Gürsel Selçuk

 
Toplam blog
: 20
: 459
Kayıt tarihi
: 30.12.07
 
 

Mayıs 2010'dan itibaren TUVA Sanat Atölyesinde Spiritüel Güçleri Geliştirme, Nefes Atölyesi, Holi..