Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '10

 
Kategori
Anılar
 

Sarı Papatyalar

Sarı Papatyalar
 

Çizen: Ebru Dilek


Bir önceki yıl süne taht kurmuştu buğday tarlalarında. Üretici yenik düşmüş ürettiği para etmemişti. 

Bu yıl zirai mücadele erken başlamış, üretici kaçak avcılara karşı uyarılmış, binlerce keklik salınımı gerçekleşmiş. 

Geçen yılki hasadan sonra üretici, bu mücadelenin birer neferi olmuştu. “Bu yıl buğday kazandıracak.” düşüncesiyle tüm köy halkı buğday ekmişti. 

Buğdaylar en hafif esintide yemyeşil bir su gibi dalgalanır ovada. Uçsuz bucaksız golf sahasını andırıyordu. 

Köy otlağı, dere kenarları, evlerin bahçeleri, tarla kenarları, kar gibi bembeyaz papatyalarla, sarı kır çiçekleriyle dopdoluydu. 

Yaşlı çift, yılların yorgunluğundan olsa gerek arazilerini çocuklarına pay etmişlerdi. Ağır bir yük omuzlarından kalkmıştı. 

Yıllarca sabahın ilk ışıklarından, güneş batımına kadar çalışmış bedenleri, iki katlı evin merdivenlerinden çıkmaya zorlanıyordu. Köy okulunun yanındaki tek katlı eve yerleşmişlerdi. 

Üç-beş koyun, içinde birkaç tavukla horozu olan kümes, avluda ektikleri sebze, birkaç gül ağacı ile ilgilenerek günlerini geçiriyorlardı. 

Evlerinde doğan bir yaşını henüz doldurmamış koyunlara, sofanın hemen bitiminde küçük bir gelembe yapmış, televizyonu onlara doğru çevirmişlerdi. 

Yaşlı karı koca büyük bir heyecanla; yumurtadan çıkacak civcivleri bekliyorlardı. O güne kadar yıllarca kümeslerinde civcivler çıkmış, ancak; işlerinin yoğunluğundan bir kaç gün sonra farkına varabiliyorlardı. 

Her defasında bir iki yumurtadan civciv çıkmış diğerleri bozulmuştu. Bu defa torunu dışarıdan da kuluçka için yumurta getirmişti. 

Tam yirmi bir gün dolmuştu. Kümesin açık kapısından tavuk önde, etrafında üç tanesi siyah, sekiz tanesi sapsarı civcivlerle dışarı çıkmıştı. Yaşlı kadın çocuklar gibi sevinmişti. Etrafı tel örgü ile çevrili küçük bahçede civcivlerin gezinmelerini uzun uzun seyretmiş, ardından koyunları da bahçeye salıp, kızının evine gitmişti. 

Akşama doğru eve geldiğinde koyunlar gelembeye, tavuklar, civcivler çoktan kümese yerleşmişlerdi. Kümesin kapısını kapatmak için yaklaştığında, bir civcivin başının koparılarak öldürüldüğünü görünce telaşla etrafı araştırır. “Ya bir kedi ya bir cardon* ya da haylaz bir çocuk yapmıştır.” düşüncesiyle konu komşuyu araştırır görünürlerde hiçbir kedi bulunamaz. Çocuklar da bu suçu kabullenmezler. 

Diğer gün; iki civcivi başları kopmuş halde bir sağa bir sola koşarlarken görür. Bıçakla kesildiğine karar vererek, torunlarına seslenir. Yine bir iz bulunamaz. 

Her gün bir iki derken; sadece üç siyah civciv hayatta kalır. 

Bir hafta sonra, diğer tavuğun altındaki yumurtalar da çatlar. Civcivler anaç tavuğun etrafında şaşkın şaşkın dolanırlar. 

Yine aynı durum; etrafta koşuşan kesik başlı civcivler. Bu kez bir iki değil beş tanesi birden. 

Yaşlı karı koca, her günkü gibi koyunları gelembeye geçirirler. 

Civcivleri bahçeden sayarak kümese geçirmeye çalışırken iki civciv gelembenin açık olan kapısından içeri girer. “Karbeyaz” ismini koydukları koyun, yattığı köşeden kalkarak bu iki hareketli sarı papatyayı “kırt, kırt” diye koparıp kenara çekilerek masum masum çiğnemeye başlar. (**) Civcivler başsız sağa sola koşuşur. Yaşlı kadın ayağındaki terliği çıkararak Karbeyaz’ın ağzına bir iki kez vurur. Çok sevdikleri Karbeyaz’ı Kocasıyla birlikte dışarı çıkararak diğerlerinden ayırırlar. 

Yenmesi haram olacağından, sabah erkenden satmak için pazara gönderirler. 

(*) Büyük lağım faresi 

(**) Karbeyaz'ın Macerası Köyde Öğretmenlik yapmış olan M. AGLAGU'ya aittir. 

 
Toplam blog
: 77
: 505
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

Yaşamsal boyutta etkilendiğim; kimi zaman bir kısım, kimi zaman bütün insanların orijininde birle..